KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Üzüntü verici olaylar

Hayatımızı bir kaleydoskopun anlık resimlerine benzettiğim çok olur; rastgele boşluğa düşen renkli parçalara göre, elde ettiğin görüntü durmadan değişir. Tıpkı, birbirinden bağımsız ve eşzamanlı meydana gelen olayların, yekpare hayat algımızı allak bullak edişi gibi.

Hele bir bakalım, elimizde neler var. Kürtçe seçmeli ders hakkı tanındı diye bir şehir efsanesi var. Günlük hayatta ise bunun dil içi tercümesi şöyle bir gerçeğe denk geliyor: Müfredatta ‘Kürtçe’ diye tanımlanmış bir seçmeli ders yok. Onun yerine, akla ziyan bir tanımla ‘Türkiye’de Yaşayan Dil ve Lehçe’ (TYDL) başlıklı bir ders var. Bu tercih, Kürtçeyi telaffuz etmedeki resmi gönülsüzlük bile, bir başına çok şey anlatıyor. Devlet bu dili ve bu dilin yetişmiş öğretmenlerini tanımadığı gibi, tezsiz yüksek lisans yapan öğretmen adaylarının aldığı eğitimi de formasyon olarak kabul etmiyor. Haliyle, o büyük vaatler boş laflardan ibaret olarak kalıyor.

Anadilinde eğitim hakkını örtbas etmek ve sıra savmak üzere bir şey yaparmış gibi atılan ve sadece aldatmadan ibaret kalan bu adımlar, bir dili dil dışında her şey olarak gören zihniyetin ürünü. Seni doğuranın çıkardığı seslerle, içinde yaşadığın evin nefesiyle gelişen anadili, Kürtçe söz konusu olunca, devlet nezdinde ortalığı buz kestiren bir küfre dönüşüyor adeta. Tam da bundan cesaret alarak, Antalya’nın Kaş ilçesinde 20-30 kişilik bir grup, 3 Eylül günü, bir otelde çalışan Mahir Çetin adlı Kürt genci döve döve öldürebiliyor. Yanında bulunan kuzeni Vedat Çetin, kafasında bira şişesi kırılması nedeniyle olay yerinde bayılıyor. Kendine geldiğinde söyledikleri, kaleydoskopumuzun vazgeçilmez bir rengi ve şekli sayılmalı: “Bize ‘Pis Kürtler’ şeklinde hakaretler ve küfürlerle saldırdılar. Mahir’i korumaya çalışırken bira şişesiyle kafama vurmaları üzerine baygınlık geçirdim. Daha sonra dayımın oğlunu kaybettim. Etraftan hiç kimse yardımımıza koşmadı.”

Kaş Kaymakamı Selami Kapakkaya’nın olayla ilgili yaptığı açıklama ise, tersten bir okumayla ve tercih edilen terminolojiyle, vahşeti ve ırkçı saiki ele veriyor: “Geçtiğimiz günlerde ilçemizde bar çıkışında iki tarafın da alkollü olduğu bir kavga meydana gelmiştir. Bu kavga neticesinde bir gencimiz hayatını kaybetmiştir. Kavgayı ayıran Doğu kökenli vatandaşlarımız, kesinlikle etnik bir hususun olmadığını, iki tarafın aşırı alkollü olduğunu, sürtüşme ve laf atmadan dolayı kavganın başladığını ifade etmişlerdir. Tabii ki biz bu gencimizin ölümünden dolayı çok üzgünüz. Kaşlılar da üzgün. Bu meydana gelen olay, herhangi bir siyasi grubun organizesiyle olmuş değildir. Üç-beş dakika içinde meydana gelmiştir. Etnik bir husus kesinlikle yoktur.”

‘Üzücü olay’lardan geçilmiyor zaten memlekette. Eski Ali Sami Yen Stadı’nın bulunduğu arazide Torun Center’ı inşa eden Torunlar Şirketler Grubu’nun inşaatı devam eden binasında, içinde işçilerin bulunduğu asansör 33. kattan zemine çakıldı. On kişi canından oldu. En az bu kayıp kadar acı olansa, böyle durumlar için kullanılan replikleri ve her şeyin sanki hiç yaşanmamışçasına eski tas eski hamam devam edeceğini bilme haliydi.

Bir ses elbette “Hayatını kaybeden işçilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve emekçi kardeşlerimize başsağlığı diliyoruz” dedi. Beriki ekledi: “Bu meydana gelen müessir olay neticesinde 10 emekçimiz ne yazık ki hayatını kaybetti. Öncelikle hayatını kaybeden arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun. Yaşanan bu olayların bir daha yaşanmaması konusunda hep temennilerimizi ifade ediyoruz.”

Ve son olarak, Başbakan Ahmet Davutoğlu, benim ancak cinayet diyebildiğim konuda çıtayı bir tık daha yükseltti: ‘‘Çok acı, üzüntü verici bir olay. Hem adli, hem idari soruşturma başlatılmıştır. İhmal varsa derinlemesine araştırılacaktır. İşçilerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Onlar alın teriyle emekleriyle helal rızık için çalıştılar, bu yönleriyle de bizim için bir şehit hükmündedirler. Aileleriyle ilgili de gerekli tedbirleri almayı düşünüyoruz.’’

Şehit ne? Vatan uğruna diye yüceltilen versiyonu da dahil olmak üzere, şehit ne demek? Uğruna ölmek ne demek? Bu işçiler neyin uğruna öldü sahi? Allah’tan başka anılacak bir Allah’ın kulu yok mu?

Benim için ‘uğruna’ değil, ‘yüzünden’ var. Rant sevdası yüzünden, hırs yüzünden, işçiyi insan gibi bile görmeyen vahşi kapitalist düzen yüzünden, zaten giden canlar için kimsenin ceza çekmeyeceğini bilmenin rahatlığı yüzünden. Den den den.

Utanıyorum üzüntü verici olaylardan. ‘Üzüntü’ sözünün içinin boşaltılıp canına okunmasından. Dan dan dan.