Almanya’da üniversite asistanı Burak oğlumuz var, bir ileti yollamış: “Bizler anayasal vatandaşlık ve bireysel haklardan konuşurken Kürtler farklı şeyler söylüyorlar artık” diyor. Neşe Düzel’in 6 Ağustos Pazartesi günü Taraf’ta Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD) Başkanı İmam Taşçıer’le yaptığı konuşmayı kastediyor.
Taşçıer her şeyi dobra dobra söyleyerek kör gözümüzü açmaya çalışıyor. Diyor ki: “Nasıl Türkler kendilerini yönetiyorlarsa, Kürtler de kendilerini yönetebilmeli. Yönetim artık Ankara’dan yapılmamalı. Bir Kürdistan parlamentosu olmalı. Bölgede Kürtçe, ikinci resmi dil ve eğitim dili olmalı. Nasıl Türk Tabipleri Birliği varsa, Kürt Tabipleri Birliği de olabilmeli. Kürdistan isimli siyasi partiler açılabilmeli. Bugün Kuzey Irak’taki yapı, Türkiye için de Kürtler için de şu anda en uygun yapıdır.”
Coğrafi mi, etnik mi?
Neşe Düzel soruyor: “K. Irak modeli, etnik çözüm. PKK-BDP çizgisi olan ‘demokratik özerklik’ ise coğrafi temelde. Siz demokratik özerkliğe karşı mısınız?” Cevap: “Irak’ta ve Suriye’de bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye’de BDP’nin ve PKK’nin önerdiği ‘demokratik cumhuriyet’le sorunun çözülmesi mümkün değil. O tür özerklik Kürtlerin taleplerini karşılamaz. Kürtler Osmanlı’da yarı özerk, yarı federal yaşadılar.”
Dış örneklere tekrar döneceğiz de, “Osmanlı’da öyleydik” dediğin anda, tabii ki meseleyi “Kürtler ile Türkler İslam temelinde bir bütündür” diye hallediveren AKP’yi kopyalamış oluyorsun.
Tabii, Neşe Düzel bırakmıyor: “Çözümü ulusal yapıda görmek geleceğin dünyasıyla örtüşüyor mu?” Tercümesi: “Dünya mersine giderken siz tersine gidip, ulus-devlet kavramına dönmüyor musunuz?” Hani, gazeteci olduğunu bir anlığına unutsa, şöyle tamamlayacak: “Ulus-devlet derken, ulusunu etno-dinsel bir bütün sayıp, asimilasyon ve/veya etno-dinsel temizliği tek ilke edinen devlet türünden bahsediyorum.” Çünkü hakikaten Taşçıer’in yaptığı en hasından ulusalcılık, istediği de en hasından Kürt etnik ulus-devleti. Aynen, Kürtlere 90 yıldır tabldot verilmiş Türk ulus-devleti gibi...
‘Türk’ Tabipleri Birliği
Bizler bölücü ‘Türk’ diktatörlüğünden ülkeyi kurtarmak için ulus-devleti itlaf etmeye çalışırken Taşçıer ulus-devlet istiyor da, çok dikkat, Düzel’in bu can alıcı sorusuna fazlasıyla öğretici bir cevap veriyor: “Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeyi tatmaları gerekiyor. Kürtler bunu tatmadıkça hiçbir çözüm gerçekçi olmaz. Kürtler kendi kendini yönetmeyi bir kez tattıktan sonra masaya oturulur ve gerçekçi bir çözüm bulunur.” Tercümesi: “Bize siz Türkler böyle öğrettiniz, bizi siz bu hale getirdiniz. Nasıl şimdi Türk efendi ise, biz de Kürt’ün efendi olmasını istiyoruz. Bizim iyice bir tatmin olmamız gerekiyor önce.”
Düzel bir daha giriyor: “Mesela, AB hukukunu uygulayan bir Türkiye’de Türk ve Kürt eşit olmaz mı?” Taşçıer cevap veriyor: “Bu eşitlik, ancak çok ileri demokrasilerde olabilir. Çünkü yasaları ne kadar değiştirirseniz değiştirin bu ülkede mentalitenin de değişmesi lazım. Yüz yıldır inkâr ve asimilasyon politikasının uygulandığı bir yerde sorun, eşit vatandaşlıkla birden bire çözülmez. Bu yüzden, Kürtlere, kendisini yönetebileceği sınırları çizilmiş bir bölge lazım.”
Dinledin di mi ‘Türk’ kardeşim, canım benim, hadi şimdi söyle bana, ‘Türkiyeli’ tu kakaydı, değil mi? Vatana ihanetti, di mi? Yabancı dillere bile tercüme edilemeyecek kadar yapay terimdi ha? Al sana doğalını şimdi, daş gibi, ne yaparsın sen karar ver. Türkiye Tabipleri Birliği değil de Türk Tabipleri Birliği, öyle miydi canım? Al sana Kürt Tabipleri Birliği’ni de anla şimdi.
Taşçıer, Türklerin Türkiyesi’ne öyle bir ayna tutuyor ki, o kadar olur: “Vali gelecek Kürt olduğun için seni aşağılayacak, emniyet müdürü gelecek seni aşağılayacak, orada ise Kürtler valisiyle, emniyet müdürüyle kendi kendilerini yönetecek.” İşte bunun için ediyor yukarıdaki o kadar lafı, “Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeyi tatmaları gerekiyor”u.
Kendi kendini tatmin
Daha nasıl söylesin? Ha canım, de şimdi bana, bu lafları en iyi sen anlıyorsun değil mi? Dağa taşa yazarız di mi ‘Önce vatan’ diye? Bağırırız di mi, “Ya sev, ya terk et” diye? Doğu’daki şehirlerin girişine ve çıkışına devasa taklar kurarız di mi, ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diye? ‘Tek dil, tek…’ bilmemne dolu koca levhalar dikeriz her yere ve acayip tatmin ederiz kendi kendimizi di mi, ‘Türkiyeli’ teriminden nefret eden ‘Türk’ kardeşim?
İhtiyar babamın çok ağır konuşmak istemediği zaman söylediği gibi, Allah sana selamet versin. ‘Türkiyeli’yi çoook ararsın sen. Ve artık biraz zor bulursun, çünkü her çözümü Türkiye içinde düşünen eskilerinin aksine, yeni kuşak Kürtlerin kafasında bitmekte artık Türkiye. Hem, içteki ‘TC = Şiddet’ ve ‘Türk = Hanefi Sünni Müslüman Türk’ formülleri ittiği için silinmekte, hem de K. Irak ve K. Suriye örnekleri çektiği için. Seçmelik Kürtçe dersle falan sen biraz zor oyalarsın bu insanları artık.
Etnik Türk ulusalcılığınla, Türkiyeli Kürtleri de etnik çözüm isteyen Kürt ulusalcısı yapmayı becerdin ya sonunda, aferin sana be ‘Türk’ kardeşim!
not: Orgenerali “Tanırım, iyi çocuktur” diyen, başbakanı işkenceci polise “Bu arkadaşımızı yedirtmeyiz” diye sahip çıkan, içişleri bakanı “Havan mermisiyle yazının farkı yok” buyuran bir ülkenin vatandaşı olmaktan utanıyorum. “Utanan gider” de, hadi canım.