Kimsede sinir kalmadı artık, iyice laçka oldu. “Canım” dense “Canın çıksın” diyecek hale geldi millet. Küçük bir kıvılcım yetiyor yangınlara. Nefret fışkırıyor her yandan. İki kişinin tartışması hemen kavgaya, hatta neredeyse savaşa dönüşebilir oldu. Şimdi kalkıp, bu olup bitenler çerçevesinde, birilerine bölücülüğü kışkırttığını söylemeye kalksan, dokuz köyden kovarlar. Oysa açık ve net ki garip bölünmeler oluşmaya başladı; Berkin’ciler, Aleviler, Soma’cılar, Gezi’ciler, Çapulcular, Başbakan’cılar ve de tabii ki, tek başına yıldırımlar yağdıran Başbakan’ın kendisi... Bir de, değerli emniyet güçleri. Ay gördünüz mü, Okmeydanı olaylarında, minibüsleri taşlanınca, pusatlarını kuşanamadan biber gazına maruz kaldıklarında nasıl kedi yavrusu gibi kaçıştılar? Valla “Oh olsun işte, nasılmış?” demekten kendimi alamadım. Ama ne gam... Sonra gaz dağılır dağılmaz geri gelip silahlarını çektiler, sağa sola ateş etmeye başladılar nasılsa. Eee, silah kimdeyse güç onda. Arada, hiç suçsuz birileri kimvurduya gider mi? Gider.
Biliyor musunuz, bu biber gazı denen şey pek kolay bulunuyormuş. Bu olaylar zinciri sürüp giderse böyle, göstericiler taktik geliştirip, polisler uzay kılıklarına bürünmeden önce, aynı şeyi onlara karşı kullanabilirler. Her olay resmen biber gazı savaşına dönüşebilir. Olan da bize olur tabii. O meret kolay kaybolmuyor, havada ve toprakta kalıyormuş. İyi biliyorum, çünkü geçen hazirandan beri bir türlü düzelmedi gözlerim, bir alerjidir gidiyor. Bir güvercin cenneti olan bizim oralarda on - on beş güvercin kaldı, saydım bugün. Yığınlarla öldüler. Diğer hayvanları ve bitkileri hesaba katmıyorum, yediğimiz içtiğimiz her şeyin zehirlenmesini de. Bölünüp durduğumuz yetmiyor, bir de durduk yerde öleceğiz pisipisine. Çok aşağılayıcı gelmiyor mu size de? Böcek muamelesi görüyor insanlar. Hani bir yeri böcekler basar, önce fıs fıs böcek ilacı sıkarlar, sonra da tazyikli sularla faşır faşır yıkarlar, kaçışanları savururlar ya, tıpkısı.
Polis her şeye müdahale etmek zorundaymış, öyle dedi Başbakan. “Neymiş efendim, Berkin Elvan için okulda anma yapılıyormuş, şu hale bak yaa... Her ölene tören mi yapalım? Ölmüştür gitmiştir. Şımarıklıktır, had bilmezliktir. Polis nasıl sabrediyori anlayamıyorum” dedi yahu. İnanabiliyor musunuz? Bu nefret dolu polise “sabırlı” diyor. Soma’da ölenler de ölmüştür gitmiştir, ne olacak yani? Tören mi yapacağız? Hesap mı soracağız? Nasılsa herkes böcek... Ölmüştür, gitmiştir.
O kadar danışman falan vardır etrafında, kimse uyarmıyor mu acaba, biraz daha itidalli olması için? Öyle sert, öyle saldırgan ki her an, yüzünün o sert ifadesi çıkmayan bir maske gibi yapıştı kaldı adeta. Bir paylaşım sitesinde, dondurma yerken çekilmiş bir fotoğrafını gördüm geçen gün. Yüzünde dondurmayı dövüyormuş gibi bir ifade vardı. Yumuşayamıyor adam. Birileri ona söylemeli, böyle gitmez, bizi de sinir hastası etti, kendi de oldu. İyi değil gidişatı.
Şimdi Gezi olaylarının senesi yaklaşıyor. Vay be, ne çabuk geçti, değil mi? Olaylar bitmeyince, hep daha dünmüş gibi geldi. Ay, içimi korku sardı bile, kim bilir neler olacak. Orada anma yapmak isteyecek insanlar, polis bırakmayacak, gerisi Allah’a emanet... Taksim tu kaka ya, “Orada yapmayın, başka yerde yapın” emri gelecek, dinlemeyecekler, arkasından gelsin ‘müdahale’. Zaten koskoca, anlamsız bir meydan haline gelen Taksim, polislerin özel mülkiyet alanı oldu adeta. AKM resmen karargâh. Bir güzel konuşlanmışlar orada, olay neyim yoksa pinekliyorlar, tavla falan oynuyorlar. Binayı ne yapacaklarını bilemiyorlardı, ben diyorum ki polis rezidansı yapsınlar bari. Önüne, arkasına, bir yerine bir de yüzme havuzu attırsınlar, ne güzel ferahlar çocuklar, yazın sıcağında. Arada bir de üç-beş kişi bir araya toplanıp boş boş havaya bile bakınsalar, hemen duruma uygun bir ‘müdahale’ attırıverirler, sonra yine rezidanslarına çekilirler.
Ah, ne yazık, güzelim mayıs ayını kâbusa çevirdiler. Ne de severdim... Ben doğmuşum ne de olsa. Hem bu yılki mayıs için ne hoş planlarım vardı. Zira ‘Kaplumbağa’m da onuncu yılını tamamlıyordu. Tepesindeki minik kuşla on yıldır dolanıyor, pulluğun tarlada bıraktığı o derin izde. Ne güzel bir yazı döşenecektim, sevdiğim ‘Kaplumbağa’m için. Olmadı. Oldurmadılar. Kader utansın. Ve de ülkecek Allah yardımcımız olsun.