Evet, onlar galiba ikiz. G. W. Bush ve R. T. Erdoğan.
İkisi de dinsel ideoloji sahibi ve bu ideolojilerini iç ve dış politikalarına yansıttılar. İkisi de yabancı dil bilmiyor (Bush çat-pat İspanyolca geveliyor), bu yüzden dünyayı kendi ülkelerinden ibaret sanıyorlar. Memleketlerini dışarıda zor hatta gülünç durumlara düşürdüklerinin farkında değiller.
Aralarında farklar tabii ki mevcut:
Bush, aşağıda da geleceğim, epey “saf” biriydi; Neo-con’ların oyuncağı olmuş, hatta Ginger’dan düşmeyi bile başarmıştı. Erdoğan tam tersi: Zeki, kurnaz, fırsatçı. Mukayese bile edilmez.
ABD Türkiye’ye oranla çok daha dindar bir ülke ama, Amerikalılar din ile dünya işlerini birbirine karıştırmazlar, karıştırtmazlar. Oysa Türkiye’de ne kadar karıştırırsan o kadar oy alırsın;
ABD köklü bir demokrasi olduğu için, Bush’un o felaket Yurtseverlik Yasası’nı (Patriot Act) çıkararak demokrasiye verdiği zarar geçici oldu. Erdoğan’ın içte ve dışta verdiği zarar gittikçe büyüyor;
Obama, Bush’un arkasını topluyor. Şu anda iktidarda olduğu için Erdoğan’ı toplayan henüz yok. Sadece Başbakan Davutoğlu, kızım sana söylüyorum cumhurbaşkanım sen anla kabilinden birşeyler söylemeye cesaret etti, o kadar: “Muhatabınız artık benim, Cumhurbaşkanı değil. O siyaset ve partiler üstü bir konumda” (link). Ve tabii, Katar’dan dönmekte olan Erdoğan’dan cevabını da acele aldı (link).
BİR KÖKTENDİNCİ OLARAK BUSH VE DIŞ POLİTİKASI
Bizim Türk Dış Politikası Cilt III’te (2001-2012) Prof. Ahmet İnsel’in önemli bir kutusu var (s. 17-18): Bush, bir Evanjelist. Hem de, bu mezhebin “Hıristiyan Siyonizmi” denilen kolundan. Alkol bağımlılığından kurtulmak için dine sarıldı, Protestan tabiriyle “yeniden doğdu” (born again), bu yüzden de fevkalade bağnaz (“Mühtediler daha mutaassıp olur”). Üstelik, çok zeki olduğunu söylemek de zor. Öyle ki, Türkiye’den esinlenip ABD’de “Bush’a anlatır gibi anlat” diye bir deyim çıkarmışlarsa şaşmam. Baş harfleri bile benziyor.
Bush Ocak 2001’de makama oturunca, 1980 ve 83’te Reagan’ın da sözünü ettiği ilginç bir kavramı dile getirmeye başladı: Armageddon Savaşı. İncil’e göre, Kıyamet kopacağı zaman Deccal (Anti-Christ) ortaya çıkacak, bunun üzerine Hz. İsa gökten inecek, Kudüs yakınlarında bugünkü İsrail’in Megiddon Ovası’nda yapılacak bu “iyi” ile “kötü”nün savaşında onu yenecekti.
11 Eylül İkiz Kule saldırıları olunca, Amerika’da Bush’u pazarlayan İsrail yanlısı Neo-Con’lar bayram ettiler. Çünkü Yahudilik ile köktendinci Hıristiyanlık arasında köprü oluşturan inancın son şartı yerine gelmiş, Armageddon Savaşı başlamıştı. Burada kaybedenler cehennemde yanacak, kazananlar “yeniden doğacak”lardı. Born again.
Fırsatı yakalayan Bush, önce Usama Bin Ladin’i saklıyor diye (saklamıyordu) Afganistan’a, sonra da El Kaide’yi destekliyor diye (desteklemiyordu) ve kitle imha silahları var diye (yoktu) Saddam’ın Irak’ına saldırıp her yeri un ufak etti. Yüz binlerce insanı öldürdü, çevreyi mahvetti.
Öylesine ki, şimdi Obama IŞİD belasına karşı biraz havadan müdahale dışında bir şey yapamıyor. Çünkü, kendi vatandaşlarının kameralar önünde koyun gibi boğazlandığı, hiçbir şey yapamamanın ABD prestijini daha da batırdığı, Irak’ın parçalanıp İran etkisine girmesi durumunun ortaya çıktığı bir ortamda dahi ABD bayrağını Ortadoğu’da göstermeye yüzü yok. Allahtan, IŞİD katilleri Sünni oldukları için Şii İran bu sefer biraz olumlu yanaşıyor.
ERDOĞAN’A GELİRSEK…
Ama Erdoğan yanaşmıyor. Bahane olarak, IŞİD’e verilen 49 rehineyi ve terör saldırıları olasılığını ileri sürüyor. Oysa bu bahanelerin ikisi de kendi yönetiminden kaynaklandı. Geçen hafta Beyaz Saray’dan bana verilmiş tüyo görünümü altında yazdım (link) ve medya bile sahi sandı (link) (link), Esad’ı düşürsünler diye bunca silah, tedavi ve lojistik yardımı yaptığı Sünni örgütlerin içinden çıkan IŞİD’i şimdi evlatlıktan reddetmeye ideolojik gönlü razı olmuyor.
