Dünya tarihinde çok önemli bir sayfa oluşturan 1871 Paris Komünü’yle arasında tabii ki çok fark var: 1871, Almanya’ya yenilmenin ardından vuku bulmuştu, sınıfsal bir patlamaydı, silahlıydı, çarpışmıştı, şiddete şiddetle cevap vermişti, Fransız monarşistleri ve burjuvazisi tarafından 72 günün sonunda çok kanlı biçimde bastırılmıştı.
Dünya tarihiyle en azından henüz ilgisi olmayan, 20 gün yaşayan ‘Gezi Komünü’ ise, ağaçlara afişler asan, çimenlerde kitap okuyan, şarkı dinleyen, tiyatro oynayan, kütüphane kuran, ortalığı süpüren, cebinde çakı bile bulunmayan gençlerden oluşuyordu. Ve kanlı biçimde bastırıldı.
‘Kentsel dönüşüm’ün icadı
Aralarında çok büyük farklar vardı ama, çok büyük benzerlikler de:
1) Paris Komünü’nü tetikleyen, esas olarak, Paris Bölge Valisi Haussmann’ın kenti temiz hava ve suya kavuşturma bahanesiyle 1830 ve 1848 devrimlerinin ardından giriştiği kentsel dönüşüm (transformation de Paris) oldu. Bu iki devrimde Paris halkı Paris sokaklarına barikatlar dikmişti. Haussmann bunların tekrarlanmaması ve ordu birliklerinin kolayca sevk edilebilmesi için, Paris’in %60’ını yok pahasına istimlak etti, muazzam genişlikte bulvarlar açtı (Champs Elysées: 72 metre), birdenbire çok kıymetlenen bu yerleri zenginlere sattı, eski sahipleri de kentin yeni varoşlarına itekledi.
Haussmann’a ‘İstimlak Attilası’ adını kazandıracak olan bu kentsel dönüşümün yol açtığı arazi spekülasyonları, 1873’te dünyanın ilk borsa çöküşünü sürükleyecek, Emile Zola’nın ‘La Curée’ adlı romanına konu olacaktır. Tıpkı, ‘banker faciası’nın, yine Zola’nın ‘Nana’ romanında anlatılışı gibi.
Gezi Komünü’nü tetikleyen, Gezi Parkı’nda uygar şehirciliğin simgesi haline gelen ağaçların kesilip, yerine ‘kasaba kapitalizmi’nin simgesi haline gelen AVM ve rezidans yapılmak istenmesi oldu. Erdoğan’ın ‘İnşaat Ya Resulullah’ politikası, yoksulların vaktiyle yerleştikleri kent varoşlarının artık kıymetlenmesi üzerine buralara el koymaya dayanıyor ve bu düzen, kimi politikacıları ve AKP’yi besliyordu. Olay o kadar kurumsallaştırılmıştı ki, bu iş için kurulan TOKİ’nin başarılı başkanı Erdoğan Bayraktar, tıpkı başarılı Haussmann’ın, İmparator Üçüncü Napolyon tarafından bayındırlık bakanı yapılmak istenmesi gibi, Birinci Erdoğan tarafından çevre ve şehircilik bakanı yapıldı. Gezi Komünü, ‘kentsel dönüşüm’ adı verilen ve şu anda en rezil örneğini Sulukule’de vermiş bulunan bu yağmaya tepkinin simgesi oldu.
En doğal hakların reddine tepki
2) Paris Komünü’nü yakından tetikleyen unsur, 1789 Devrimi’ni yapmak için canlarını veren –ve burjuvazi tarafından ‘donsuzlar/çulsuzlar’ (les sans-culottes) diye anılan– emekçi halkın devrimden sonra bir kenara atılması, haklarını almak için giriştiği 1830 ve 1848 devrimlerinde monarşinin/burjuvazinin saldırısına uğrayışı, basın ve ifade özgürlüklerinin verilmeyişi olmuştu.
Gezi Komünü’nü tetikleyen; gelişen toplumun gelişmiş gençliğinin, baskıcı devletten özerk ve özgür bir vatandaşlık kavramı yaratma ihtiyacıydı. XIV. Louis’yi takliden “Devlet ben’im” deyip başörtüsünü yasaklayan laikçi Kemalist seçkinlerin yerine, şimdi milliyetçi-mukaddesatçı kasaba kapitalizminin temsilcisi Erdoğan geçmiş, aynı buyurganlığa sahip çıkmıştı. “Çapulcular” dediği gençlere “Burada içki içemezsin!”, “Metroda el ele tutuşamazsın!”, “Şurada ayakta dikelip duramazsın!” deyip, 80 yılın intikamını alıyordu. Gezi Komünü, buna karşı dikilmenin sembolü oldu.
Gezi Komünü gençlerinin ideolojik bir iddiası yoktu. Yönetmek, baskılamak istedikleri bir şey de. Bütün istedikleri, devletin yeni egemenlerinin kurduğu vesayetin, kimseye zarar vermeyen özel hayatlara müdahalesini önlemekti. Olağanüstü saygılıydılar; İslam’la bir yakınlıkları olmadığı halde, namaz kılmak isteyenlere müdahale edilmemesi için bekçilik de yaptılar, Beyoğlu’nda iftar sofrası da kurdular.
Diğer yandan, olağanüstü barışçıydılar. Hareketin kuyruğuna takılıp prim yapmak isteyen ideolojik gruplara, siyasi partilere ve özellikle de, –aynen 1871’de entelektüelleri Komün’den soğutan yakıp yıkıcılar gibi– her ülkede/her olayda zuhur ediveren birkaç vur-kırcının belediye ilan panolarına zarar vermesine sinir oldular.
Gezi Komünü bir turnusol oldu
Paris Komünü Fransız burjuvazisinin, Gezi Komünü de Erdoğan’ın İslami burjuvazisinin gerçek yüzünü en az üç açıdan ortaya çıkardı:
1) Sistematik yalan: Gezi sayesinde, “Darbe teşebbüsü!”, “Camide içti içtiler!”, “Kabataş İskelesi’nde genç anneye saldırdılar!”, “Zekeriya Öz 20-22 kere yurtdışına çıktı!” yalanları teşhir edildi. Belgelerini ‘Ben Ege’de Akilken’de verdim. Bunlar, seçimlerde “Trafoya kedi girdi”, 17 Aralık rezaletinde de “Montaj!”, “Dublaj!” biçimine büründü. Tabii, Soma rezaletinde de başroldeydi: Trafo patlaması, yaşam odası, taşeron düzeni, her türlü tedbirin alındığı ve denetlemenin yapıldığı...
2) Sistematik şiddet: Gezi sayesinde, TSK şiddetinin yerini polis şiddetinin doldurduğu anlaşıldı. Paris Komünü sadece Lyon, St. Etienne ve Marsilya’yı etkilemişti. Gezi Komünü Eylül 2013 itibariyle 81 ilde 3,5 milyon kişinin katıldığı ve bugün bile devam eden 5532 gösteriye yansıdı. Polis şiddeti, bu insanlardan –şimdilik– sekizini öldürdü, 91’ini kafa travmasına uğrattı, 10’unun gözünü çıkardı, 8163’ünü yaraladı. Ayrıca, Soma’da Başbakan’ın tokadına ve danışmanının tekmesine dönüştü.
3) Mazlum-zalim ilişkisi: Belki de en mühimi; mazlumun, iktidarı ele geçirdiği zaman zalim kesilebileceğini Gezi sayesinde gördük. İsrail idi, bunun klasik örneği...