BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Azerbaycan’la el ele, 2015’e…

İki gün sonra 24 Nisan, neşe dolmuyor insan. Sadece çok hazin bir yıldönümü olduğu için değil, Türk devletinin hendek savaşında milim değişiklik olmadığı için. Anlatacağım, ama önce yakın geçmişimizin özeti:

1973’te ASALA cinayetleriyle aniden ayılınca, “Bu nedir, nereden çıktı?” dedik. Çok samimiydik, çünkü Ankara’nın batısı bunu hiç duymamıştı, doğusu da hiç konuşmazdı. Sonra “Biz onları kesmedik, onlar bizi kesti” dedik ve devlet memurlarının açtığı toplu mezarlardan Müslüman iskeletleri çıkardık. Sonra, “Ruslara yardım ettilerdi, biz vatanı savunduk” dedik. Sonra, “Bu bir katliam değil, mukateleydi” (karşılıklı katliamdır) dedik. Sonra, ‘Balkanlardan perperişan göç eden Müslüman Türklere soykırım yapılmadı mı?’ dedik. Bu arada Başbakan Erdoğan, “Bizim mensubu olduğumuz İslam dinine mensup birinin soykırım yapması asla mümkün değildir” dedi (CNN Türk, 09.11.2009). Hemen sinirlenmeyin, yeni bir şey söylemed,i çünkü ulusalcılarımız da şunu demekteydi: “Biz soykırım yapmadık; yapsaydık, tek Ermeni sağ kalmazdı.” Bu sonuncusunu, son defa Erzurum Atatürk Üniversitesi’nden bir doçentimiz 12.03.2012’de söyledi.

TARC ve Protokoller

Kendi kendimize Türklük propagandası fayda etmeyince irkildik ve devletimiz farklı bir yaklaşıma girdi:

1) 2001’de TARC (Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu) diyaloğu başladı. İki tarafın şahinleri de bu girişimden hiç hoşlanmadı. Ermeni katılımcılar baskı altında kaldı. Ama yine de TARC özel ve saygın bir uluslararası hukuk merkezine (ICTJ) başvurup şu soruyu sorabildi: “BM 1948 Soykırım Sözleşmesi, 20. yüzyıl başında cereyan etmiş olaylara uygulanabilir mi?” Bu, o zamana kadar ulaşılmış en ileri noktaydı. Tabii, gelen cevap, işin tabiatı icabı, her iki tarafı da kızdırdı. Çünkü “1948 Sözleşmesi geriye yürümez” hükmünü verdikten sonra, sorulmadığı halde, uluslararası âlemin yargısını yansıtmıştı: “Ama, soykırım ibaresi Sözleşme’de tanımlanan şekliyle 1915 olaylarını açıklamak için kullanılabilir.” Komisyon 2004’te kendini feshetti. Türkiye’de milliyetçiler, Diaspora’da da şahinler rahatladı.

2) Gül’ün 06.09.2008’de başlattığı Futbol Diplomasisi sonucunda Davutoğlu ve Sarkisyan, protokolleri 31.08.2009’da imzaladılar. Fakat imzanın atılacağı henüz açıklanmıştı ki (22 Nisan’da!), Başbakan Erdoğan 13.05.2009’da Bakü’ye gidip konuştu: “Azerbaycan topraklarının işgali sona ermeden sınır kapısı açılmayacaktır.” Yani, bir yandan Azerbaycan’ın doğalgaz şantajı korkusundan, bir yandan Türk-İslam Sentezcileri korkusundan, Davutoğlu’nu açıkça sabote etti. Türkiye’de milliyetçiler, Diaspora’da da şahinler bir daha rahatladı.

