ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Yeryüzü cennetimiz ZİBEÇ

Rahmetli Öjen Ozinyan’ın anısına

Türkiye’deki Ermenilerin, eğer hiçbir şeyleri yoksa, gurur duyabilecekleri bir kurumları var. O kurum, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi bünyesinde faaliyet gösteren ve bu yıl, kuruluşunun 10. yıldönümünü kutlayan ZİBEÇ, yani Zihinsel ve Bedensel Engelli Çocuklar Merkezi’dir.

O büyük zahmetin içinde olmasam da, ZİBEÇ’in 10 yıllık macerasının yakından tanığıyım. Kız kardeşim Anet, kurulduğu günden beri ZİBEÇ’in çocuklarından biri oldu. Anet, doğuştan sahip olduğu rahatsızlık nedeniyle pek çoğumuzdan daha yavaş bir zihinsel gelişim gösterdi. Aramızda üç yaş fark vardır, ama Anet, benim küçük, çocuk kardeşimdir.

Gözünü açtığı andan itibaren talihsizdi aslında. Doğumda bir süre havasız kalmış, beynine oksijen gitmemişti. Doktorların “yaşamaz” dediği, avuç içi kadar bir bebekti. Ama inatçıdır; inat etti ve yaşadı.

Konuşmaya geç başladı. Yedi yaşına gelene kadar, kendini ifade etme güçlüğü çeken herkes gibi, büyük zorluklar yaşadı. Fiziksel bir engeli yoktu, dolayısıyla yaşıtlarıyla koşup oynamak istiyor, ama konuşamadığı için onlara katılamıyor, bu eksikliği de hırçın hareketlerle dışa vuruyordu.

Konuşmaya başlaması hepimiz için büyük bir armağandı, çünkü kendini ifade edebilmesiyle birlikte, mizacı olduğunu sandığımız o öfkeli yan buharlaşıp uçuverdi. Anet’in mutlu, hayatı seven, sevmek ve sevilmek isteyen, saf dünyası olanca berraklığıyla açığa çıktı. Ondan sonra bazı şeyler epey kolaylaştı.

Kolaylaştı dediysem, Türkiye’de böyle ‘normal-dışı’ çocukların hayatı ne kadar kolay olabilirse, Anet’in de işi o kadar kolaydı. Nasıl bir eğitim alacağı, ne tür bir gelişim göstereceği, toplum içinde kendine nasıl bir yer bulacağı, çok önemli sorunlardı. Benim de okuduğum, şimdilerde öğrencisizlikten kapalı duran, Elmadağ’daki Lusavoriçyan Okulu’nun anasınıfında mesela, ‘normal’ çocukların ‘normal’ velilerinin şikâyeti üzerine sadece üç gün durabilecekti.

Olmayanı oldurdu

Neyse ki bu talihsiz olaydan sonra talihi yaver gitti. Babamın ölümünün ardından annem Karagözyan Yetimhanesi’nde çalışmaya başlamıştı. Anet de, yakınlardaki 19 Mayıs Lisesi’nde faaliyet gösteren ‘özel alt sınıf’a beş yıl devam etti. Bir devlet okulunda özel okul şartlarını yaratan bu güzel kurumda, sosyalleşmeyi, toplum içinde nasıl hareket etmesi gerektiğini ve en önemlisi, okumayı öğrendi Anet.

Biz aile olarak kışları Karagözyan’da, yaz aylarını da okulun Kınalıada’daki çocuk kampında geçirirken, Anet de, onlarca çocukla, öğretmenle ve okul çalışanıyla çevrili bir ortamda büyüdü. Bir tür maskot gibi, daima sevgi dolu bir ortamın içinde oldu. Ama yine de bir boşluk vardı, çünkü kendi zihin ve ruh durumuna uygun bir eğitim alabileceği bir kurum yoktu. Eğitimine özel bir yön verilmemesi, gelişim gösterebileceği halde gelişememesi, yerinde sayması anlamına geliyordu ve doğrusu çok yazık oluyordu.

