ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Vakıf seçimlerinde girilen çıkmazın vebali

Türkiyeli Ermeni ve Rumların vakıf seçimlerinde yaşanan tartışma ve krizler sonucunda Vakıflar Genel Müdürlüğü geçtiğimiz aylarda bir karar aldı ve yeni bir seçim yönetmeliği hazırlanana kadar tüm seçimlerin askıya alındığını açıkladı. Müdürlük, bu kararı, gayrimüslim toplumların ilgili kurumlarıyla yaptığı istişareler sonucunda aldı. Yani devlet, söz konusu sorunun çözümü konusunda cemaatlerin sesini dinlemek ve bu doğrultuda yeni bir yönetmelik hazırlamak taraftarı. Bu, elbette ki olumlu bir  tavır.

Bu noktada, Ermeni toplumunun yapması gereken, kendi içindeki farklı önerileri demokratik bir tartışma zemininde tartarak, genel eğilimi yansıtacak bir taslağı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bildirmekti. Başlangıçta amaç da buydu, Ermeni vakıflarının iletişim ve dayanışma platformu VADİP’te yapılan görüşmeler sonucunda bu yönde bazı kararlar alındı ve bunların uygulanması için vakıfların gerekli işlemleri yapması istendi.

Vakıf seçimleriyle ilgili en temel mesele, seçim bölgesinin kapsamının ne olacağı. Bütün kriz ve sorun buradan doğuyor. Bundan 100 yıl öncesinin cemaat yapısına göre oluşturulmuş seçim sisteminde, her kilisenin bulunduğu semt seçim bölgesi olarak kabul ediliyordu. 2008’de yapılan yasal değişiklikle, seçim bölgesi ilçe sınırları olarak geliştirildi.

Ancak son yüzyılda İstanbul Ermeni toplumunun nüfus yapısı değişti. Bazı semtlerde neredeyse hiç Ermeni kalmadığı halde, hiç cemaat olmayan bazı semtlerin Ermeni nüfusu fazlalaştı. Vakıflar kilise ve okulların devamlılığını sağladığı için, bazı semtlerdeki kurumlar maddi ve insan gücü olarak zor durumlara düşerken, bazı vakıflar, ilçe temelinde az sayıda nüfusu kalmasına rağmen, iade edilen mülkler ve kentsel dönüşüm imkanları sayesinde önemli sayılabilecek bir maddi imkâna kavuştu. Bu durum kimi okulların büyük bükçe açıklarıyla yoluna devam etmesine neden olurken, bazı kurumlar çok daha rahat koşullara kavuşmuş oldu. Ermeni vakıfları nihayetinde tüm Ermenilere ait olduğu için de, mevcut durum bir adaletsizlik hissine neden oluyor.

Bu durum, son derece doğal bir şekilde, vakıf seçimlerinin tüm İstanbul Ermenilerine açılması talebini doğurdu. Özellikle Beyoğlu’nda yapılan seçimler, seçimlerin genele açılmasını savunanlarla, eskisi gibi ilçe bazlı ve daha küçük nüfuslu seçimler yapılmasını savunanların çatışması şeklinde geçti. Ancak şu bir gerçek ki, Ermeni toplumunun büyük çoğunluğu, seçimlerin il geneline açılmasını istiyor. Aynı şekilde VADİP oylamasına katılan 36 vakıftan 30’u da, bu yönde oy kullandı. Zaten bu oylamanının sonucunda da, seçimleri il geneline açan bir taslağın hazırlanması önünde bir engel kalmamıştı.

Sanıyorduk ki, aylardır yürütülen çalışmalar toplumun ana hatlarıyla uzlaştığı bir taslağı ortaya çıkaracak. Ancak son haftalarda gelen haberler bu bakımdan pek de iç açıcı değil. Duyuyoruz ki, maddi imkanı olan bazı vakıflar diğer kurumlar üzerinde baskı kurarak, seçimlerin il geneline açılmasını engellemeye çalışıyormuş. Gözler, doğal olarak, çok açık bir şekilde seçimlerin dar çevrede yapılmasını isteyen Beyoğlu ve Ortaköy yönetimlerinin üzerinde. Ancak bu durumun sorumlusu sadece bu iki vakıf değil: Patrikliğin ve bazı büyük vakıfların ne yardan geçerim ne serden tavrıyla gösterdiği iradesizlik de mevcut kilitlenmenin baş nedenleri arasında.

