YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

‘Sistem’ zorda

Yunanistan’da seçimler sonrası olup bitenler, daha doğrusu global kapitalist sistemin ve şu meşhur piyasaların yaşadığı panik nöbetleri, haftanın dikkate değer gelişmelerinden. Dolayısıyla Yunanistan’ın şahsında tüm Avrupa’ya bir göz atmakta fayda var. Zira global kapitalizm zorlanıyor ve şu sıralar en fazla duymak istemediği kelime ‘seçimler’. Demokrasi ile global kapitalizmin karşı karşıya geldiği anlardan birini yaşıyoruz.

Borç krizi içinde debelenen Yunanistan’da PASOK lideri Papandreu’nun istifasıyla erken seçime gidilmişti. Kriz boyunca Avrupa Birliği, IMF ve Avrupa Merkez Bankası ile çeşitli borç anlaşmaları yapılmış, bu borçlar karşılığında sert kemer sıkma önlemleri hayata geçirilmişti. Piyasaların dayatmasıyla, bir ‘teknokratlar hükümeti’ ile seçimlere gidildi, ve sandıktan bir hükümet çıkmadı. Seçmen, ‘kemer sıkma’ ve ‘borç anlaşması’ yanlısı merkez partilere büyük bir ceza kesti. Son seçimde %33 oy alan Yeni Demokrasi Partisi büyük oy kaybı yaşasa da, %19’ la sandıktan birinci çıktı. Ancak asıl hezimet, ülkeyi bu noktaya sürüklediği düşünülen iktidar partisi PASOK’a kesildi. 2009’da %44 oyla tek başına iktidara gelen PASOK, %14 oyla üçüncü sıraya geriledi. İkinci sıraya ise, Yunanistan Komünist Partisi’nden kopan ve esasen sol bir koalisyon olan AB yanlısı Syriza yerleşti, oy oranını %4’ten %16’ya çıkararak. Bu seçimler aşırı sağın da yükselişine sahne oldu. Altın Şafak Partisi oylarını %7’ye yükseltti ve parlamentoda 21 sandalye kazandı. Paramiliter bir örgütlenmesi olan Altın Şafak (Hrisi Avgi), Yugoslavya’nın dağılması sırasında Sırplara cephelerde destek vermesiyle tanınıyor. Lideri Mihaloliakos’un eski bir ajan olduğu söyleniyor. Göçmenlerden hiç hoşlanmıyorlar ve sicillerinde bazı mahallelerde göçmenlere karşı kaba güç kullanmak da var. 

Sonuçlar hiçbir partiye koalisyon hükümeti kurma şansı vermedi. Zira Syriza kemer sıkma ve borçlanma anlaşmalarının çöpe atılmasını istiyor. ‘Kemer sıkma’ yanlısı merkez partilerinin oyları ise bir koalisyon kurmaya yetmiyor. Nafile hükümet kurma turlarının ardından, Salı günü beklenen oldu ve ülke yeniden seçime gitme kararı aldı. Ancak bu noktaya gelinmemesi için global sistem ve Yunanistan’daki müesses nizam epey ter döktü. Global sistemin ve müesses nizamın bu korkusu sebepsiz değildi, çünkü seçimlerden bu yana geçen 10 gün boyunca, kamuoyu yoklamaları ‘kemer sıkma’ karşıtı sol koalisyon Syriza’nın oylarının arttığını gösteriyordu. Bu yoklamalara göre Syriza oylarını %27’nin bile üzerine çıkarıp seçimlerden birinci parti olarak çıkabilirdi. Yunanistan’daki seçim sistemi birinci gelen partiye 50 fazladan sandalye verdiği için, –yoklamalar doğruysa– Syriza’nın, 300 sandalyeli parlamentoda 128 sandalye kazanması işten bile değildi. Bu, ılımlı solcularla birlikte bir hükümet kurmasının yolunu açabalirdi.

