YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Müzakere sürecinde neredeyiz?

Malum, hükümet MİT kanalıyla Kürt sorununu (ki hükümete göre böyle bir sorun yok) çözmek için harekete geçti ve Abdullah Öcalan’la (ki ‘Öcalan’ denemiyor, ‘İmralı’ deniyor; “Öcalan diye biri yoktur” aşamasına gelmemiz de an meselesi) temaslar yürütülüyor. Buna kısaca ‘müzakere süreci’ diyoruz. Silahların susmasını ve Kürt sorununun adil bir biçimde çözülmesini bekleyen herkes, ihtiyatlı olmak kaydıyla, süreçten umutlu. Hükümetin hesabı ne olursa olsun, bu aşamaya gelinmesi de bir kazanç. Evet, sürecin çok sayıda çapağı, pürüzü var, rota iyi belirlenmiş değil, vs.; bunlara önceki yazılarımda yeterince değindim. Bu yazıda, süreçten bazı kesitleri, enstantaneleri paylaşacağım.

Solin’in annesine kavuşması için büyük çaba gösterildi geçen hafta. Beş yaşındaki Solin ve dokuz yaşındaki ağabeyi Mirhat, ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Anneleri Hanım Onur, eski Cizre Belediye Başkan Yardımcısı. KCK operasyonlarında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. 18 aydır cezaevindeydi. Çocukların hastalığı dikkate alınarak, belli ki hükümetin de dahliyle serbest bırakıldı. Ama hikâye böyle bitmedi. Hanım Onur, çocuklarına kavuştuğu gece, polis baskınına uğradı. Onur’un dediğine göre, polisler evde silah aramış, bulamayıp gitmişler. Arama sırasında, annelerine birkaç saat önce kavuşan çocukların epey korktuğunu tahmin etmek zor değil. Böyle işte bu devlet. Belli ki zorla yapmış bu iyiliği ve içine sindirememiş. “Hiç olmazsa ilk gece gideyim de, rahat, huzur vermeyeyim” diye düşünmüş. ‘Devlet ve Kürtler’ denkleminin bir yerlerinde sistem hâlâ böyle işliyor, bir kez daha gördük.

Bir diğer enstantane Diyarbakır’dan. Geçen Pazar, Öcalan’ın yakalanmasının yıldönümü nedeniyle gösteriler düzenlendi Diyarbakır’da. Gösteriler sırasında bir genç hayatını kaybetti. Devletin resmi ajansı ve büyük gazetelerin internet sitelerinden gelen ilk açıklama, 19 yaşındaki Şahin Öner’in, el yapımı bir bombayı polislere atarken, bombanın infilak etmesi sonucu öldüğü yönündeydi. Ancak daha sonra öğrendik ki, Şahin Öner’in bir polis panzeri altında kalarak can verdiğini gören tanıklar var, ve cesedi, hiç de elinde bomba patlamış gibi görünmüyor. Resmi makamların bir karartmasından bahsetmek mümkün. Eğer Öner’in polis panzeri altında kalarak öldüğü kesinleşirse (ki ön otopsi raporu, ölümün bomba patlaması sonucu gerçekleşmediğini gösteriyor), devletin bu konuda yeni bir marifetine daha tanık olacağız.

Üçüncü enstantaneyle devam edelim. Bu kez olumlu bir gelişme. 4. Yargı Paketi ile ilgili hazırlıklar tamamlandı. Paket, Başbakan Erdoğan tarafından da onaylandı. Paketin yasalaşmasıyla birlikte çok sayıda KCK tutuklusunun tahliye edilmesi bekleniyor. Yeni paketle, ‘terör örgütü propagandası’ suçunu düzenleyen, TCK 220. Madde’de önemli değişikliklere gidiliyor. ‘Propaganda’nın tanımı değişiyor ve “örgüt suçu olması için cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerle överek teşvik etme” kriteri getiriliyor. Keza, ‘Sayın Öcalan’ demek de artık suç sayılmıyor. Böylece, çok sayıda KCK tutuklusunun tahliyesinin yanı sıra, bazı BDP’liler hakkındaki dokunulmazlık dosyalarının da kalkması bekleniyor. Bu gelişme bize şunu gösteriyor: Terör dediğimiz, çok büyük oranda ‘iktidar’, ‘otorite’ tarafından belirlenen, kaygan bir kavramdır. Mevcut siyasi denkleme, iktidarın hesaplarına göre, ‘terör’ün tanımı genişler veya daralır. Şimdilerde, tanımın daraldığı bir siyasi denklemdeyiz. Dolayısıyla, şimdiye kadarki ve bundan sonraki ‘teröre destek’ ya da ‘terörist’ suçlamalarına da bu gözle bakmakta fayda var.

Tam da burada, Erdoğan’ın Öcalan’la görüşecek BDP heyetinde “PKK’lılarla kucaklaşanlar yer alamaz” diye diretmesi ilginç oldu. Bu diretme yüzünden görüşmeler bir aydır kesintiye uğramış durumda. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle, BDP’nin konuya olumlu yaklaşmasıyla bir ara formül bulunmuş gibiydi. Ancak iktidarın hâlâ ‘devlet’çilik oynamak istemesi, bir kenara not edildi.

Manzaraya topluca bakacak olursak; klasik refleksler ile çözüm çabalarının iç içe geçtiği, bir sarmal haline geldiği bir dönemden geçiyoruz. Sarmalın özelliklerinden biri de şudur: Her şey dümdüz, tek bir doğrultuda gitmez. Olumlu bir gidişatta olumsuz, ters gelişmeler de yolumuzun üzerinde olur. Ya da tersi. Yıllara yayılmış bir çatışma sürecinden bahsediyoruz. Tam da bu yüzden, bilhassa hükümete epey görev düşüyor. Öncelikle müzakere sürecini bir satranç oyunu havasından ve devlet projesi görünümünden kurtarmasında fayda var. Yapılan, ülkedeki ikinci büyük etnik grubun, kendini eşit hissedeceği bir idari, toplumsal, kültürel iklim yaratmaktır. Öncelikle bunu akılda tutmakta fayda var, eğer dert buysa.