YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

30 Mart: Öncesi, sonrası

Âdettendir, seçim biter, analizi yapılır. Analiz okumaktan ve dinlemekten fenalık basmış olabilir ama yapacak bir şey yok. Çok uzatmadan konuya geçeyim.

- Cemaat’in hesapları tutmadı. Bunun net bir hüküm vermesi zor bir planda sonuçları olacağı açık. Cemaat’in siyasete ‘dışarıdan’ bir müdahale yaptığı apaçık ortadaydı ama diğer önemli mesele, yolsuzluk soruşturmasının, AKP’nin seçimi kazanmasıyla buharlaşma ihtimali idi. Böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız. AKP’nin kazandığı/edindiği güç, bundan sonraki yolsuzlukları yargıya taşıyacak herhangi bir mekanizma da bırakmadı ortada. Yani artık birileri yolsuzluk yaparsa, cezasını, bir babanın ailesine ceza kesmesi gibi, Erdoğan verecek. İster affeder, ister ödüllendirir. Burada zaten genel rotasına şüpheyle baktığımız, devlet içindeki gücünü/ideolojisini mesele ettiğimiz Cemaat’in izlediği ‘seçim odaklı’ strateji tartışılmalıdır ancak, ayrı bir konu olarak, bundan sonra hangi savcının ya da hâkimin yolsuzluk konusunda cesurca bir karar verebileceği de soru işaretidir. Bu, ciddi bir mesele.

- Muhalefet partilerinden devam edelim. Bu seçime özel bir durum olsa gerek; iki şehirde sol ve ulusalcı muhalefetin CHP’de konsolide olduğunu söyleyebiliriz. Seçimlerden hemen önce, yolsuzluk kasetlerinin de yarattığı havayla AKP’ye en önemli darbenin sandıkta birleşerek vurulacağı yönünde oluşturulan atmosfer işe yaramış görünüyor. Ancak buna rağmen, bilhassa İstanbul’da umulan sonuç elde edilemedi. Ankara’da ise adayın özelliğinden kaynaklanan başka bir konsolidasyon oldu. Bir önceki seçimin MHP adayı olan Mansur Yavaş 2009’da Ankara’da %27 oy almıştı. Bu seçimde bu oyların büyük bölümünün CHP’ye gittiği görülüyor. Yine de bütün bu tabloya rağmen CHP’nin zorlanması not edilmeli.

- Ankara’nın gösterdiği başka bir eğilim daha var. Bilhassa seçim sonuçlarına itiraz günlerinde (tabii, biraz da Melih Gökçek’ten ‘kurtulmak’ adına) MHP ve CHP seçmenlerinin birlikte hareket edebildiğine tanık olduk. Bu kınanacak ya da eleştirilecek bir durum değil. İki legal siyasi parti, baskın ve güçlü bir adaya karşı bir tür işbirliği yapmış durumdalar ve oylarına sahip çıkıyorlar. Fakat bu tablo ister istemez, seçim öncesinde İstanbul’da olup bitenlere bir kez daha bakmaya yöneltiyor bizi.

- Seçime doğru, gerek Cemaat’in sosyal medyadaki sözcülerinden, gerek sol-sosyal demokrat çevrelerden, bilhassa HDP’ye yönelik bir psikolojik baskı başladığını gözledik. Cemaat çevreleri HDP’nin adayını itibarsızlaştırmaya çalışırken, kimi sol - sosyal demokrat çevreler ise HDP’nin çekilmesi ya da HDP’ye oy verilmemesi seçeneğini gündeme getirdiler. Bu tablo karşısında HDP yöneticileri bir kez daha, seçimden aylar önce CHP ile ittifak görüşmesi yapıldığını, ancak CHP yönetiminin halka açık, şeffaf bir ittifak görüşmesine yanaşmadığını ve “Bize zarar verir” dediğini hatırlatmak durumunda kaldılar. Bunu CHP lideri Kılıçdaroğlu da teyit etti. Ancak HDP’nin bu seçimlere girerek AKP hesabına çalıştığı suçlaması da, yine CHP lideri tarafından, seçime günler kala telaffuz edildi. Dolayısıyla, herhalde şunu söyleyebiliriz: CHP için MHP ile ittifak yapmak, siyasal Kürt hareketi ile ittifak yapmaktan çok daha mümkün ve sorunsuz. Taban ve çevresi açısından da. Bu durum, CHP’nin Güneydoğu’da neden bu kadar az oy aldığını (AKP 650 bin, CHP 10 bin) açıklıyor. Bütün bu süreç esas olarak HDP açısından önemli bir gösterge ve deneyim oldu.

- Bu tabloya rağmen, HDP’nin mevcut oyları korusa da başarılı bir sonuç alamadığını söylemek gerekir. Saydığım gelişmeler mazeret olmamalı. Yine de, HDP’nin yeni kurulmuş bir parti olduğunu ve eş başkanların enerjisinin büyük bölümünü –linç girişimleri altında– Batı’da örgütlenmeye harcadığını anımsamak lazım. Belki de şu kısa sürede asli olarak İstanbul’a yoğunlaşmak gerekirdi ama ülke çapında örgütlenmek de mühim bir faaliyet.

- AKP ile bitirelim. Genel kabul gördüğü gibi kendileri açısından başarılı sayılabilecek bir seçim stratejisi yürüttüler. Yine de seçmenlerin yolsuzluk iddialarını umursamadığını düşünmüyorum. Toplum böyle şeyleri not eder. Ancak muhtemelen, zamanlaması, oluş biçimi akıllarına yatmadı, muhalefetin stratejisi bir gelecek ifade etmedi ve ekonomik istikrara öncelik verildi. (Bununla beraber, 2011’e kıyasla %5’lik bir oy düşüşü de dikkatlerden kaçmamalı)

- Toplamda şu denge değişmedi: CHP’nin kazandığı illerde AKP büyük çoğunlukla ikinci parti, ama AKP’nin kazandığı illerde CHP bu durumda değil. Bu Orta Anadolu’nun muhafazakârlığı ile açıklansa da, AKP’nin Orta Anadolu’da bu oyu müzakere sürecini yürüten bir parti olarak topladığını unutmayalım. Ve Güneydoğu’daki oranları... Yani CHP’nin bu tablodan çıkarması gereken çok ders var; tabii, süreçte frene basma emareleri gösteren AKP’nin de.