Pratiği teoriye oturtup Taksim-Gezi’yi daha iyi anlamaya çalışalım. Katılanlar iç içe üç halkadan oluşuyor:
1) ‘Geziciler’: Merkez. Ağaçlara sahip çıkarak olayı başlatanlar. Bireyci, mizahçı, bağlantısız ve (C. Algan’ın söyleyişiyle) ‘anti-politik’ bir çekirdek. Bayrağı-flaması yok; durum zuhur ettikçe yazıp astığı pankartları var. ‘Desperados, ‘Descamisados’, ‘İndignados’ adlarıyla anılmış/anılan alt sınıf protestocuların zıddı. Yani, AKP döneminde artan refahın ve kentleşmenin ürünü olmak açısından, tipik diyalektik bir oluşum.
2) ‘Meydancılar’. Epey heterojen. Çoğunun ortak noktası AKP’ye karşıtlık ve ulusalcılık olan örgütler, partiler. CHP’liler, İP ve yan kuruluşları. Bayrak ve flamaları var. Platform’dan sonra kurulan ve ulusalcı Halkevleri örgütünün etkili olduğu 118 birimden oluşan ‘Taksim Dayanışması’ tarafından harekete geçiriliyor. Dayanışma’nın tepe noktasındaki ‘Koordinasyon’ pek kimselere duyurmadan miting kararları alıyor ve uygulatıyor.
3) ‘Kırdökçüler’. Dış halka. Konuşmaya değmez. Şiddete başvurarak hareketi fena kirlettiler. AKP de, Taksim-Gezi olayını karalamak için bunları olayın bütünü gibi takdim etmeye büyük önem verdi.
Teori ve halkalar
Halkaları teoriye oturtalım. Burada verdiğim tabloda (www.baskinoran.com’a bakabilirsiniz), en sağdaki/sondaki sütun olan Küreselleşme evresine ‘Geziciler’ tam oturuyor. Bu evrede Birlik-Beraberlik İdeolojisi için vakit çok erken, ama Yüce Sadakat Odağı’nın ‘Birey’ olacağı anlaşılıyor.
Sağdan ikinci sütuna gidin, ‘Meydancılar’ genel olarak işte bu Kemalist Milli Kapitalizm evresinin ürünü. İdeolojilerinin devri geçtiğinden, bu halka, “Sönen ateş bol duman salar” misali, protestoları sürdürmeye kararlı gözüküyor. Bu noktaya sonda döneceğim.
AKP’nin çelişkileri
Kırdökçüleri tahlile gerek olmadığı için, gelelim AKP’ye. Onun durumu epey eklektik, yani yamalı bohça. Sağdan üçüncü sütuna gelin, bu parti Feodalizm döneminin ideolojisi olan Din’i, Küreselleşme devrinde birleştirici olarak takdime ve hatta uygulamaya çabalıyor. Tabii, bu tutum anakronik (takvimini şaşırmış) ve dolayısıyla uygulanması imkânsız olduğu için, pragmatizme sarılıyor ve kendi kültürüne aslında yabancı olan iki olgudan medet umuyor:
1) Küreselleşme’nin, bizi farklı kimlikleri tanımaya götüren yönü. Zaten, Kürtlerle Barış Süreci projesi bunun sonucu, çünkü 21. yüzyılda “Hepimiz Müslüman’ız, kardeşiz elhamdülillah”la idare edilemiyor.
2) Ulus-devlet ve onun şiddet kültürü. Sırasıyla basınçlı su, gaz, cop ve tutuklama demek olan bu ikincisi, süngünün üzerine oturulamayacağı için, AKP’nin kendi bacağına ateş etmesi demek.
Bu arada, Taksim-Gezi olaylarının ‘sürekli devrim’ haline gelmeye başlaması da, sonunda, göstericiler ile halkın karşı karşıya gelmesi demek. Geldi bile. Sonunda herif-i nâşerifin biri palayla, diğeri tabancayla fırladı. Şimdi duyuyorum, esnafın yedi haftadır iş yapamadığı bir ortamda hiç olmazsa cuma-cumartesilere dikkat etmek lazım diyenleri ‘AKP yalakalığı’yla suçluyor ve “ ‘Esnaf rahatsız’ demek, eli palalı esnafı kışkırtmaktır” diye sosyal medyada yayıyorlarmış.
Yargı kararını kimler ve niçin sakladı?
Yaymazlarsa hatırım kalır. Çünkü bu durumun AKP’nin işine çok yaradığını tahmin etmek hem güç değil, hem de sessiz geçiştirilen, fevkalade vahim bir olgu var. Alper Görmüş’ün 8 Temmuz tarihli T24’te yazdığı ‘Taksim Dayanışması’na çıplak sorular’ı, iki eliniz kanda olsa okuyun. Bütün kavganın kaynağı olan Taksim Yayalaştırma Projesi’ni idare mahkemesinin iptal tarihi: 6 Haziran. Bu iptalin (o da, bir vesileyle) duyulduğu tarih: 3 Temmuz! Nasıl iş? Bu bir ay içinde ne feci şeyler yaşandı! Çatışmaları önleyebilecek kararın gizlenmesini, Mimarlar Odası “Gerekçesi yazılmamış kararı açıklamak etik değildi” diye açıklıyor. Bunca telefata razı olmak etik mi? Dayanışma, ondan ses yok.
AKP’ye gelince, ondan gık yok; üstelik, çok dikkat, 14 Haziran sabaha karşı Hüseyin Çelik açıklama yapıyor: “Yargı kararı leh[imiz]de çıksa bile bir halk oylamasına gidilecek.” Sekiz gün önce çıkmış yahu karar. Böylesi bir karardan hükümetin haberi olmayacak ha?
Peki, bu durumda Dayanışma ile hükümet, iki tam zıt kutup, ikisi birden niye sakladılar kararı? Sakın, aynı olgudan çok farklı iki ayrı amaçla yararlanmak için olmasın? Dayanışma’nın amacı gösterileri sürdürebilmek, hükümetinki de göstericiler ile Beyoğlu esnafını tokuşturmak? Ya, bir ayda iki satır gerekçe yazmayan yargıca ne demeli; onun işlevi ne oluyor bu süreçte? Bu pirinç çoook su kaldıracak daha.
TABLO
Yüce Sadakat Odağı |
Tanrı |
Ulus |
Birey |
Birlik-Beraberlik İdeolojisi |
Din |
Milliyetçilik |
? |
Mekân |
Feodal beylikler |
Ulus-devlet |
Yerküre |
Üretim Biçimi |
Feodalizm |
Milli Kapitalizm |
Uluslararası Kapitalizm / Küreselleşme |