İşte ZİBEÇ tam da bu dönemde kuruldu. Surp Pırgiç Hastanesi çatısı altında, zihinsel ve bedensel engelli çocuklara hizmet veren, onların her şeyiyle ilgilenen, gelişimlerini takip eden, onları hayata kazandıran, onlara yeni bir aile sevgisi veren yeryüzü cenneti oldu ZİBEÇ.

Bu yeryüzü cennetini, Ermeni toplumu büyük bir dayanışmayla, yoktan var etti. Bağışlarla ayakta duran ZİBEÇ giderek gelişti, olabilecek en iyi imkânlara kavuştu. Genç bir kurum olmasına rağmen önemli yol kat etti ve hâlâ, daha iyiyi yapmanın yollarını arıyor.

Anet normalde uykuyu çok ama çok sever; sabahları onu uyandırmak meseledir. Ama ZİBEÇ’e gideceği günler herkesten önce kalkıp bir başına hazırlanır, apartmanın önüne inip onu ZİBEÇ’e götürecek servisi yarım saat önceden beklemeye başlar. Annemin ve benim sözümden daha değerli olan, ZİBEÇ’teki öğretmenlerinin, oradaki büyüklerinin sözüdür. Oradaki arkadaşları, onun ikinci değil, bizimle birlikte birinci ailesidir.

Sadece bu da değil. Anet ZİBEÇ’te kendine güvenmeyi, kendini daha iyi ifade etmeyi, günlük hayatta üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyi, elişi yapmayı, mutfak işlerine yardım etmeyi öğrendi, daha mutlu bir insan oldu.

Sürekli gelişiyor

İşte bu ZİBEÇ, son olarak, zihinsel ve bedensel engelli çocuklara, yaşamlarını kendi başlarına idame ettirebilecekleri sosyal ve mesleki eğitimi vermeyi hedefleyen bir proje kapsamında, çocuklara İngilizce, bilgisayar, takı tasarım, rölyef, seramik boyama çalışması imkânları da sağlamaya başladı.

Bunlara ek olarak, temel ihtiyaçlarını yardım almadan karşılayabilmeleri için ‘ergoterapi’ dersleri de veriliyor kurumda. Ergoterapi, çamaşır ve bulaşık makinesi kullanma, dolap düzenleme, kişisel temizlik, kıyafet giyip çıkarma, yatak düzeltme gibi, insanın günlük yaşamda yaptığı hemen her şeyi kapsıyor. Çocuklar ayrıca, bahçıvanlık ve garsonluk gibi, meslek olarak benimseyebilecekleri alanlarda eğitim görüp sertifika alabiliyorlar.

ZİBEÇ bu son dönemde, faaliyet alanını zihinsel ve bedensel engelli çocukların da ötesine taşıdı. Kurumun başkanı Dikran Dülgeryan, toplumun ZİBEÇ hakkında eksik bilgiye sahip olmasından yakınıyor: “İnsanlar burada sadece özel çocuklara, spastik, down sendromlu çocuklara ve fiziksel engellilere eğitim ve rehabilitasyon verildiğini sanıyor. Oysa her çocuğa hizmet verebilecek donanımımız var. Normal zekâya sahip olup algılama, dikkat eksikliği, hiperaktivite gibi sorunları olan çocuklar için de etüt programları uyguluyoruz.”

Bugüne dek yapılan bağışlarla çekip çevrilen ZİBEÇ’in daha da çok desteğe ihtiyacı var. Bu amaçla, 13 Ekim’de, Ermenistan pop müziğinin ünlü isimlerinden İnga ve Anuş kardeşler Maslam TİM Show Center’da ZİBEÇ’in 10. yıl kutlamaları kapsamında bir konser verecek. Bu konser için hâlâ bilet alma şansınız var.

ZİBEÇ ayrıca, vaftiz ve düğünlerde davetlilere şeker yerine ZİBEÇ adına bastırılmış kartlardan hediye ederek kuruma bağışta bulunabileceğiniz bir sistem de geliştirmiş.

Bu yeryüzü cennetini daha da güzelleştirmek, hayata 1-0 yenik başlamış bu güzel çocukların yanında olmak elimizde. ZİBEÇ’in kıymetini bilelim, çünkü benzeri, değil Türkiye’de, dünyada bile çok az.