“Öylece ölüp gidemeyiz, en azından şaraba ve şiire ihtiyacımız var” demiş, Beat kuşağının en gözde ismi Jack Kerouac. Şaraba ve şiire ihtiyaç olduğu kadar, kahveye de ihtiyaç var bence. Şarap kadar olmasa da dünya tarihini etkileyen gıdalardan biri de kahve...
Ana vatanından bütün dünyaya yayılmaya başladığında, kimse bu kadar popüler olacağını beklemiyorduysa da tüm dünyada gördüğümüz etkisi yadsınamaz.
Kanuni’nin şeyhülislamı olan Ebussuud Efendi, adını Arapça şaraptan alan bu ‘zıkkım’ın yasaklanması için verdiği fetvada, kavrulup yakılıp kararan bir şeyin içilmemesi gerektiğini söylerken, aslında ufak ufak oluşan kahvehane kültüründen korkuyordu herhalde.
Korkmakta da haksız sayılmaz, Fransız Devrimi’nin bir kahveden çıktığı rivayet edilir. Gerçi kahveyi yasaklayan Ebussuud Efendi, yalnız değildi. Bağnazlık her yerde aynı; Papa II. Clement de 1620’de, “Müslüman içeceği” olduğu gerekçesiyle, Hıristiyanlara kahve içmeyi yasaklamıştı.
1640 yılında, İstanbul’da tamamen özgürlüğe kavuşana kadar, kahvelerin başı dertten kurtulmadı. Bu tarihten sonra, önce Yeniçerilerin açtığı kahvehaneler popüler oldu, ama Yeniçeri Ocağı kapandıktan sonra, başka kahveler de açıldı. Bunların en meşhuru, 1857’de Ermeni Sarafim Efendi tarafından Beyazıt’ın Okçular Caddesi üzerinde kurulan Okçular Kahvesi’ydi. Burası zamanla gazete ve dergilerin arşiv olarak saklandığı, dönemin meşhur gazeteleri Tasvir-i Efkâr, Tercüman-ı Ahvâl, Takvim-i Vekayi, Ceride-i Havadis gibi gazetelerin bulunduğu bir kıraathane halini almıştı. Ebüzziya Tevfik Bey, Namık Kemal, Halit Ziya ve Ahmet Rasim buranın tanınan müdavimlerindendi.
Bugün kafeleri ile meşhur Viyana’nın da ilk kahvesi yine İstanbullu bir Ermeni olan Johannes Diodato (Hovannes Astouatzatur) tarafından açılmış.
Bugün kahve içilen mekânların bu kadar popüler olması ve bazı kahve markalarının tüm dünyaya yayılmasının bir nedeni de, ev ve işyeri dışında, insanlara konforlu bir üçüncü yaşam alanı veriyor olması. Ama bu popülerleşme, içinde müthiş bir lezzet yelpazesi olan kahveyi hem tek tipleştiriyor, hem de çok basit bir ürün haline getiriyor.
Petrolden sonra en ticari meta olarak adlandırılan kahvenin ticaretinde, bu ürünün yeryüzünün yoksul bazı coğrafyalarında yetiştirilmesinden dolayı, kâr amaçlı pek çok ahlak dışı uygulama yapılıyor. Bu nedenle, adil ticaret yaptığını bildiğiniz yerlerden alışveriş yapmaya özen göstermek çok önemli.
Ufak bir hatırlatma; kahvenin bir fincanında yaklaşık 100-150 miligram kafein bulunmakta ki, bu da şu anlama geliyor: Beş fincan kahve içerseniz, olimpiyatlardan diskalifiye edilecek kadar kafein almış olursunuz. Adil ticaret yapılan kahveyi almaya gösterdiğiniz özeni, içerken de göstermelisiniz.
Kahve konusuna ilginiz var ise, ‘Türk kahvesi’nin korunması için faaliyet gösteren “Türk Kahvesi Derneği’nin web sayfasına göz atmanızda fayda var (www.turkkahvesidernegi.org).
Ayrıca İstanbul’da iyi kahve çekirdeğini nereden bulurum, kim çok güzel kavuruyor, nerede içebilirim sorularının cevaplarını merak ediyorsanız, www.coffeeinistanbul.com adresi tam aradığınız yer.