Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Alper Taş’ın, Ulusal Kanal ve İşçi Partisi’ne yönelik son baskın ve gözaltılarla ilgili olarak Ulusal Kanal’a verdiği demeç ve dayanışma amacıyla gittiği İşçi Partisi’nde yaptığı açıklama, iyice cılızlaşmış sol cenahta, ÖDP içinde veya ÖDP dışında, pek çok insanı utandırmış olsa gerek. Çünkü nereden bakılırsa bakılsın utanç verici bir durum bu.
Bir sosyalist parti için, yıllardır her türlü manipülasyonla, her tür yalanla, her tür pis ilişkiyle demokratlara ve devrimcilere karşı tetikçilik yapan, aydınları hedef gösteren, derin devletin cephaneliği olarak hizmet gören bir ‘siyasi’ harekete, sol adına, demokratlık adına sahip çıkmak, onunla birlikte hareket etmeye kalkışmak, kamuoyuna bu yönde çağrıda bulunmak, vicdan ve izanla bağın ne kadar koptuğunu gösteriyor çünkü.
İnsan elbette ki haksız tutuklamalara, haksız uygulamalara karşı çıkabilir, çıkmalıdır. Demokratlığın da, özgürlükçülüğün de gereğidir bu. Ama işin aslını astarını bilmeden, İşçi Partisi gibi bir karanlık odağa yönelik gözaltıların hukuki mesnetini sorgulamadan, alelacele dayanışma ilan etmek, o örgütle birlikte hareket etme çağrısı yapmak, en hafif tabirle, sapla samanı birbirine karıştırmak değil de nedir?
Hukukun dolambaçlı yollarını bir yana bırakalım, ama siyaseten Ergenekon çetecileriyle, derin devletle ilişkili olduğu su götürmeyen bir harekete destek çıkmak, ÖDP’yi de o pisliğin uzantısı haline getirmez mi? Bu vebali kim taşıyabilir?
Amacım zaten epey uzun bir süredir siyaseten farklı bir yerde durduğum, uzağına düştüğüm ÖDP’yi mahkûm etmek, buradan bir haklılık parsası toplamak değil. ÖDP içinden de pek çok demokrat sosyalistin bu durumdan müthiş rahatsız olduğundan eminim. Ama böyle zamanlarda, partiye zarar gelmesin diye susmaktır asıl zararlı olan. Konuşmak, bu utanca ortak olmamak gerekir.