Geçen hafta “Bu zihniyet, alternatifsiz olmanın da verdiği cesaretle, ara sıra biraz ulûfe dağıtıverip her şeyleri halledeceğini sanıyor” gibilerden yazdım ya, eli kulağındaymış, Başbakan Erdoğan üniversite harçlarının kaldırılması talimatını verdi (F. Alkaç, Taraf, 21.07.2012). Ne kadar pişman olmamış katil varsa talimat verip dışarı çıkarttırdığı, ama onca öğrencinin parasız üniversite istemek yüzünden içerde kaldığı bir sırada. Komple bir rezalet, ama mesele o değil. Şu:
Geçen haftaki yazı baskıya gittikten sonra bir kuşkuya kapıldım ve ulûfe kelimesini doğru yazdığımdan emin olmak için, babamdan kalan çok güvenilir bir sözlüğe baktım, aynen şöyle yazıyordu: “1) Hayvan yemleri. 2) Yeniçerilik zamanında askere verilen para.” (Ali Rıza Alp-Sabahat Alp, Büyük Osmanlı Lûgatı, 4. Cilt, Ercan Matbaası, 1961, s. 1525).
Bilmiyorum ne demek istediğim anlaşıldı mı. Anlaşılmadıysa, daha net söyleyeyim: Erdoğan öğrencilere ve ailelerine ulûfe dağıttı. Eğer oportünizme (fırsatçılık) ve popülizme (halk dalkavukluğu) değil de gençlere hizmete soyunsaydı, üniversiteleri beleş yapmak yerine tam tersine ciddi biçimde paralı, bütün dar gelirli öğrencileri de ciddi biçimde tam burslu yapardı.
Haram edilen destek
İzin verin, şuradan başlayayım: Ben üstteki paragrafta yazdığım son cümleyi yeni yazıyor değilim. Bu cümleyi ve gerekçesini, uzun uzun, 2007 Bağımsız Sol Aday kampanyası tüm gençlerin büyük teveccühüne mazhar olduktan sadece birkaç ay sonra, Ocak 2008’de bu sütunlarda yazmak “cesaretini” gösterdim. Sonuç: Ne kadar üniversite öğrencisi varsa çarmıha germek için üzerime yürüdü. “Lânet olsun senin kampanyana verdiğimiz onca emeğe!”nin bin türlü çeşitlemesini sitelerde tadını çıkara çıkara döşendi. Türkiye’nin ne seviyede olduğunu çok iyi temsil eden Ekşi Sözlük’e bakın, yeter.
Oysa o yazıda demiştim ki, çok yanlış yapıyorsunuz, bedava üniversite bir ezberdir, bu ezberi bırakın. “Hayatta hiçbir şey faturasız olmaz” ilkesini geçtim, üniversite bedava olursa dar gelirli öğrenci hiç okuyamaz, çünkü asıl masrafı önce barınma sonra da yeme-içme, üst-baştır. Tam aksine, siz üniversitelerin paralı olmasını savunun ki parası olanlar ödesinler, üzerine de devlet koysun, sizin gibi dar gelirli çocuklara sadaka gibi değil, haftalık sinema harçlığına varıncaya kadar ciddi anlamda burs ödensin. Dar gelirli çocuk bu burs olmadan okuyamaz, dedim. Bu bursun yarısı, faizsiz olarak, sizler mezun olup işe girdikten bir süre sonra uzun vadede maaşlarınızdan tahsil edilir, mesele kökünden hallolur, dedim.
İlave ettim, dedim ki, zaten böyle giderse, siz girip mezun olsanız bile iş bulamayacaksınız. Çünkü bir süre sonra kamu üniversitelerinde bir avuç idealist ile bir tümen yeteneksiz dışında hoca kalmayacak, bu maaşlarla bilim yapılmaz diyen değerli hocalar özel üniversitelere kaçıyor, girip mezun olsanız bile diplomanızın yüzüne kimse bakmayacak, dedim.