Zaten, 2011’e kadar can ciğer olduğu, diktatörlüğünü yıllarca bir an bile gündeme getirmediği Esad’ı diktatör diye düşürmeye birdenbire soyunmasının sebebi: Alevi (Nusayri) Esad’ın, o sırada bütün Ortadoğu’da iktidara gelme potansiyeli gösteren Müslüman Kardeşler’e (İhvan-ı Müslimin) engel oluyor olması. Yani, düpedüz köktendinci ideoloji.
İhvan kim? Erdoğan’ın oraya gittiği gün, Katar Emirliği’nden 7 lideri sınır dışı edilen örgüt. Hani, uçakta dönerken Erdoğan’ın “Herhangi bir yabancı nasıl misafir oluyorsa, onlar da gelebilir” dediği kişiler (link). Artık İstanbul’u merkez yapacaklar (link).
MELHAME-İ KÜBRA, 1 DEĞİL 2 PARÇA
Çok ilginç bir paralellik daha var burada, ikizler arasında. Armageddon Savaşı İslam inancında da mevcut: Melhame-i Kübra (çok büyük ve kanlı savaş). Üstelik, Deccal’ı yenecek olan da yine Hz. İsa, Mehdi rolünde. Sadece, sahne Kudüs yerine Hatay’ın Amik Ovası (link).
Farkındaysak Erdoğan, ismini telaffuz etmeden, bir değil iki tane Melhame-i Kübra başlatmış vaziyette. Biri “içteki kötü”ye karşı, diğeri “dıştaki kötü”ye.
İçteki kötü, Erdoğan’ın Sünni İslam ideolojisine uymayan herkes. Dolmabahçe’de vapurdan inen kızlar, Sünni din dersine girmek istemeyen Aleviler, bütün okullarda mescit açılmasına karşı çıkanlar, ağaç kesilmesini istemeyen Çevreciler, biat etmeyen bürokrasi ve Yargı. Veciz söylemek gerekirse, Beşiktaş’ın şimdi müebbetle yargılanmakta olan Çarşı’sı…
Sonra, birden Kıyamet patlak verdi ve Erdoğan kendi İkiz Kuleler olayını yaşadı: 17 ve 25 Aralık. Bu sayede, Melhame-i Kübra’nın sadece Sünni inançtan olmayanlara değil, Erdoğan’a itaat etmeyen Sünnilere de uygulanacağı anlaşıldı.
Bush, kötülerden “Gog ve Magog” diye bahsetmişti. Erdoğan artık, F. Gülen için, bu ikili dinsel terimin İslamca karşılığı olan “Yecüc-Mecüc” demeye başlarsa şaşmayınız. Devlet eliyle banka batırmaya çalışıldığı, her türlü zorlamanın aynen Bush’un Afganistan ve Irak’taki gerekçelerini hatırlatır biçimde “Paralel’i yok etmek” diye izah edildiği bir ülkede her şey olabilir.
Erdoğan’ın “Davamız” diye kodladığı bu savaşta kendine hangi başrolü biçtiğini tahmin zor olmasa gerek. Tabii, meşhur “Yeni Türkiye” sloganının “born again” anlamına geldiğini de.
Dıştaki kötü, yukarıda bahsettiğim nedenlerle, tabii ki Esad. Üstelik, avukatım Oya Aydın hatırlatıyor, çok ilginç bir biçimde: Bu “dış” Melhame-i Kübra, İslam inancındakine uygun olarak, Amik Ovası dolaylarında yapılıyor. Eskiden Suriye’ye ait Hatay’ın Amik Ovası. Tarihin ironisi olursa bu kadar olur.
BU MEZBELEYİ ZOR TEMİZLERİZ
Bush’un yaptıkları ABD’ye pahalıya patladı; koca Amerika Ortadoğu’da artık insan içine çıkamıyor. Ama büyük devlettir, büyük devletlerin hataları nispeten çabuk kapatılır.
Türkiye büyük devlet değil. Davutoğlu’nun, 2010 sonuna kadar gayet iyi götürdüğü dış politikayı özellikle Suriye olayında kabadayılığa dönüştürmesi korkunç bir mezbele yarattı: İçte her an IŞİD terörü beklentisi, dışta büyük bir imaj yıkıntısı. Böyle bir rezalet ortamında içeride bir tür OHAL yönetimi başlatılma olasılığı da cabası.
Erdoğan’ın antidemokratik aşırılıkları aslında Türkiye’ye bir tür aşı yerine geçiyor. Bunları şimdi yaşayan ve kendi siyasal dinamiğiyle aşacak bir Türkiye, ileride sağlam bir demokrasiye dönüşecek. Ama İç’i bir kenara koyun, ömrünü uluslararası ilişkilerle uğraşarak geçirmiş biri olarak söylüyorum: Erdoğan rejimi Türkiye’ye çok pahalıya patlayacak. Çocuklarımız bu “miras”ı tasfiyede büyük güçlük çekecek.