ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Suriye konusunda Türkiyeli Ermenilere düşen görev

Suriye’de yaşanan iç savaşın mağdur ettiği gruplardan biri Ermeniler. Ülkede bütün dini ve etnik gruplar yaşanan şiddetin mağduru şüphesiz, ancak, silahlı mücadeleye katılmayan ve tarafsız olduklarını ilan eden Hıristiyan grupların geleceği, diğerlerine kıyasla biraz daha karanlık görünüyor. Suriye’deki Ermeni geleceği de bugün maalesef büyük bir tehdit altında.

Suriyeli Hıristiyan Araplar, Süryaniler, Ermeniler, düne kadar Esad rejimi altında kendilerini güvende hissettiler. Gerçekten de güvendeydiler, çünkü Esad rejimi, Alevilerle birlikte bu grupların ve Sünnilerin belirli bir kesiminin (tüccar sınıfının) ittifakına dayanıyordu. Buna karşın, özellikle yoksul Sünni grupların huzursuzluğu ve rejimin reformları gerçekleştirmekteki isteksizliği, bugün iç savaşa dönüşen gerilimlerin fitilini ateşledi.

Muhalefetin ilk barışçı gösterileri başladığında ve Esad bu gösterileri şiddetli bir şekilde bastırdığında, Hıristiyan gruplar ülkede olan bitenin pek de farkında değildi. Huzur ve güvenliklerinin bozulacağı kaygısıyla, rejime bağlılıklarını beyan ettiler. İçgüdüsel bir tepkiydi bu. Rejim onlara bazı imtiyazlar tanımıştı ve zaten Sünni kalabalıktan korku duymalarından güç alıyordu. Barışçı muhalif gösteriler silahlı mücadeleye dönüştüğünde, Hıristiyanlardaki bu korku daha da somut bir hal aldı ve neredeyse tüm Hıristiyanlar rejimin devamı için duacı olmaya başladı. Buna rağmen, çatışmalar henüz Hıristiyanların yoğunlukta olduğu bölgelerden uzaktaydı ve güvenlik hissi tam anlamıyla bozulmuş değildi.

Hıristiyanların büyük çoğunluğu, ancak çatışmalar Halep’e ve Şam’a geldiğinde muhalif unsurlarla ve ülke gerçeğiyle karşılaşmış oldular. Çatışmalar şiddetlendikçe, rejime bağlılık beyanları yerini yavaş yavaş tarafsızlık vurgusuna bıraktı; ancak önceki pozisyonlar hafızalarda çok tazeydi ve tarafsızlık vurgusu pek de inandırıcı değildi.

Şu anda Suriye’de savaşan silahlı muhalif gruplar çok parçalı bir yapı arz ediyor. Aralarında eşit vatandaşlık temelinde yeni bir Suriye kurmak isteyenler olduğu gibi, Hıristiyanlara karşı öfke ve şiddetle hareket eden İslami gruplar da var. Bu durumun yarattığı korku, Hıristiyanlar arasında imkânı olanların ülkeyi terk etmesine neden oldu. Diaspora Bakanlığı’nın son verilerine göre, şu anda Ermenistan’da bulunan Suriyeli Ermenilerin sayısı beş bini aştı. Lübnan’a ve diğer ülkelere giden Suriyeli Ermeniler de var – ve bu arada, çok az sayıda da olsa, Türkiye’ye de gelenler oldu, oluyor.

Ağustos ayında Halep’te görüştüğüm bir Protestan din adamı, şehirde Ermenilerin ağırlığının zaten 30-40 yıldır giderek azaldığını, olaylardan sonra da, insanların çoğunun yarınlara olan güvenlerini yitirdiğini ve bütün Ortadoğu Hıristiyanlarının son yüzyılda başına geldiği gibi, yarınlarda Suriye’den de kitlesel göçler yaşanacağını söylemişti. İnternet üzerinden yayın yapan Civilnet’e konuşan ve Suriye konusunda uzman olan ABD’li akademisyen Keith Watenpaugh da, iki gün önce, Suriye’nin çokkültürlü mozaiğinin büyük tehdit altında olduğunu, ülkenin hızla yeni bir Lübnan olma yolunda ilerlediğini ve özellikle Halep’teki Ermeni toplumunun ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Batı Ermenicesini ve Ermeni kültürünü ayakta tutan en önemli merkezlerden biri olan Halep’in bu duruma gelmesi elbette ki acı verici. Ancak önümüzdeki gerçeklik maalesef bu, ve bu gerçekliğe uygun çareler üreterek insani acıları gidermek de görevimiz.

