Pazar günkü olaylı derbi maçının yankıları sürmekte. Mesele ciddi, zira olup bitenlerin hem futbol, hem de siyaset açısından sonuçları var ve daha da olması muhtemel. Futbol açısından yaratabileceği sonuçları detaylı okudunuz. Burada odaklanacağımız konu, doğal olarak, siyasi ve toplumsal alanda yarattığı ve yaratabileceği etkiler, günlerdir yaratılan/oluşan ‘algı’ ve bütün bu olup bitenlerden çıkarabileceğimiz sonuçlar.
Öncelikle: ‘Olay’ ve sonrasında yaşananlar, son dönemlerde edindiğimiz bilgilenme, hüküm verme alışkanlıklarımız açısından hayli öğretici olduğu gibi, Gezi sonrasında iktidar çevrelerinin, sabıkalı bellediklerinin ilk fırsatta üzerine çullanacağını göstermesi açısından da öğreticiydi. Bu karambolde medya da gerektiği gibi davrandı: Bir şey öğrenmek mümkün değildi.
Meselenin nasıl anlaşıldığı ile başlayalım. Olay olur olmaz, sosyal medyada AKP yanlısı bazı vekil ve gazetecilerin derhal Çarşı grubuna saldırması ile, meselenin altında bir bit yeniği olduğu anlaşıldı. Ve hemen, bunun bir AKP provokasyonu olabileceği ihtimali akla geldi, dile getirildi. Kısa bir araştırmayla, AKP’ye yakın, 1453 Kartalları denen grubun maçtan önce iddialı tweet’ler attığı ortaya çıktı. Böylece her iki cephe de kendi argümanlarından emin bir halde sosyal medyada faaliyet gösterdiler. Ancak, televizyonların verdiği görüntüler ve ilk aşamada duyduklarımız, iki teoriye de uymuyordu. Sahaya giren Çarşı değildi, orası kesin, ancak diğer grubun oturduğu tribünden de sahaya girilmemişti. Gerçek galiba başka bir yerdeydi. Tekbir getirilerek sahaya inilmesi de bir şey ispatlamıyordu, çünkü bilhassa son on yıldır İnönü’de maç seyreden herkes, bunun tribünün bazı bölümleri açısından rutin bir faaliyet olduğunu bilirdi. “Sahaya girmek üzereyiz, ona göre” demekti bu. Ancak yine da, sahaya girenler ne yaptıklarını biliyor gibi değillerdi pek. Poz verip resim çektirenler bile vardı. Daha dördüncü haftadan Beşiktaş’ı hükmen mağlup ettirecek bir hamle gelmezdi İnönü ‘sakin’lerinden.
Ertesi gün gelen tanıklıklarla, manzara biraz daha netleşmeye başladı. Bilet sayısının çok üzerinde bir seyirci vardı. Belli ki hem Beşiktaş yönetimi, hem de il güvenlik makamlarının boşvermişliği (?) sayesinde kapılar laçka olmuş, stada kadar gitmeyi göze alan neredeyse herkes içeri girmişti. Üstelik, doğru dürüst bir üst araması da yapılmamıştı. İkinci yarı, Doğu Tribünü denen, protokolün tam karşısındaki tribünde, –söylenenlere göre– ‘Deplasman Kartalları’ denen grubun da içinde olduğu uzun süren bir kavga yaşanmış, ön taraftakiler kavgadan uzaklaşmak için sahaya neredeyse girmeye başlamışlardı. Galatasaraylı Melo’nun gördüğü kırmızı kartla birlikte olanlar olmuş gibi görünüyor. 1453 Kartalları’nın da sahaya girmediği anlaşılmış vaziyette. Bir ihtimal şu oldu: Son ayların Çarşı efsununa kapılan ve uzun yıllara dayalı bir maç izleme alışkanlığı olmayan gruplar stada girmiş, son dakikalardaki karambolle, hem ‘otorite’ ile karşılaşma imkânı bulmuş, hem de hiç beklemedikleri –ve yok yere, beklentilerin epey yükseltildiği– mağlubiyetin hıncını almaya çalışmışlardı. Bu, yazılanlar ve görgü tanıklarının anlattıklarına dayandırdığım bir tahmin elbette. Altını çiziyorum, bir tahmin. Ve bunu derken, iktidarın ya da ‘birileri’nin, olay çıkmasının önünü açarak Çarşı’yı hedef tahtasına koyma hesapları olabileceği teorisini de es geçmiyorum.
Bu yazının yazıldığı gün itibariyle, tablo henüz netleşmiş değildi. Ancak saflar çoktan netleşmişti. Burada AKP yanlısı çevrelerin nasıl davrandığı elbette önemli, ancak suret-i hakkın yanında duran çevrelerin bu kadar kolay hüküm vermesini anlamak zor. Pazar gecesi itibariyle “Durun bir dakika, olaylar başka türlü de cereyan etmiş olabilir” demek pek zordu mesela. Bu, iktidar çevrelerinin, bilhassa Gezi sonrası sayısız manipülasyon hamlesine imza atmış olmasıyla ilgili; dolayısıyla, bir kez daha böyle bir operasyonla karşı karşıya kalındığını düşünmek ve buna göre hızla hamle yapmak belki anlaşılır. Ancak bu tavır, olaylarla pek ilgisi olmayan oluşumları, grupları bir anda yok yere denklemin içine sokmak, aktör haline getirmek anlamına geliyor öncelikle. Bu anlaşılmaz. Ve en önemlisi, iktidar çevreleri ne yaparsa yapsın, doğru ve tarafsız bilgide ısrarcı olunmalıydı. (Tam da burada, bir görgü tanığının, Bener Demirtop’un müezzin dürüstlüğüyle” yazdığı, 24 Eylül’de Bianet’te yayımlanan yazıyı “hatırlamalı: ‘Derbi maçının galibi iktidar’)
En önemlisi en sonda. Medyanın ve ortada durduğunu iddia eden bir kısım köşe yazarlarının hali. Kulaktan dolma bilgilerle, sayfa sayfa analizler yazdılar. Doğru olmadığı çoktan ortaya çıkmış bilgiler üzerine teoriler kurdular. Bu halleri ile, AKP’ye mesafeli –bir kısım– medyanın da pek matah bir halde olmadığının ispatı gibiydiler.
Ezcümle. AKP’nin, bütün bu olup bitenleri, statları zapturapt altına almak için kullanması muhtemeldir. Birinci tehlike budur. Ayrıca iktidar yanlısı bindirilmiş kıtaların statlarda asıl bundan sonra huzursuzluk yaratması da muhtemeldir. Bunun olabileceği de görüldü. Bunları akılda tutmakta fayda var. Beri yandan, içinde yaşadığımız siyasi atmosferin, vakaları görmeyi, anlamayı nasıl zorlaştırdığını, bilhassa AKP medyası ve çevrelerinin manipülasyonlarıyla oluşan ortamın nasıl bir karartma hali yaşattığını, bu karartmaya katkıda bulunmamak için çaba göstermek gerektiğini, bunu da bir mesele olarak görmemiz gerektiğini akılda tutmakta da fayda var.