Dünyanın en çok acıyla yoğrulmuş ülkelerinden biri Filistin, Filistin’in de acıyla özdeş kenti Gazze iki haftadan beri vahşi bir bombardımanla sarsılıyor. Bir süre önce kaçırılan üç Yahudi gencin cesetlerinin bulunmasından sonra intikam histerisine kapılan İsrail devleti bu satırların yazıldığı ana kadar 700 Filistinliyi katletti. Yıkılan binaların enkazı altında kalanlar bu sayıya dahil değil. Hastane morglarına getirilen cesetlerin tamamına yakını siviller. Çocuk cesetlerinin sayısı ise yüzün üzerinde.
İslam inancındakilerin çoğunlukta olduğu Türkiye, Gazze’deki vahşete karşı büyük bir duyarlılık içinde. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve Türkiye halkları bu vahşeti şiddetle kınamakta. Özellikle dini saiklerle hareket eden kesimler ise, antisemitizmin çamuru içinde işi Hitler’e rahmet okumaya, Holokostu yarım bıraktığı için hayıflanmaya kadar vardırdılar.
Öte yandan batı dünyası bu konuda derin bir sessizliğe gömülü. Bu ülkelerin medyası yaşananları gündeme taşımıyor, taşısa da İsrail’in kendini savunma hakkından bahsediyor. İslamofobiyle zehirlenmiş batı toplumu ise olanın ayrımına varacak düzeyin çok gerisinde.
Tüm bu kargaşa içinde evrensel insani değerlerin koruyuculuğuna soyunmuş olanların aymazlığı ise gerçekten ibretlik. BM genel sekreteri Ban Ki Mun İsrail başbakanı Netanyahu ile düzenledikleri basın toplantısında Hamas’ı kınıyor ve hastanelerin askeri amaçlarla kullanılmaması konusunda uyarıda bulunuyor. Daha doğrusu İsrail askerlerinin hastane bombalamasına kılıf üretiyor. Genel sekreterin bu sözlerinin ne denli ucuz bir saptırma olduğunu kendi ülkemizdeki deneyimlerle biliyoruz. Daha dün Başbakan Erdoğan ülkesine hapsedilen gazeteciler sorulduğunda, içerdekilerin terör suçlarından yargılandığını söylüyordu.
Bu durumda batının, daha doğrusu zalimlerin “terör” diye tanımladığı şeyin aslında onurlu halkların egemenlere karşı meşru direnişi olduğu gerçeğini yadsınamaz şekilde beynimize kazımak zorundayız. Egemen fosfor bombası attığında “operasyon” oluyor da biz Molotof kokteyli ile cevap verirken “terör eylemi” yapıyoruz, öyle mi? Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın on-oniki yaşlarındaki “küçük generalleri” terörist değil, olsa olsa Goliat’a elindeki sapanla meydan okuyan çağdaş birer Davut figürü olurlar.
BM genel sekreterinden ABD başkanına, İngiltere başbakanından tüm Avrupa ülkelerinin liderlerine, hatta toplumlarına, isteyen Filistin halkının meşru mücadelesini terörizm diye tanımlasın. Ama biz Ermeniler, soykırımın yüzüncü yıldönümünü anmanın eşiğinde, herkesten önce ve herkesten daha güçlü olarak Filistin halkıyla dayanışmak zorundayız. Dinsel ayrımcılıkla bu konuda tereddüt eden bir Ermeni varsa, soykırım kurbanı atalarının laneti onun üzerinde olsun.