En doğru gibi gözüken şeylerin en katı ve yanlış ezberler olabileceğini gençlere bir olayla örneklemeye çalıştım o yazıda. Dedim ki, YÖK kuruldu kuruluyorken, Eylül 81’de Cumhuriyet’te “Temel Yanlışlık” diye bir yazı yayınladım, “Kızlı-erkekli bira içilemeyen yerde üniversite olmaz, üniversite ancak büyük kentlerde açılır, köyde açılırsa köy çağdaşlaşmaz, üniversite köylüleşir” dedim. Ne kadar solcu varsa üzerime yürüdü, vay sen bilimin halka götürülmesine nasıl laf edersin, “Sen ne biçim solcusun” diye.
Ama sonra ne oldu, kürsülerinden YÖK tarafından atılınca gelip açıldılar: “Sana o zaman kalayı basmıştık ama haklıymışsın, bizi [mesela Trabzon’da] yaşatmadılar” dediler. Bütün bunları Ocak 2008’deki R-2 yazımda anlattım ve ilave ettim: “Şimdi sizler de kalayı basacaksınız. Canınız sağolsun. Yapmasanız şaşardım, çünkü ‘parasız üniversite’ ezberi en zorlu ezberlerdendir. Ancak yıllar sonra gelir, bana açılırsınız. O tarihte hâlâ hayattaysam. Değilsem, arkamdan yazın da sevineyim.”
Kuşkucu olmakta yarar var
Canım öğrenci arkadaşlarım. Ulûfenin yukarıdaki birinci anlamı gibi atıverdiler önünüze “bedava” üniversiteyi. Hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız, der gibi. Oysa internetten baktım, 4 milyon öğrenciden yılda toplam 1,1 milyar TL harç toplanıyor, bu da öğrenci başına yılda 275 TL ediyor. Farkında mısınız, 50 paket yerli sigara parası. Benim o Ocak 2008 yazısını yazdığımda 100 paket Amerikan sigarası ediyordu. Hani, sizin kapalı kantinlerde özgürlük ispatı olarak akciğerlerinize doldurmakla kalmayıp, dumanını etrafa da üfleyip içmeyen arkadaşlarınızı zehirlediğiniz sipsiler. Adam gibi bir devletin size adam gibi tam burs vermesi gerektiğini söylemediniz, gençliğin olmazsa olmazı olan heyecanınızı böyle katı bir ezberi tekrar etmekte harcadınız. Size “yapmayın” diyenlere de kalayı basarak.
Hadi buyurun şimdi, harçları kaldırdı ulûfeci Erdoğan. Artık Küresel Devlet’iz ya, onun raconu icabı Başbakan’ın üretilmesi emrini verdiği 2.500 km menzilli kıtalararası balistik füzelerden bir tanesinin astar boyası bile olamaz sizin 50 paketlik harçların toplamı. Oysa, bu ulûfe şimdi ailelerinizin oyunu etkileyebilir. Hadi buyurun; fakirin çocuğu zenginin çocuğuyla eşit oldu. Şimdi tam burs isterseniz, şunu diyecekler: “Demedik mi, bunlara elimizi verirsek kolumuzu isterler!”
Kendinizi suçlamayın, ama…
Ama kendinizi de suçlamayın. Bu racondur; bu hatalara istisnasız bütün gençler düşer. Benim kuşağımda biz ibadullah düştüydük, hem de katmerli fazlasıyla. Yok şehir gerillası, yok devrimci şiddet, yok Amerikan emperyalizmi gidene kadar boykot, yok bilmemne diyerek. Sizler çok daha az düşüyorsunuz. Sadece, eylem diye “firavunların” ekmeğine reçel sürüyor olabileceğinizden kuşku duyun. Mutlaka duyun ama. En başta da, o felaket bir yanlış olan yumurta “eylem”inizden duyun. Evet, yumurta. İlk defa, 2005’te Ermeni Konferansı’nı topladığımızda Kerinçsiz’in takımı atmıştı girenlere. Sadece bundan biraz kuşku duyun, yeter de artar. Sizler bizden yine iyisiniz.
Vaazım bu kadar genç arkadaşlarım. Etkilendiniz mi? 20 yaşlarımda olsam ben sadece sinkaf çekerdim vaize.