ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Ermenistan’ı bekleyen görev

Suriye’den, özellikle de Halep’ten gelen haberler her gün biraz daha kötüleşiyor. Ülkede günlük yaşam, sosyal hizmetler, ekonomik altyapı darmadağın olmuş durumda ve kan dökülmeye devam ediyor. Savaş Suriye halkı üzerinde travmatik izler bırakmaya devam ederken, yarının ne olacağı belirsiz. Bir kez bu acıları yaşamış bir toplumun gelecekte huzur bulmasının çok zor olacağını tahmin etmek ise hiç de zor değil.

Suriye’nin Hıristiyan nüfusu iki ateş arasında kalmış durumda. Baas rejimi altında Müslüman komşularına nazaran daha iyi imkânlara sahip olan Hıristiyanlar, kim olduklarını ve siyasi amaçlarını tam olarak anlayamadıkları muhalefete destek vermekten kaçındılar ve bildikleri düzenin devam etmesi için rejimin yanında yer aldılar. Ancak çatışmalar artıp şiddetlenince, Esad rejimi eskisi kadar güven vermemeye başlayınca, tarafsızlık tavrı da daha yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.

Ancak bu tarafsızlık tutumu, Hıristiyanların, rejimle muhalifler arasındaki sıkışmışlığına son vermedi. Bugün, Halep’in Hıristiyan mahalleleri Midan (Nor Küğ), Süleymaniye ve Aziziye’ye bombalar düşer ve çatışmalar yaşanırken, savaşan iki taraf da, Hıristiyanların diğer tarafın saflarında görünmesini istemiyor.

Bu sıkışmışlıktan kurtulmak için, çok sayıda insan geçici bir süreliğine de olsa ülke dışına çıkmanın yolunu arıyor. Ermeniler arasında da, maddi imkânı olanlar, özellikle Ermenistan’a ve Lübnan’a giderek olayların gidişatına göre bir tavır belirlemeye çalışıyor.

Ermenistan’a giden Suriyelilerin durumuyla ilgili çok şey yazıldı, çizildi; türlü spekülasyonlar yapıldı. Suriyeli Ermenilerin Karabağ’a yerleştirilecekleri de söylendi, onlar başkent Yerevan’a gittikten sonra artan fiyatlar nedeniyle halkın tepkisini çektikleri de... İddia, tartışma ve söylentilerin çoğu, bilgiye ve araştırmaya dayanmıyor, masa başında veya dost sohbetlerinde üretiliyor.

Ortada olan bir gerçek var, o da Ermenistan devletinin Suriyeli Ermenilerle ilgili kayda değer bir planının olmadığı. Birkaç yüz çocuğu birkaç haftalığına Ermenistan’daki kamplarda ağırlamak veya Suriyeli Ermenilere vize kolaylığı sağlamak, yaranın büyüklüğü düşünüldüğünde, pek de önemli adımlar değil.

Oysa, büyük çoğunluğu küçük ve orta boy işletme sahibi olan Suriyeli Ermeniler, hele hele ülkelerine geri dönmelerinin zor olduğunu ve savaşın uzun süreceğini hesaba katarsak, Ermenistan’ın kalkınmasına önemli katkıda bulunabilirler. Ermenistan’da kuracakları işyerleriyle üretim ve istihdam yaratabilir, ülkenin en önemli alıcısı olan Rusya pazarındaki payını artırabilirler. Bu, göç veren, iş sahaları açısından fukara durumdaki Ermenistan’a büyük yarar sağlayacağı gibi, Suriyeli Ermenilerin Ermenistan’a daha kolay entegre olmasını da sağlayacaktır.

Konuştuğum Şamlı bir Ermeni işadamı, Ermenistan’da mafyanın baskısı, iş kurmanın kolay olmaması, vergilerin yüksekliği gibi gerekçelerle, kimi Suriyeli Ermenilerin Ermenistan yerine, bütün bu alanlarda daha iyi imkânlar sunan Gürcistan’ı tercih etmek zorunda kaldığını anlattı. Sorunun ciddiyetini gösteren, ibretlik bir örnek bu.