Vereceğimiz mesaj net: Bu gidişat iyi bir gidişat değil. Halkın büyük çoğunluğunun ne istediği belliyken, vakıflar ortak hareket etme kararı almışken, koltuk sevdalısı bir grup yöneticinin, kim bilir hangi çıkarları koruma kaygısıyla yine ve yeniden seçilebilmek için seçimleri birkaç yüz kişiyle yapma çabası kabul edilemez. Bu tavrı ne geleneklere saygıyla, ne ahlakla, ne adaletle açıklayabilirsiniz.

Ermeni kurumlarının bazıları yardım için sürekli olarak avuç açmak zorundayken, bazıları inşaat malzemelerini en üst kaliteden seçmeyi marifet sayıyorsa, kimileri mülklerini kendi yakınlarına arpalık gibi dağıtıyorsa, kırılan kol yen içine sığmaz. O devir çoktan geçti.

Patrikhanesi, vakfı, kilisesi, basınıyla, seçimlerin daha geniş tabanlı yapılmasını engelleyenlerin günahları boyunlarına. Tüm toplumu ve yöneticilerini, yanlış tavır içindeki yönetimlerle aralarına mesafe koymaya, onları yalnızlaştırmaya çağırıyoruz.

 

Azerbaycan’da rejimin asıl derdi

Azerbaycanlı yazar Ekrem Eylisli’nin Azerilerle Ermeniler arasındaki düşmanlığın kader olmadığı vurgusunu yaptığı için ülkesinde maruz kaldığı muameleyi biliyorsunuz. Azerbaycan rejiminin düşmanca tavırları nedeniyle hayati tehlike altındaki Eylisli, akla hayale gelmedik yöntemlerle sindirilmeye çalışılıyor.

Agos olarak derdimiz asla Azerbaycanlıları kötülemek değil. Derdimiz, baskıcı bir rejimin, barış yanlısı çizgisinden geri atmayan bir aydına uyguladığı şiddete dikkat çekmek. Aynısını Ermenistan devleti yapsaydı, onları çok daha sert bir tonda eleştirmekten geri durmayacaktık. Azeri, Ermeni, Türk, Kürt, tüm kimlikleri birbiriyle buluşturacak olanın, demokrasi ve insan hakları temelinde yan yana gelmekten geçtiğini çok iyi biliyoruz.

Baskıcı Aliyev rejiminin bin bir günahı var ve bu günahlara bir de yazar cinayetinin eklenmemesi için, Türkiyelilere de görev düşüyor. Azerbaycanlı muhalif kesimlerle kurduğumuz temaslarda, İlham Aliyev’in, yolsuzluk ve yozlaşmayla çamura batmış sistemin çarklarının işlemesi için Ermeni düşmanlığını körüklediğini, Karabağ sorunun çözümsüzlüğünün dahi rejimin elinde bir koza dönüştüğünü, ülkedeki demokratik kanalların bu nedenle tümüyle tıkandığını duyuyoruz sık sık.

Tıpkı Türkiye’de derin devletin ve askeri vesayetin Kürt sorunundan yıllar yılı nemalanması gibi, Aliyev rejimi de Ermeni sorunundan nemalanıyor. Bu gerçeği görerek eleştirel tutum takınanlara ise, şimdi Ekrem Eylisli’nin uğradığı baskılar reva görülüyor.

Türkiye medyasının bu konudaki suskunluğu ise ilginç. Milliyet’in New York Times’ta çıkan ilk haberi verdiği günden bu yana, ana akım medyada konuya yer veren olmadı. Bir yazar Bakü’de gün ortasında linç edilirken yaşanan bu suskunluk, Aliyev rejiminin Türkiye üzerindeki etkisi hakkında çok şey anlatıyor.

Zaman, Eylisli’yle ve onun şahsında ülkelerinde demokrasi isteyen tüm Azerbaycanlılarla yan yana durma zamanıdır.