BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Hanımefendi, zevciniz iyi midir?

Muhterem hanımefendi, hayırlı günler dilerim. Zevcinizin sıhhatini sormak istiyorum. Ama önce, niye soruyorum. Bu günlerde benim tansiyonum olağanüstü yüksek seyrediyor. Oysa çok düşüktür, fıtrattan. Küçüğü 7’nin, büyüğü 10’un altındadır. Şu anda ise, bitirmekte olduğum bir kitabın gerginliğinden, küçüğü 10’un, büyüğü 15’in altına inmiyor. Tabii, bu beni çok ajite yaptı. Tahammülsüzüm, her şeye cevap yetiştiriyorum, söylememek gerekenleri söylüyorum, kendime engel olamıyorum. Sormak istediğim, sizin evde de böyle durumlar var mı?

Tek?

Şunun için soruyorum: Zevciniz, Türkiye için bugüne kadar çok önemli şeyler yaptı. Fakat, aynen benimki gibi, zevcinizin sağlığı da şu sıralarda bozulmuş olabilir. Durum galiba öyle gösteriyor. Mesela 5 Mayıs Adana konuşmasında, “tek devlet, tek millet, tek bayrak” derken, dördüncü olarak “tek din” deyiverdi. Üstelik, dil sürçmesi ihtimali olamaz, çünkü üstüne basa basa, “Dil değil, din, din. Bunu söyledik” dedi.

Bu nasıl iştir hanımefendi? Benim kanım beynime sıçradı. Ya şimdi Bayan Merkel de aynı şeyi söylerse, ne olacak oradaki onca Müslüman’ın hali? Bunu söyleyen, gayrimüslimlerimizin Kemalist devlet tarafından gaspedilmiş vakıf mallarını iade etmeye başlamış insanla aynı insan mıdır? Üstelik, belki bunu 15 milyon Kürt’ün oyu için söyledi ama, tabii ki Sünni İslam’ı kastettiği için 15 milyon Alevi’yi dışladı. Tansiyonu normal bir politikacının yapacağı şey mi bu? Sakın bir yanlışlık olmasın diye yine de araştırıyorum, ama bir bakıyorum, beyefendi bir gün önce de Maraş’ta söylemiş. Biz kendisini, haklı olduğu başörtüsü meselesinde, başka inanç sahiplerine baskı yapsın diye mi destekledik?

Biraz da şunun için sinirleniyorum hanımefendi: Eğer bunu söyleyen zevciniz değilse, onu da bilelim. Böyle şeyler çok oluyor; farkına vardırmadan karılarını boşayanlar var. Hatta, affınıza mağruren söylüyorum, 27 Nisan tarihli gazetelerimizde bir haber okuduk; bir Faslı imam, adı da Zamzami Abdül Bari, bir fetva çıkarmış. Kadın ve erkekler, ölen eşleriyle 6 saat daha evli sayıldıkları için, bu süre içinde, hâşâ huzurdan, mevta ile cima yapmaları, tövbe estağfurullah, şeriatça helal imiş. Hatta Mısır’da buna ilişkin bir kanun teklifi verilmiş. Birkaç gün sonra anlaşıldı ki böyle bir imam yoktur; bu haber bizdeki Zaytung misali bir asparagastır. Ama bu arada da herkes, tövbe estağfurullah, “Başlarım böyle şeriattan” diye küfür etti. Demek istediğim, böyle şeyler olabiliyor. Eğer böyle bir sahtekârlık mevzubahis ise, kim yaptıysa yakalatması için zevcinizi uyarınız, en yakını olarak. Biz de bilelim.

Müslüman soykırım yapar mı?

Aman burada da bir yanlışlık olmasın diye araştırdım, fakat zevciniz 2009’da da “Müslüman soykırım yapmaz” demiş. Hem de, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin soykırımdan tutuklama kararı çıkardığı Sudan diktatörü El Beşir için. Çok rica ederim, olur mu efendim? Dünyada 1,57 milyar Müslüman var, şükür. Her 4 kişiden 1’i demektir. Bu kadar insana kefil olunur mu? “İşin yoksa şahit paran çoksa kefil ol” demişler; hazıra dağ dayanmaz, ailenin bütün tasarrufları bir anda erir gider. Yazık değil mi?

Hanımefendi, kusuruma bakmayın, son zamanlarda hep böyle olmaya başladı, heyecanlanınca konudan uzaklaşıyorum. Hemen sadede geleyim. Zevcinizin bu şekil sözleri Türkiye’de Müslümanlığın bugünkü gidişine de hiç uymuyor. Yani, yarın öbür gün kendisinin ve partisinin iktidarda kalmasına da engel olabilir bu tutum. Gençler, yani istikbali temsil eden Antikapitalist Müslümanlar çıktı, “Bosna’da soykırım olduğunu söylemek için önce Ermeni soykırımıyla hesaplaşmalıyız” diyorlar (F. Tosun, Agos, 04.05.2012). Bu iş burada kalmaz hanımefendi, zevcinizle konuşunuz. Kendine biraz da bu aynalarda baksın. Lütfen kontrol edin, ilaçlarını alıyor mu.

Şimdi de Suriye’ye savaş

Bakın, geçen gün de “Şimdiye kadar Suriye’ye karşı sabırlı olduk ama Hükümet sınırdaki hatalarına devam ederse 5. maddeye göre bu artık NATO’nun sorunu olur” dedi. Her şey bitti, bizi tehdit etmeyen bir komşuya, “komşularla sıfır problem” diye diye savaş açacağız. Ama şükür, sizin oğlunuz askerliğini yaptı değil mi, hiç olmazsa? Bu da acaba gazeteci uydurması mı dedim, ama aynen yukarıda misal getirdiğim gibi bunun da evveliyatı çıktı: “Farklıdan kastım da, düşünmek istemediğimizdir. Oraya gitmektir. Ama bizi buna zorlarsa Suriye rejimi zorlar” (Zaman, 11.04.2012). Bu gitmek, hacca gitmeye benzer mi hanımefendi? Analar, çatışmalarda ölen evlatları için “vatan sağolsun” dememeye başladılar artık. Allah esirgesin, öyle bir şey vuku bulsa, siz der miydiniz?

Bunları, ancak sağlık sorunuyla, ‘kanın beyne sıçraması’ diye tabir ettiğimiz tansiyonla izah edebiliriz. Yalnız, benimki sıçradığı zaman en fazla Feyhan’la Neyran’a sıçrıyor. Zevcinizinki maşallah öyle değil ki; hepimize, komşu ülkelere bile sıçrıyor. Onun içindir, diyorum ki muhterem hanımefendi, zevciniz size çok değer veriyor, sizi hiç yanından ayırmıyor, lütfen vatani vazifenizi yapınız, kendisinin sağlığına sahip çıkınız. Şimdi bir de başkanlık rejimi istiyor. Alimallah Türkiye oyulur, sizin de yuvanız dağılır. Hürmetlerimle efendim.

not: Bu sabah okudum, “Dilim sürçtü” demiş. Keşke böyle bir tavsiyede bulunmasaydınız, çünkü bu, gayri kabil-i kıyas derecesinde daha vahim. Bilinçaltı demektir ki, işimiz fenadır.