YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Tekçi eğitim sisteminde sona mı geldik?

Son haftalarda eğitim meselesinde olup bitenlere şöyle kısaca bakalım mı? Hükümetin imam hatip liseleri (İHL) cazip hale getirme politikasının sonucu olarak, devlet liseleri hayli azaldı, lise çağına gelen öğrencilerin önündeki seçenekler sınırlandı ve sistem bu öğrencileri neredeyse otomatik olarak İHL’lere yönlendirmeye başladı. Beri yandan, Kürtlerin, temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim talebi yükseldi, devlet okulları boykot edildi,, Kürtçe eğitim verecek okullar inşa edildi, ancak bu okullar ‘izinsiz’ oldukları gerekçesiyle devlet tarafından mühürlendi. Bu arada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de zorunlu din dersi uygulamasını insan haklarına aykırı buldu ve Türkiye’ye mahkûm etti.

Sonuncudan başlayalım. Öncelikle, AİHM’in kararına bir göz atalım. Şöyle diyor mahkeme: “Eğitim sisteminde ebeveynlerin çocuklarını kendi din veya inançları ve felsefi görüşleri doğrultusunda yetiştirme hakkına saygı gösterecek şekilde reforma gidilmeli. Zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi derslerinden muafiyet hakkı tanınmalı. Muafiyet hakkı ebeveynlerin din veya inançlarını açıklamak zorunda kalmayacak bir şekilde düzenlenmeli.”

Bilhassa Alevilerin yıllardır sürdürdükleri hukuk mücadelesinin sonucu bu karar. Okullarda ağırlıklı olarak Sünni inancının okutulmasından haklı olarak rahatsızlık duyuyordu Aleviler, ve elbette, inançsızlar, dindar olmayanlar, insan hakları savunucuları vs. Ancak AKP bu konuda beklentileri karşılayan bir yol izlemedi. İzlemediği gibi, İHL’leri cazip hale getirecek bir yol tercih etti. Şimdi bu kararla önümüzde yeni bir sayfa açılıyor, ya da açılmalı. Ancak yine de, buralarda yapılacak revizyonların sorunu tam olarak çözeceğinden emin değilim. Peki, çözüm ne olabilir? Onu da yazının sonunda tartışalım.

Kürtlerin de bu konuda büyük bir sorunları olduğu çok açık. İktidar bu sorunu ‘özel okullar’ vasıtasıyla çözmek istedi. Ancak Kürt hareketi bunun ‘kamusal bir hizmet’ olması gerektiğini söylüyor, ki haklılar. Burada esas ,mesele bilhassa CHP’nin ve kimi iktidar çevrelerinin gözünden kaçıyor. Anadilini öğrenmek yeterli değil. Anadili, ancak o dilde eğitim verilmesi halinde yaşayabilir ve tam anlamıyla öğrenilebilir. Yani çocuğun ilkokul hatta, anaokulu çağından itibaren okuma yazmayı anadilinde de öğrenmesi ve sadece –diyelim– Kürtçe dersini değil, matematik, sosyal bilgiler gibi dersleri de Kürtçe görmesi gerekir. Zira anadilinde eğitim, bunu gerektirir. Bir Ermeni okulunda yetiştiğim için bunun ne kadar büyük bir kazanım, daha doğrusu ne kadar önemli bir eğitim, yaşam hakkı olduğunu bilebilecek durumdayım. Kürt çocukların bu haktan mahrum bırakılması düşünülemez. Ve bunlara Türklerin/otoritenin “Kürtçe bilim dili değil” vb., kerameti kendinden menkul teorilerle karşı çıkması, en hafif deyimle işgüzarlıktır.

