BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Kürtler ne aldı da memnun?

Ulusalcı’ diye özetleyiverdiğimiz ama aslında büyük farklılıklar gösteren insanlar var. Bunların bir kısmı, barış sürecine, sırf AKP ortaya attı diye karşı çıkıyor. Bir kısmı, Türk’ün, tartışılmaz üstünlük tahtından eşitlik seviyesine ineceğinden korkuyor. Bir kısmı, 90 yıllık ‘eğitim’in etkisiyle, parçalanacağımıza iman etmiş vaziyette. Bir kısmı sırf değişimden korkuyor, bir kısmı Kürt sorunu biterse aç kalmaktan. Say sayabildiğine.

Sanırım bunların bir adet ortak paydası var: Kürtlerin silah bırakmaktan çok mutlu oluşundan çok rahatsızlar. Öyle görüyorum ki, Kürtler bu kadar büyük bir çoğunlukla barış sürecini destekliyor olmasaydı, ulusalcıların çok önemli bir kısmı bugünkü paniklerini yaşamayacaklardı. Hele de, Kürtler silahı bırakmayı reddetselerdi, bayram edeceklerdi.

Ulusalcılar vatan haini olmadıklarına göre, mantıkları en azından şu: “Kürtler için sevinecek bir şey varsa, biz kazık yiyoruz.” Çünkü hem kendilerini Kürtlerden üstün sayıyorlar ve eşit olmaktan nefret ediyorlar, hem de uzlaşma kültürünün henüz gelişemediği toplumlarda olay ya siyah ya beyazdır, ortası yoktur, biri kazanıyorsa öteki kaybediyordur. Buradaki meselemiz de bu kadar basit olabilir.

Mesele fazlasıyla basit

Oysa bu kadar basit değil, çünkü bundan çok çok daha basit: Kürtler istediklerini aldılar, onun için seviniyorlar; hepsi bu. Yani memlekette ‘Kürt diye bir gerçek’ olduğunu, onun da Türkler gibi saygı görmesi gerektiğini kabul ettirdiler, onun için seviniyorlar; ne sandınızdı? Hocalığımdan bilirim, öğrenciye beklediğinden daha basit soru sormak, çoğunu çaktırmak demektir, çünkü öküzün altında buzağı aradıkları için yanlış cevaplar verirler.

ASALA 10 yıl sonra şiddeti durdurdu, çünkü Ermeni Meselesi diye bir sorun olduğunu kabul ettirmişti ve Diaspora, mücadelesini silahtan başka yollarla sürdürmeyi daha rasyonel bulmuştu. Şimdi Kürtler de aynı şeyi yapıyorlar. Bir Kürt Meselesi olduğunu ve bu sorunun farklı kimliğe saygı göstermekle halledileceğini şiddet kullanarak kabul ettirdiler, artık mücadelelerini silahtan başka yollarla, siyasal yollarla sürdürmeyi daha rasyonel buluyorlar. “Kürtler niye bu kadar memnun?” gibi, ulusalcıları pek rahatsız eden, esrarengiz sualin cevabı bundan ibaret.

İş kalıyor, “Bu noktaya gelmek bu kadar zor mu olmalıydı?” sorusuna. Tarihsel bir sorun olduğunu kabul etmek için illa bu kadar acı yaşanmalı mıydı? Allah aşkına samimi olalım: ASALA 1973’te masum diplomatlarımızı öldürmeye başlamadan önce bir Ermeni Meselesi, PKK 1984’te masum askerlerimizi öldürmeye başlamadan önce bir Kürt Meselesi olduğunu duymuş muyduk? Niye duymamıştık? Bu tarihlerden önce bu meseleler yoktu da ondan mı acaba? Bu vaziyet, bir devlet için marifet midir yani?

Şimdi top AKP’de

Gerçeği nihayet kabul ettiği ve barış sürecini başlatarak Kürtlerin silahları sevinç içinde bırakmasını sağladığı için AKP’yi tebrik etmek gerekiyor. Ama aynı zamanda biraz beklemek de gerekiyor. Çünkü Başbakan Erdoğan “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” gibi dünyalar yanlışı bir cümleyi Türk kamuoyunu sakinleştirmek için değil de, gerçekten böyle düşündüğü için söylemiş olabilir. İşte o zaman, maazallah, “Ört ki ölem” olur.

Onun için, top şimdi AKP’nin yönettiği devlettedir. Derhal ve her şeyden önce yapılması gereken şey, TBMM’de en azından CHP’nin işbirliğini sağlayarak, başta Siyasi Partiler, Seçim, Türk Ceza, Terörle Mücadele kanunları olmak üzere birtakım yasaları insana layık hale getirmektir. Bu süreçte eğer CHP –ve MHP– işbirliği yapmazsa, siyasal partiler mezarlığına doğru yola koyulacaklardır.

Bunlar TBMM’de olurken, AKP, ikinci olarak, bütün Türkiye’nin güçlendirilmiş yerel özerkliklere (yani demokrasiye) kavuşturulması için yaptığı hazırlığı açıklamalı ve kamuoyunun tartışmasına açmalıdır. Çünkü bu yönde bir hazırlık yapılmadığı, AKP’nin barıştan tek beklentisinin 2014 ve 2015’teki seçimleri kazanmak olduğu yolunda bir kanaat kamuoyunda gittikçe yerleşmektedir. Kaldı ki, bu sayede Başbakan Erdoğan’ın seçilmiş padişah yetkileriyle kendini başkan ilan etmek istediği yolunda bir şüphe de dağları beklemektedir.

Uzun lafın kısası

Kanın akması bitti. Kürtler bundan büyük sevinç duymakta. Keder duyanlar, kullandıkları bahane ne olursa olsun, şimdi iyot gibi açıkta kalacaklar, çünkü sermayeyi şimdiden kediye yüklediler. Hiç değişmiyor: Sokakta birkaç yüz kişi topluyorlar, Türk bayraklarını sopa gibi sallıyorlar, içeri giren iki tanesi toplantıyı sabote etmek için İstiklal Marşı istiyor, söylemeye kalkınca sözlerini hatırlayamıyor (T24, 28.04.2013). “Gel içeri, konuşalım” dendiği zaman da “Bizim görüşlerimiz internettedir, açın bakın” diyorlar. Daha ‘eğitim’ görmüşleri, Allah selamet versin, içlerinden biri bir şablon hazırlamış, sırayla onu ‘fwd’ edip vazifelerini yapmış oluyorlar.

Böyle bir ortamda, AKP derhal reforma girişmeyecek olursa, sadece tarihin değil, bugünün eli de yakasında olacaktır, çünkü çok fazla umut verdi kitlelere. İnşallah 1 Mayıs’ta yaptığı gibi yapmaz. Bu ülke ‘agorafobi’yi aşamayacak mı yahu?

Ama umarım haksızlık yapıyorumdur. Belki de AKP, yerel yönetimleri güçlendirme yoluyla demokrasi getirmenin hazırlıklarını yapmıştır da, birtakım insanların ekmeğine yağ sürmemek için henüz açıklamıyordur. Bilemem. Testiyi kırmadan söylemek lazım.