“Gençlik bir kuşudu, uçurdum… İhtiyarlık bir kalın hırka, mezata götürdüm satamadım.” Hatırladınız mı bu sözleri?
Verkin Menoyan’a
“Gençlik bir kuşudu, uçurdum… İhtiyarlık bir kalın hırka, mezata götürdüm satamadım.” Hatırladınız mı bu sözleri? Pek sanmıyorum, çok zaman geçti aradan. Ancak belki eski Agos okurları, bir de eski Kınalılılar “Bir yerden kulağıma çalınmıştı sanki ama nereden?” diyebilirler, o kadar. Yıllar önce, “İstanbul’un son ‘merametçi’si… Verkin Menoyan” başlıklı uzunca bir söyleşi çıkmıştı arka sayfamızda. Kınalıada’yı, taa tahta iskeleli olduğu zamandan bilen, sevgili Verkin’le yaptığımız, hem duygusal, hem esprili, hem de buram buram tarih kokan pek hoş, pek nostaljik bir söyleşiydi.
Ah neler anlatmıştı neler; eski Kumkapı’dan ve Kınalıada’dan, konudan konuya atlayarak, kâh kahkaha atarak, kâh hüzünlenerek… “Sen yandan çarklı vapurları bilirsin? Nerden bileceksin? Bağdat, Basra, Halep, Neveser. Bazı hava lodos olunca, vapur burda kalırdı. Mamam bütün tanıdık yolcuları bizim eve toplardı, yerlere yataklar serilirdi. Herkes bizde yatardı… Belki 20 kişi… Sabah kaptan düdük çalar milleti çağırırdı… Eskiden insanlık vardı…” Bu bölümü, şu anda dışarıda esmekte olan şiddetli lodos rüzgârı hatırlattı bana, o yüzden aldım aslında, ama en çarpıcı sözün ‘insanlık’ olduğunu fark ettim yazınca. Ki eskiye dair her anlattığında vardı, günden güne yitirmekte olduğumuz o ‘insanlık’.
Bugün Pazar, daha cenazesine vakit var. Siz bu yazıyı okuduğunuzda, çoktan yerleşmiş olacak bedeni malum mekâna. Baktım taşıyor içimden anılar, uçup gitmeden Verkin’in benzettiği ‘gençlik’ gibi, yakalayabildiğimi kaydedeyim dedim. Onunla geçirdiğim her saniyeden zevk almıştım. O zamanlar daha kayıt aletim de yoktu. Hayranlık uyandırıcı bir bellekle karşılaşmış, gizli bir hüzün içeren esprili dilinden etkilenmiş, anlattığı birbirinden ilginç anıları ağzım açık dinlerken, sık sık not almayı unutmuştum. İşte o söyleşinin son cümlesiydi o söz.
Gözleri buğulanmıştı azıcık… “Sana teşekkür etmek istiyorum kızım. Birden yaşama sevinci geldi üstüme. Kendimi gençleşmiş, canlanmış hissettim.” Bir hüzün gölgesi gelip geçmişti yüzünden, sonra birden kahkaha atarak: “Ben Bezciyan’dayken hanteste (müsamere) titernig (kelebek) olmuştum biliyorsun?” demiş ve başlık yaptığım o sözle bitirmişti sohbeti. O kuşun ardından uçtu gitti Verkin.
Ben de; “Yaşama sevincin hiç bitmesin sevgili Verkin… Yüreğinin ateşi ve çakmak çakmak bakan gözlerinin ışığı hiç eksilmesin” diyerek bitirmişim yazımı. Bile bile ki yavaş yavaş eksiliyor ışıklar ve bir gün mutlaka sönüyor o ateş. Çokça yaşadı Verkin ama bazı insanlar vardır, ne kadar uzun yaşarsa yaşasın, gidişi erken gelir kalanlara. Verkincim, işte onlardandı. Gitti artık, yapılacak bir şey yok eski keyifli günleri anmaktan başka.
Bu arada, ‘merametçi’ kelimesinin anlamını biliyor musunuz gençler? Balık ağı onarıcısı demek. O zaman da yazmıştım ama yine yazayım dedim. O günden bu güne yeni gençler yetişti. Hem de kelime dağarcığı oldukça yetersiz gençler… Bir bilgi de Verkin’den olsun, böylece hep hatırlanır. Neyse, bunu parantez sayın.
O söyleşinin gazetemizde yayımlanmasından kısa bir süre sonra, beni arayıp: “Ah sen beni meşhur ettin yavrum. Yazıdan sonra herkes beni tanıyor adada… Yolumu kesip tebrik ediyorlar. Bir ateş yaktın yüreğimde, hâlâ sönmedi… Şimdi de bir filmde oynuyorum biliyorsun? Galiba yazımızı okumuşlar. Bana ‘belgeselde oynarsın?’ dediler. Ben de ‘he’ dedim. Nerdeyse artist olacam” diyerek, çekimleri başlamış olan bir belgeselin haberini vermişti. Heyecanlıydı. Şıkır şıkırdı sesi. “Saçlarıma fön çekiyorlar. Yüzüme makyajlar yapıyorlar” diye keyifle anlatıyordu olanı biteni… Ben de keyiflenmiş, çok da merak etmiştim. Bitince mutlaka görmek istediğimi söylemiştim. O da film gösterime hazır olur olmaz aramıştı beni. Kınalıada Su Sporları Kulübü’ndeki ilk gösterimine koşarak gitmiştim. Doğrusu o gün ben de Verkin kadar heyecanlıydım.
K Yapım Film’in prodüktörü Kemal Sevimli tarafından çekilen; Verkin’in o sevimli kırık Ermenice’siyle tüm bir ada geçmişini anlattığı, fon müziği değerli sanatçı Erkan Oğur tarafından yapılan, üstelik adı da “Gençlik bir kuşudu, uçurdum” olan belgesel film, gerçekten çok etkileyiciydi. Ama Verkin’in heyecanı, daha etkileyiciydi. Belki bu sayede ömrünün son yıllarında minik keyifler yaşadı ama daha da önemlisi, o uçurduğu ‘gençlik kuşu’nun peşinden uçup giderken, güzel izler bıraktı. Güle güle Verkin, yolun ışık olsun.