Laiklerin durumuna gelirsek; orada da sıkıntı büyük. Son düzenlemelerle, lise çağına gelmiş bir öğrencinin önündeki seçenekler şöyle: Puanla öğrenci alan Anadolu liselerine gitmek için imtihana girmek, meslek liselerine girmek (bunların büyük bir kısmı İHL, bir kısmı da meslek lisesi) ya da paraya bayılıp özel liseye gitmek. “Tamam, iyi bir eğitim göremedim, Anadolu Lisesi sınavını kazanamam, özel liseye gidecek paramız da yok, İHL ya da meslek lisesiyle de işim olmaz, düz liseye gidemiyor muyum?” derseniz, çok zor. Rakamlar belki tabloyu daha iyi anlatacak:

Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi’nin Eğitim İzleme Raporu’na göre “MEB, 2010-11 eğitim-öğretim yılında 1477 genel liseyi dönüştürmeye başladı ve bu süreç 2013-14’te tamamlandı. Bu süreçte yeni açılan liselerle birlikte mesleki ve teknik lise sayısı %23, Anadolu lisesi sayısı %57, İmam Hatip ve Anadolu İmam Hatip Lisesi sayısı %73 oranında arttı.” (Taraf, 22 Ağustos 2014)

Devlet, sistemi, çocukları İHL’lere yönlendirecek şekilde kurguluyor, bu ortada. Bu durumda eğitim sistemi bir grubu daha, seküler ve fazla geliri olmayan, çocuğuna iyi bir eğitim verememiş olanları da dışarıda bırakıyor. Özetle, İslamcıların sistemden intikam alma meselesi yüzünden eğitim sistemi perişan halde ve tüm toplumu siyasi-sosyolojik düzeyde artık iyice zorluyor, dikişler her yandan atıyor.

Şu da var elbette: İslamcılar değil de ‘eski devlet’ iktidarda olsaydı bu sorunlar yaşanmayacak mıydı? Muhtemelen İHL dışında yaşanacaktı ve o da ayrı bir mağduriyet yaratacaktı. ‘Zorunlu din dersi’ meselesi zaten eski devletin, İHL cazip hale gelmesin diye düşündüğü bir formüldü ve sürdürülemezdi. Kürtçe eğitim konusunda ise eski devletin hevesli olacağını düşünmek için bir nedenimiz yok. Kaldı ki AKP de, Gülen cephesiyle ortak olduğu dönemde hiç hevesli değildi. Her şeyin ötesinde, Tamer Akçam’ın Taraf gazetesinde günlerdir dikkat çektiği gibi, ders kitaplarında Ermeniler konusundaki ifadeler, mevcut durumda bir felaket. Devlette bu konudaki ‘süreklilik’ gözden kaçacak gibi değil.

Peki, ne olabilir? AİHM kararı doğrultusunda, zorunlu din derslerinde revizyon yapılabilir ve Kürtçe eğitim verecek okullar konusunda devlet daha anlayışlı davranabilir. İHL konusunda ise bir geri adım niyeti yok gibi. Ya da ne olabilir? Daha önce de önerdiğim gibi, azınlık okulları sistemi tüm Türkiye’ye şamil kılınabilir. Yani devletten yardım almak (ki bu bizde maalesef işlemiyor) ve müfredatta gevşek bir kontrol kaydıyla, isteyen her kesim kendi okulunu açabilsin. Bunlar vakıflar eliyle olabilir. Dolayısıyla, en temelde benzer –ve ayrımcı olmayan– bir müfredata uymak ve devletin kaynak aktarımında tarafsız kalması şartıyla, dindarların, seküler kesimin, Kürtlerin, Lazların, Çerkeslerin gönül rahatlığıyla gidebileceği, anadilinde eğitim alabilecekleri okulların inşa edilmesi ve böylece MEB’in, herkesin hayatını etkileyen, karartan bir kurum, bir otorite olmaktan çıkarılması. Ve böylece, devleti ele geçirenin, toplumu okullar yoluyla şekil verilecek bir hamur olarak görmesinden kurtulmamız. En azından tartışmaya değmez mi?