Orta Yeri Sinema'da bu hafta Roy Andersson'un ‘İnsanları Seyreden Güvercin’i ve Dardenne Kardeşler'in 'İki Gün Bir Gece'si var.
“Yaralı bir güvercin bir dala oturdu...
‘İnsanları Seyreden Güvercin’ (Roy Andersson)
Vizyonda iki yeni yıl hediyesi: İlki, 14 yılda tamamlanan bir üçlemenin son halkası; İsveçli yönetmen Roy Andersson’dan, iç sızısı ile kahkahayı hayatın kendisinde olduğu kadar rahatça iç içe geçiren, dalgın, kırılgan, tedirgin bir “önemsizlik epiği”.
Andersson, senaryoyu yazmaya çalışırken tıkandığı bir anda, mutfak penceresinden dışarı bakarken gözüne bir güvercin iliştiğini anlatıyor: “Belki o güvercin de şu anda o dalda oturmuş, hayatın anlamını ifade edecek bir cümle bulmaya çalışıyordur diye düşündüm.”
Üçlemenin son filmi, ilk iki filmin kapısını araladığı o tuhaf paralel evreni tamamlıyor. İfadesiz, beyaz yüzler, IKEA’nın renkli mağazalarının çelimsiz, solgun iskeletleri gibi olan sarı evler, uzun sessizlikler, beklenmedik patlamalar, inlemeler, kısacık diyaloglar ve tekrarlar. Güldüren, bıktıran, iç sızlatan ve tuhaf bir melankoliyi ören tekrarlar. Ölüm üzerine üç sahneyle başlıyor film: Bir adam, karısı yemek yaparken bir şişe şarabı açmaya çalışıyor, açamadan ölüyor. Bir havaalanı restoranında aldığı karides salatası ve biranın parasını ödedikten sonra yere yıkılıp ölüveren yolcunun tepsisine ne olacağı tartışılıyor. Ölmeye hazırlanan yaşlı bir kadın, hastaneye yatarken yanına bütün mücevherlerini ve paralarını koyduğu çantayı da alıyor, öbür tarafa giderken onu da yanında götürmeyi kuruyor. Öfkeli oğul annesinin elinden çantayı çekmeye uğraşıyor, cennette yeni mücevherler alacağını söylüyor ona. Kadın direniyor ve hem komik, hem acılı, hem tuhaf, hem pek sahici bir çığlık atıveriyor. Tiz ve parçalı. Filmin başında görünüp kaybolan güvercinin doldurulmuş bir güvercin olması elbette tesadüf değil. Yaşam insanın canını acıtır, çünkü yaşayan ölür. Bu sırrı en iyi, Roy Andersson’un gülen gözlerle baktığı titrek kuşlar anlatıyor.
A Pigeon Sat on a Branch Reflecting on Existence (Trailer) from Roy Andersson on Vimeo.
... umutla gülümsedi.”
‘İki Gün Bir Gece’ (Jean Pierre & Luc Dardenne)
Dardenne kardeşlerin hediyesi, Marion Cotillard’ın iki büklüm, tükenmiş Sandra’sının yüzünde, çaresizlikten, tekrar tekrar yenilgilerden, depresyondan, intihardan sonra gelen anlık bir gülümseme. İnsanın iyiliğine dair hiç ölmeyecek bir umut.
Sandra, geçirdiği depresyon nedeniyle işinden uzun süre ayrı kalmıştır. Bu arada bir çalışan olmadan da aynı işin yapılabileceğini düşünmeye başlayan yönetim, takım arkadaşlarına bir seçim sunar: Ya Sandra işini geri alacaktır, ya da onlar 1000 Avroluk primlerini. Çoğunluk ne derse o olacaktır. Sandra, iki gün bir gece sürecek olan, tüketici bir geziye başlar; kapı kapı dolaşıp, takım arkadaşlarına, neden parayı değil kendisini seçmeleri gerektiğini anlatmaya çalışır. Utançtan, aşağılanmadan ölecek gibi olur ama iyi ya da kötü bir yanıtla kapanan her kapının ardından kendi kendini elinden tutar, ayağa kaldırır, yürümeye devam eder. Yolun sonunda küçücük bir sürpriz: İşini geri alsın almasın, mücadele gücünü tekrar kazanacak, aynı zor seçimin kendisine dayatılması durumunda ne yapacağını öğrenecek, bencilliğe, kötülüğe karşı insanlık onuru diye bir bayrağı yükseltecektir. Modası geçti sanılan bir kaç kelime: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik. İyilikle dolu bayramlar, kardeşlik getirecek nice yeni yıllar olsun...