Bu ihtimal sistemi ilk etapta korkuttu. Seçimden beri zaten negatif bir yön izleyen global piyasalar, yeni seçimin netleşmesiyle daha da panikledi. Gerçi sistemin bir özelliği, yeni şartlara kendini kolayca uyarlamasıdır. Ağırlıkları, fazlalıkları atar. Ama bu uyarlamaya kadar geçen süre, belli ki, sistemi epeyce hırplayacak. Yunanistan’ın Euro’dan çıkma ihtimali epeydir ciddi ciddi konuşuluyordu zaten. Bu tek başına büyük bir tehlike yaratmasa bile, ‘virüs’ün İspanya ve İtalya’ya sıçrama ihtimali ‘sistem’i epeyce düşündürüyor. Sistemin Avrupa’daki patronu Almanya, borç programının yürütülmesi için sürekli olarak Yunanistan’ı uyarıyor ama bu uyarıların seçmeni daha da öfkelendirdiğini muhtemelen hesaba katmıyor.

Ekonomisi artık büyümeyen ve kendine göre borçlanma sorunları olan Fransa’da da, Cumhurbaşkanı Sarkozy kemer sıkma politikalarına imza atmıştı. Seçmen onu da cezalandırdı. Yerine gelen Sosyalist Hollande ‘sistem içi’ bir figür ama kemer sıkma politikalarında Merkel ile hemfikir değil; yatırım ve kalkınmaya yönelik bir politikadan yana. Ayrıca, geçen Aralık ayında AB zirvesinde mutabık kalınan ve Avrupa çapında kamu borçlarına sıkı limitler getiren pakta muhalif. Şartların gevşetilmesini istiyor. Önümüzdeki günler muhtemelen Hollande ile Merkel arasında Avrupa’daki parasal sistemin geleceği açısından pazarlıklara sahne olacaktır. 

Avrupa’daki kemer sıkma politikalarının mimarı ve uygulattırıcısı olan Merkel de artık eskisi kadar rahat değil. Mayıs ayı başında Schleswig-Holstein eyaletinde yapılan seçimlerde iktidardaki merkez sağ - liberal koalisyon ciddi biçimde kan kaybetti. Sosyal demokratların da bu seçimlerde oylarını artırdığına tanık olduk. Bu senaryo, daha kritik bir eyalet olan Kuzey Ren-Westfalya seçimlerinde yinelendi. Sosyal demokrat SPD %39,1’le birinci parti olurken, Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi 8 puanlık oy kaybıyla %26,3’te kaldı. Yeşiller ise 2010’a göre küçük bir kayıpla, oyların %11,3’ünü aldı. Bu sonuçlara göre SPD ve Yeşiller’in –eyalette– yeniden koalisyon hükümeti kurması bekleniyor. Bölge, Almanya’daki en geniş seçmen nüfusunu barındırması açısından kiritik önemde. Dolayısıyla Merkel’i de 2013 seçimleri öncesinde zor bir dönem bekliyor.

Bütün bu tablodan “Kriz sağ hükümetleri deviriyor, sol iktidara geliyor” sonucunu çıkarmak mümkün olsa da, temkinli olmakta fayda var. Zira Avrupa’nın hasta adamlarından İspanya’da geçtiğimiz yıl bunun tam tersi olmuş, merkez sol hükümet iktidardan giderken, merkez sağ seçimleri kazanmıştı. Yunanistan’da sol cephenin güç kazandığı ortada ama aşırı sağın ciddi bir yükseliş içinde olduğu not edilmeli. Keza Fransa’da da Hollande’ın seçilmesinde ikinci turda ırkçı Marine Le Pen’in Sarkozy’e destek vermeyişinin rolü olsa gerek. Kaldı ki Fransa’da aşırı sağ bu seçimlerde %18’lik bir oya ulaştı. Dolayısıyla, “Kriz sağı bitirdi, sol yükseliyor” demek için henüz erken. Büyük ekonomik krizlerde daha önce de görüldüğü gibi, aşırı sağ da bu ‘umutsuzluk’ pastasından payını alıyor. Öte yandan sol / sosyal demokrat cephenin de henüz mevcut sistemi aşabilecek ne gibi politikalar önerdiğini/uygulayacağını bilmiyoruz.

Yunanistan’ın solcuları şu aşamada sadece ne yapmayacaklarını söylediler. Almanya’da sosyal demokratlar bugüne dek Merkel’in politikalarına hep onay vermişlerdi. Fransa’nın sosyalist cumhurbaşkanı ise kapitalizmde revizyondan yana. Ama şunu söylemek mümkün: Kriz Avrupa soluna bir imkân verdi. Bu imkânı nasıl kullanacakları, belirleyici önemde olacaktır.