Halep’ten, Suriyeli Ermenilerin asıl ihtiyacının gıda değil güvenlik olduğu hissiyatıyla ayrılmıştım. Olayların başından beri, onları muhaliflerin hedefi haline getirmeyecek bir siyasi strateji izlemek gerekiyordu, ancak ne yazık ki oradaki toplum yapısının yöneticileri bu tip bir öngörüde bulunmamıştı. Bölgede etkin olan üç güç, Esad güçleri, muhalifler ve Kürtler arasında, riskleri paylaştıran dengeli bir strateji Ermenilerin gerçek tarafsızlığını ve bu anlamda dokunulmazlığını sağlayabilirdi. Ancak bu strateji uygulanmadı ve bugün, yumurta kapıya dayandıktan sonra da bu tutumun değişmesi pek olası değil. Bu tür hata ve sevaplara dair tartışmalarla vakit harcamak yerine, en kötü senaryoları da hesaba katarak hazırlanmak gerekiyor.

Bu senaryolar dahilinde düşünürsek, unutmayalım ki, Ermeniler acil bir durum karşısında Halep’ten ve son günlerde pek de iç açıcı haberlerin gelmediği Kesab’dan kaçmak zorunda kalırlarsa, canlarını kurtarmak için sığınabilecekleri en yakın yer Türkiye olacak. Türkiyeli Ermeniler, onların diğer Suriyeli göçmenler gibi sığınma kamplarına yerleştirilmesini kabul etmeyecektir. Zira bundan 100 yıl önce dedeleri, nineleri katliamlardan sağ kurtulup kamplarda yeni bir hayata tutunan bu insanların yine aynı kaderle karşılaşmaları kabul edilemez. Böyle bir durumda, Türkiye devleti üzerine düşen tarihi borcu mutlaka yerine getirmeli, Türkiyeli Ermeniler de, gösterecekleri dayanışma ve paylaşma reaksiyonuyla, Suriyeli Ermenilerin en iyi şekilde karşılanmaları, kendilerini güvende hissetmeleri, ihtiyaçlarının görülmesi için çalışmalı.

Şu anda, sayıları belki 30’a yaklaşan Suriyeli Ermeni İstanbul’a gelmiş durumda. Bu insanlar, çok şükür, yardımsever bir işadamının desteği sayesinde aç ve açıkta değil. Öte yandan, Antep ve Urfa’da da ekmek parası için çalışan, iş bulmuş Ermeniler olduğunu duyuyoruz. Bu sayı önümüzdeki dönemde artabilir. Hatta, Ermenistan’daki genel ekonomik durum göz önüne alındığında, oradaki bazı Suriyelilerin de iş imkânları daha geniş olan İstanbul’a gelmeleri düşünülebilir.

Bütün bu manzara, sırt çeviremeyeceğimiz bir sorumluluğu işaret ediyor.


 

KUTU KUTU

Duyarlılığı desteğe dönüştürmek

Türkiye Ermeni toplumu, Suriye’de olan bitenleri yakından takip ediyor. Pek çoğumuzun Halep’te, Kesab’da, tanıdıkları, hatta akrabaları var. Ermenistan’a giden Suriyeli Ermenilerin durumu da takip ettiğimiz gelişmeler arasında. Geçen haftaki Agos’ta yayımlanan bir haber, Türkiyeli Ermeni toplumu içinde soruna son derece duyarlı insanlar olduğunu gösteriyordu. Çatışmalardan kaçıp Ermenistan’a sığınan Suriyeli Ermenilerin burada da soğukla mücadele ettiğini dikkate alan bir grup, başlattığı yardım kampanyasıyla Suriyeli Ermenilere, soğuk kış günlerine uygun kıyafetler göndererek destek olmaya çalışıyor.

 Kampanyayı düzenleyen isimlerden Kenan Yenice, Ermenistan’da yaşayan bir yakını vasıtasıyla konudan haberdar olduğunu ve e-posta gruplarında duyuru yaparak kampanyayı yaygınlaştırdıklarını belirtiyor. Ferikoy Surp Vartanants, Samatya Surp Kevork ve Bakırkoy Surp Asdvadzadzin kiliselerine ulaştırılan yardımlar şimdiden önemli bir miktara ulaştı.

Ermenistan’a sığınmış Suriyeli Ermeniler için düzenlenen bu mütevazı kampanya, meselenin toplumsal vicdanımızda nasıl önemli bir yeri olduğunu gösteriyor. Şimdi sıra, bu duyarlılığı daha kalıcı, daha planlı bir hazırlığa dönüştürmekte.