Adını düşündüğümde bile vücudumu diken diken eden malum vahşi örgüt tarafından, camilerin, türbelerin bombalanmasını, mezarların dağıtılmasını izliyorduk, biri Alevi diğeri Sünni iki dostumla. Defalarca tekrarlanarak geldi ekranlara. Her patlamada irkilerek ve dehşetle bakıyordum, neden bu derece şiddetle içimin cız ettiğine pek de takılmadan. Öyle ya, ne akıl almaz vahşet sahneleri gelip geçiyor gözümüzün önünden, sosyal paylaşım sitelerinde; kesilen kafalarla top oynandığını, kafaların ganimet gibi yere dizilip kanlı bıçaklarla poz verildiğini görüyor, kadınlara, çocuklara tecavüz edildiğini, evlerin, köylerin yakıldığını falan duyuyoruz. İsyan ediyoruz.
Bunları hep sonradan düşündüm. Dostlarımın nicedir olaydan kopup beni izlemekte olduklarını, gözyaşlarımın yine bağımsızlıklarını ilan edip yanaklarımdan süzüldüklerini, hatta biri “Allahım, bunun dinle ne ilgisi var? Bizim dinimiz başka inançlara saygılı olmayı emretmez mi?” dediğinde, gayriihtiyari “Biz biliriz, biz biliriz” diye mırıldanmış olduğumu fark ettikten sonra. Kendi kendine ağzımdan çıkan o söze karşılık, dostum “Ne demek istedin?” diye sorduktan ve “Hem sanki sen bundan özel olarak etkilendin” dedikten de sonra. Bu acayip duygunun nedenini, içimdekileri iyice tartıp, son derece normal ve de insanca isyanı ayırınca çözdüm. Birden dank etti ve “Sanırım Ermeniliğim depreşti yine” dedim bu kez bilerek, zira yüreğimin ta dibinde bir yerlerden, garip bir aşinalık sinsice süzülerek çıkıvermişti yüzeye.
Vay canına... Demek geçmişten genlerime sinen bir ‘dili yanmış’lık durumu oldu yine. O kadar çok tahrip edilmiş kilise ve deşilmiş mezar hikâyesi vardır ki geçmişimizde, hiçbirine tanık olmasak da, bize anlatılmasa da, tam olarak nasıl işlediğinden emin olmadığımız bir garip genetik hafıza gücüyle kaydedilmiş oluyor beynimize herhalde. Ve oradan da, yüreğimizin derinlerdeki bir noktasını cız ettiriyor işte.
O sözler ağzımdan çıktıktan sonra azıcık tartışmaya dönüştü sohbetimiz, yani münazaramsı bir tartışmaya. Onlar önce, sanki ben onları da suçlamışım gibi hafiften savunmaya geçtiler, özellikle Sünni olanı. “Bu vahşilere Müslüman denemez, zaten cinayetlerini işlerken ‘Allahuekber’ diye bağırmaları kanımı donduruyor, İslamiyet’te her ibadethaneye, her kabre saygı gösterilir” deyince, “O halde Anadolu’daki onca Ermeni kilisesini ve mezarlığını uzaylılar tahrip ettiler” sözleri yine elde olmadan çıkıverdi ağzımdan. Hatta o kesmedi, “Biliyor musunuz, Taksim Gezi Parkı’nın merdivenleri Ermeni mezarlığının taşlarından yapılmıştır” da dedim.
Önce soğuk bir rüzgâr esti, sonra toparlandık. Zira üçümüz de belli bir kültür düzeyindeydik ve birbirimizi incitmeye kıyamayacak kadar severdik, ayrıca hiçbirimizin öyle aşırı bir dine eğilimi yoktu. Derken, neredeyse bir ağızdan söylenmiş gibi “Asıl neden cehalet” sözü pat diye düştü tartışmanın orta yerine. Eh, aklın yolu bir... Cahil olursan, dindarlığın tek başına seni Allah katında yüceltmez, zira mutlaka bir şeyleri yanlış anlarsın, yanlış bellersin ve de yanlış uygularsın. Ha, kalbin temizse bunun fazla önemi olmaz. Hani bir anekdot anlatır eskiler, ki kimine göre kahramanı Hz. İsa, kimilerine göre Hz. Muhammed’dir; Peygamber, köyleri dolaşıp müminlerle sohbet edermiş, tekneyle bir gölü aşıp orada koyunlarını otlatan bir çobana rastlamış ve ona nasıl ibadet ettiğini sormuş. Çoban da bütün safiyetiyle zar zor öğrendiği birkaç sözcüğü mırıldanmış ve “Sonra da Allah için üç combalak atarım” (babaannemin deyimiyle, takla) demiş. Peygamber de “Hiç öyle şey olur mu? Şunu şunu yapacaksın” diye birkaç bilgi vermiş, birkaç dua öğretmiş ve tekneye atlayıp tekrar yola çıkmış. Tam açılmışken, yanıbaşında çobanın sesini duymuş. Telaşla, “Efendimiz, üçüncü cümleden sonrasını unuttum” diyormuş. Peygamber bakmış ki adam oraya kadar suyun üstünde yürüyerek gelmiş. Çok duygulanarak demiş ki “Hiç önemi yok oğlum, sen ondan sonra üç combalak at, Allah anlar.” Ama ya o cahilin kalbi temiz değilse? Ya cihat etmeyi sırf ‘Allah yolunda öldürmek’ olarak algılıyorsa?
Bunu da tartıştık o gün üç dost. Alevi olan, “Yahu, ne oluyorsa bu ‘cihat’tan oluyor” dedi. Oysa ne kadar yanlış... Cihat, başkalarını öldürüp cehenneme göndermek için yapılmaz; inançsızlara inanç aşılamak, onları cehennemden kurtarmaya gayret etmek için yapılır. Zaten cihat, gayret demektir. Hadi onu da anneannemden örnekleyeyim. Bir derste zorlandığımızda “Yavrum, ‘caht’ edersen öğrenirsin” derdi. Anadolu kökenli birçok Ermeni bu söze aşinadır. Bizim büyükanne ve büyükbabalarımız bunu “caht, ceht” hatta “cuht” şeklinde telaffuz ederek çok kullanırlardı. O sözün cihat demek olduğunu yıllar sonra öğrenmiştim. Sonuç? Açık ve net olarak, daima ve daima asıl sorun: Cehalet.