Farkında olalım veya olmayalım, bütün cumhuriyet dönemi boyunca dış politikayı ideoloji belirledi: ‘Atatürk Milliyetçiliği’nin ikiz çocukları olan ‘Milliyetçilik’ ile ‘Batıcılık’.
Bu ikiliden Milliyetçilik, bir yandan ‘Laiklik’ yani ‘İslam Sendromu’, bir yandan da ‘Türkçülük’ yani ‘Kürt Sendromu’ demekti. Kürt Sendromu, K. Irak’taki Kürt oluşumuna artık engel olamayacağımız dank edene kadar, bin bir biçimde sürdü.
Batıcılık da, Soğuk Savaş’la birleşerek, dış politikaya hâkim oldu. Ama Kürt Sendromu’yla çatışmadığı sürece. Mesela, Kürtleri zapturapt altında tuttuğu için, SSCB destekli Saddam’la aramız çok iyiydi.
Yakınlıklarımız, akılcı (rasyonel) analizlerden değil, ideolojik paralelliklerden kaynaklandı: Pehlevi İran’ıyla ‘Molla karşıtlığı’ ve ‘Kürt korkusu’ndan, Haşimi Irak’ıyla ‘Batı taraftarlığı’ ve ‘Kürt korkusu’ndan. Çatışmalarımız da: Laik Türkiye, komşusu Ortadoğu’ya (OD) hep uzak ve soğuk durdu.
AKP: Akılcılıktan sonra İslamcılık
AKP gelince, bir süre, ideolojik davranmak yerine, akılcılığı öne aldı. Birçok çatışmada uzlaştırıcı oldu. Hem İran, hem İsrail’le konuşabilen Türkiye cidden saygınlaştı.
Sonra, ideoloji yine hâkim oldu: Erdoğan, Arap Baharı sonucu OD’nun AKP’ye benzer rejimlerle dolacağı beklentisine kapılarak fazla cesaretlendi. Zira Arap Baharı demek, Kemalizm’in bir tür Arap versiyonu olan Baas rejimlerinin devrilmesi ve iktidarın laik asker/sivil tabakanın otoriter tekelinden çıkarak ‘Ilımlı İslam’a ‘sandık’ yoluyla geçmesi demekti. Fakat Suriye olayında bu fazla cesaret fena geri tepecektir.
Erdoğan Mursi’yi niye seviyor?
Müslüman Kardeşler’in adayı Mursi iktidar olunca, Mısır’la aramızda bir ideolojik balayı başlamıştı. Fakat aynen Erdoğan gibi, Mursi de zamanla fazla cesaretlendi. Demokrasinin kurucu bir koalisyonu olmak yerine, kimseye müdana etmeyen bir Müslüman Kardeşler iktidarı oldu. Sonuç malum; düpedüz askerî darbe söz konusu olduğu halde, dünyanın kılı kıpırdamadı. Türkiye darbeyi kınamakta yapayalnız kaldı.
Kendi ideolojik replikası olarak gördüğü Mursi rejiminin devrilmesine Erdoğan niye ölçüsüz bir tepki gösterdi ve Gezi ile Tahrir’i aynı şey belledi? Erdoğan’ın darbe karşıtlığından desen, kapı gibi El Beşir var! Türkiye’de bir askerî darbe ihtimalinden desen, o da yok! Sebep şuydu: İdeolojik olarak bölgede yalnız kalma korkusu. Erdoğan bu korkudan, içeride demokratikleşmeye geri dönerek kurtulacağına, dışarıda ideolojik yani İslamcı müttefik arayarak kurtulmak istiyordu.
Erdoğan PYD’yi niye sevmiyor?
Gelelim daha yakın yöreye. Arap Baharı başladıktan sonra koltuk/can derdine düşen Esad, Erdoğan’ın sözünü dinlemeyi bıraktı. Hemen yuvadan atıldı. Fakat AKP iktidarının bütün olağan dışı/üstü/ötesi çabalarına rağmen Suriye’nin Nusayri (Alevi) temelli Baas rejimi bir türlü düşmek bilmiyor, bu durum İran ve Rusya’yla ilişkileri de bozuyordu. Bir düşse, El Kaide’ye bağlılığını ilan etmiş El Nusra gibi unsurları da içeren Hür Suriye Ordusu (HSO) Sünni İslamcı yönetimini kuracak, Mursi’nin de iktidarda bulunduğu bir sırada, halkayı tamamlayacaktı.
Halka tamamlansın diye beklerken, OD Kürtleri içinde en zayıfı olan Suriye’dekiler, PKK’nın uzantısı PYD (Demokratik Birlik Partisi) içinde örgütlenerek bir başka halkayı tamamlamaya koyuldular. Olay bir ‘Kürt Baharı’na dönüşüyordu. Erdoğan, başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın kalemi üzerinden PYD’yi ‘ulusal güvenlik sorunu’ ilan ederek tehdit etti: “Türkiye bu tür oldubittilere eyvallah edemez.”
Neden? Nasıl bir ulusal güvenlik sorunu bu? Suriye Kürtlerini temsilen PYD Türkiye’yi ‘istila’ mı edecek? Estağfurullah! Hasip Kaplan’ın deyişiyle “Türkiye’nin üç tarafı” Kürt yönetimlerince çembere alınıyor da ondan mı? Ne gezer! İran Kürtleri gündemde bile yok, Türkiye Iraklı Kürtlerle Bağdat’a saç-baş yolduracak kadar iyi, Suriye/Batı Kürdistan (Rojava) Kürtleri ise el ele barış sürecinde olduğumuz PKK’nın uzantısından ibaret. Peki?
Peki’si şu ki, bütün panik, Suriye Kürtlerinin ‘Kürt’ oluşlarından değil, ‘Sünni İslamcı HSO’ya karşı’ oluşlarından kaynaklanıyor. Suriye olayı, aynen Mursi olayı. Biraz da PKK’ya karşı elinin zayıflaması var ama, o da klasik ideolojinin mirasından ibaret.
Türkiye Kürtleriyle barış yapmaya girişen Erdoğan, onların Suriye uzantısına tehdit yağdırıyor, çünkü ‘İslamcı ideoloji’si öyle gerektiriyor. Bu hem Kürt özerkliğini önleyemiyor (üstelik, niye önlesin ki?), hem de bizim Barış Süreci’ni batırıyor. AKP bir yandan “Birinci aşama bitmemiştir” diye 2013 başından beri ayak sürüyor, bir yandan da özgürlüklere baskıyı sürekli artırıyor.En yakın dostu Barzani olan Türkiye, sanki, ‘Kemalizm Kürtlere karşı’dan ‘İslamizm Barış Süreci’ne karşı’ya geçiyor. Şimdi sıkıyı görünce, oyalamak için bir şeyler ilan edileceğe benzer. Tren kaçıyor.