Beyrut’ta, Hemşin’i konu alan bir etkinliğin başlığı: ‘Ermeniler... Onlar da Ermeni’
Hemşin’in modern Ermeni söylemine ve bilincine ne zaman ve nasıl girdiğini kimse bilmiyor. Ama bu girişin ardından, hem Ermeniler, hem de Hemşinliler açısından, işlerin eskisi gibi olmayacağını söyleyebiliriz.
Ermeniler 1915’le her şeyin sona ermediği gerçeğini fark ettiler. Sonuçta Hemşinlilier, aynı formayı giymiş bir futbol takımı değiller. Her Hemşinli bir birey, ve her bireyin kendi kimliğine dair farklı algıları vardır. Ama Ermeniler ağır önyargıların etkisi altında.
Önyargıların en büyüğü, Ermenilerin Türkiye’yi yekpare bir kaya sanmaları, onun iç katmanlarını ve çeşitliliğin fark edememeleri. Çoğu kez, özellikle de milliyetçi çevrelerde, Hemşin’den başlayarak, diğer Müslüman Ermenilere, Hıristiyan kalmış Ermenilere, hatta İstanbul Ermeni toplumuna varıncaya kadar, topyekûn bir reddediş söz konusu. Başka bir deyişle, Türkiye’de olan her şey düşman. Türkiye hükümetlerinin sürdürdüğü Türklük söylemi, dışarıda, içerde olduğundan daha etkili olmuş görünüyor. Bir başka deyişle, Ermeniler, Türkiye vatandaşlarına kıyasla, Türkiye’nin homojenliği konusunda daha fazla ikna olmuş durumda. Bu kanaatin damga vurduğu katı bakış, sözünü ettiğim reddedişe sebep oluyor.
Ama sorun sadece katı bakış değil. Hıristiyan bir Ermeni, Müslüman bir Ermeni’nin kendisiyle eşit olduğu fikrini nasıl benimseyecek? Aynı soru, tersten de geçerli. Milliyetçi bir Ermeni, Türkiye’de yaşayan bireyle nasıl uzlaşacak? Ermenistan Cumhuriyeti, siyasi partileri, kilisesi, eğitim programı, dernekleri, stratejilerini ve ideolojilerini, Hemşin’i anlamak ve kucaklamaya dönük olarak nasıl değiştirecek?
Bütün bunlar kimlik sorunları. Ermeni kimliği, son yüz yıl boyunca, farklı diasporalardaki unsurları birbirine bağlayan ve bir ortak payda teşkil eden muhtelif harçlar oluşturdu.
Ermenistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazanması ve Karabağ Savaşı’nın sona ermesiyle, bu ortak kimlik yeni çehreler edindi. Bu çehreler, Doğu Ermenisi – Batı Ermenisi ayrımını da epey yumuşattı.
Ermeni kimliği, şimdi yeni bir sınav veriyor. Bu kez Türkiye değişimin eşiğinde. Bu değişimin sonunda Ermeniler de kendi kimliklerinde belirli değişiklikler yapmaları gerektiğinin farkındalar. Akla gelen ilk yol, doğal olarak, en kolay yol. Hemşin’e dair bilgi edinen Ermenilerin aklına gelen ilk soru, “Acaba Hıristiyan olmayı istiyorlar mı?” Çoğuna göre, bu sorunun cevabının olumlu olması, Hemşin’in ‘Ermeniliği’nin kanıtı olacak. Karşısındakini olduğu gibi kabul etmek yerine, onun öz kimliğine dönmesine izin vermek için değişmesini talep eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Hemşin’i genel Ermeni toplumu nezdinde kabul edilebilir kılmak için faaliyetlerde bulunan pek çok birey ve birkaç merkez var. Bu bireyler ve kurumlar, çalışmalarını, büyük ölçüde, Hemşinlilerin ne kadar ‘az Müslüman’ ve ne kadar ‘çok Ermeni’ oldukları üzerine kuruyorlar. İki kimliği birbirine yaklaştırmayı hedefleyen, ve doğal olarak, azınlığı çoğunluk için kurban eden bir çaba bu.
Bir an için, bu insanların baskı altında Müslümanlaştıklarını ve eğer kendi dinlerine dönerlerse tarihi adaletin tecelli edeceğini varsayalım. İyi de, bu adalet yolu milliyetçilik tacıyla kutsanacaksa, bir kez daha aynı densizlikle karşı karşıya kalmayacak mıyız? Bu kez de, Ermeni kimliğini kabul etmiş ama içten içe eski Hemşinli kimliğini muhafaza eden insanlarla karşılaşmaz mıyız? Kimlik dediğin yağlıboya değil ki, bir rengi diğerinin üstüne süresin de, altta kalan renk görünmez olsun... Tam tersine; kimlik, aynı anda her şey olabilen, her şey olma potansiyelini barındıran bir kuantumdur. Bunun son örneği, Ermenistan’daki Halep Ermenileri. Bu durum kimileri için vatana dönüş için eşsiz bir fırsatken, kimileri için de bir vatan daha kaybetmek anlamına geliyor.
Yeni Ermeni kimliğini milliyetçilikten kurtarıp demokrasiye yaklaştırmalıyız. Bir kimlikte demokrasi ne kadar merkezi olursa, o kimliğin sahipleri tarafından o kadar çok kabul görür.