Aslında yapılması gerekenler basit. Ülkede yeni iş kurmayı zorlaştıran çeşitli faktörleri ortadan kaldırmak, Suriye’den gelecek Ermenilere bazı küçük teşvikler ve vergi muafiyetleri getirerek onları Ermenistan’da iş kurmaya davet etmek yeterli. Böyle bir yaklaşım, bu insanları topluca şuraya ya da buraya yerleştirerek helak etmekten çok daha hayırlı olacaktır. Ermenistan’ın bu stratejik adımı atması gerek.

 

Ortaköy ve kaygılar 

Geçen hafta Ortaköy Surp Asdvadzadzin Kilisesi çevresinden gelen iki haberden biri sevindirici, diğeri ise kaygı uyandırıcıydı. Bunlardan ilki, vakfın gasp edilmiş beş mülkünün mahkeme kararıyla iade edilmesiydi. Diğer haber ise, Vakıflar Arası Dayanışma Platformu toplantısında, vakıf seçimlerinin İstanbul geneline açıp açmamak için yapılan oylamada yaşanan tartışmaların ardından, Ortaköy’ün platformdan ayrıldığını açıklamasıydı. VADİP’te yapılan seçimde, 37 vakıftan 30’u seçimlerin İstanbul geneline açılması yönünde oy verirken, altı çekimser oya karşılık sadece Ortaköy ret oyu kullanmıştı.

Ortaköy Vakfı’nın mülklerini geri almak için gösterdiği çaba her türlü takdirin üzerinde. Çok iyi bir iş çıkardıklarına şüphe yok ve bunun için yönetimi tebrik etmemiz gerek. Ancak vakfın, seçimleri il geneline açmak konusunda gösterdiği tavır için aynı şeyleri söylemek mümkün değil.

Vakıf Başkanı İskender Şahingöz, açıkça, yönetimi başka semtlerden çıkacak adaylara bırakmak istemediklerini, bu yüzden il genelinde seçime karşı olduklarını söylüyor. Oysa, bütün vakıflarımız, kiliselerimiz ve okullarımız, hepimizin ortak yararı için çalıştığına göre, toplumun da tüm vakıfların yönetiminde söz sahibi olmak istemesinden daha doğal bir şey yok.

Ortaköy ve bazı vakıflarımız, şükür ki, bugün geçmişe göre çok daha iyi maddi imkanlara sahipler ve diğer kurumlarımıza yardımda bulunuyorlar. Ancak, tüm Ermeni toplumunu ilgilendiren vakıfların nasıl yönetileceğine sadece bir semtte oturanların karar vermesi, bugünün şartlarında anlaşılır değil. Nasıl ki, Ortaköy okuluna artık türlü semtlerden öğrenci gidiyorsa, vakıf yönetimi de tüm Ermeni toplumuna açık olmalı.

Ortaköy yönetiminin hemşeri kayırmacılığının seçimlerin sağlıklı yapılmasını engelleyeceği kaygısı da yersiz. Çünkü İstanbul Ermeni toplumunun iyi çalışan bir yönetime sahip çıkacağına, sandıkta desteğini esirgemeyeceğine şüphe yok.

Vakıf yönetimlerini böylesine dışlayıcı bir mantıkla belirlemek anti-demokratik uygulamalara yol açıyor. Bir yönetimin “Biz işimizi daha bitirmedik, yapacak icraatlarımız var” demesi son derece meşrudur. Ancak bunu söyleyen bir yönetim, insanların karşısına çıkıp yeni dönem için destek istemeli, projelerini anlatmalı ve nihayetinde sandıktan çıkacak sonuca saygı duymalı. Bunun aksi tutumlar, insanlarda, yönetimin ‘koltuk sevdası’yla hareket ettiği algısı yaratacaktır.

Ortaköy yönetimi, yaptığı son duyuruda, Ermeni toplumunun kurumlarına önümüzdeki yıl 1,5 milyon lira yardımda bulunacağını açıkladı. Seçimlerin İstanbul geneline açılmasına karşı çıkıp, VADİP’ten tartışmalarla ayrılıp, sonra da böyle bir yardım taahhüdünde bulunmak, diğer kurumlara bir tür sus payı verildiği izlenimi uyandırıyor.

Eğer vakfın mülklerini geri aldığına dair müjdeli haber bu tip kaygı uyandırıcı meseleleri su yüzüne çıkarıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Ortaköy Vakfı’nı bu meseleler üzerine aklıselimle düşünmeye, sadece Ortaköy’ün değil, tüm Ermeni toplumunun sesine kulak vermeye davet ediyoruz.