“Yumuşak Ermeniler”

Muazzam bir açılımın başlangıcı olacak protokoller engellenince, 2015 kâbusu da yaklaşıyor, 2010’dan itibaren faaliyetlerimiz iki koldan yürümeye başladı:

1) Dışişleri Bakanlığı, K. Amerika’daki büyükelçi ve başkonsoloslarımızı “diyaloğa açık” Diaspora üyeleriyle temasa memur etti. Aralık 2011’de Davutoğlu önemli bir konuşma yaptı: “Anadolu topraklarından göçmüş, dini ve mezhebi ne olursa olsun her birey, bizim diasporamızdır. Nerede bir Ermeni varsa gideceğiz ve konuşacağız. 10 asır nasıl beraber yaşadığımızı, ama sonra 20. yüzyılın son çeyreğinde aramıza nasıl fitne sokulduğunu anlatacağız.” (Taraf, 24.12.2011)

Bu yaklaşımın niye yeni olmadığına bu yazının sonunda geleceğim. Tabii ki Diaspora bunu ‘Böl ve Yönet’ olarak ilan etti. Sassounian şöyle yazdı: “[Temas kurulan Ermeniler] şöhret/para peşine düşmüş veya saf kişiler olabilir. Türk devletinin amacı, iki taraf arasında diyalog olduğu gerekçesiyle, jenositin tanınması sürecini durdurmak.” (The California Courier, 10.04.2012)

Bu tür yazılara gelen okuyucu yorumları da Diaspora’daki havayı göstermek açısından ilginçti: “Önce Türk devleti jenositi kabul etsin, sonra tartışalım.” Bazı mektuplar ‘Yumuşak (soft) Ermeni’ arayışıyla dalga geçiyordu: “Bu sabahtan tezi yok, nefesimi tutup ayyıldızlı zarfı bekliyorum. İki haftalık bir davet gelecek. Fazla bagajım filan olursa ödenecek. Şuralara şuralara gezdirileceğim. ‘Dünyayı Değiştiren Bin Türk’ cinsinden kitaplarla döneceğim ve herkese nasıl Türklerin can dostumuz olduğunu, nasıl Ermeni çetelerinin ülkeyi parçalamak istediklerini, nasıl Ruslara yardım ettiklerini... Durun bi dakka, postacı zili çalıyor!” (Armenian Weekly, 10.04.2012)

2) Dışişleri bunları yaparken, devletimizin diğer kesimleri boş durmadı. En son olarak takla meselesiyle duyulan İçişleri Bakanı İ. N. Şahin, Azerbaycan sermayesinin finanse ettiği, ‘Piç’li Taksim Mitingi’nde kanlı konuşmasını yaptı (27.02.2012). Üniversitelerimizde (şimdilik bildiklerim: Isparta, Afyon, Kütahya, Erzurum, Uşak) ‘Ermeni Meselesi ve Tarihi Gerçekler’ konferansları başarıyla sürüyor.

En son yöntemimiz

Bu haftabaşında, Mart 2010’da kurulmuş Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı çok önemli bir açıklama yaptı: Ermeni iddialarının asılsız olduğu, dış dünyaya etkili şekilde anlatılacak. Bunun için tanınmış film yıldızları vs. devreye sokulacak. İnternete Türkiye yanlısı bilgiler yüklenecek. Türk diasporası “Ermeni soykırım iddialarına ve Avrupa’da yükselmekte olan ırkçılık tehlikesine” karşı örgütlenecek. Bu amaçlar için, Azerbaycan diasporasıyla el ele çalışılacak. 1000’e yakın Türk kuruluşu yöneticisi 15 Eylül’de Türkiye’ye davet edilecek. Böylece, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın, Bakü’deki Rus işgalini 15 Eylül 1918’de sona erdirmesinin 94. yılı kutlanmış olacak. (Hürriyet ve Hürriyet Daily News, 16.04.2012)

Şu sıralarda, “Komünizm bile lazım olsa devlet getirir” demiş olan Vali N. Tandoğan’ın adını Ankara’daki meydandan kaldırma kampanyası var. Oysa, istersen T’yle başlayan bütün meydanların adını değiştir. Bir yakınlaşmanın, ancak ve ancak sivil toplum tarafından sağlanabileceğini hâlâ anlamayan bir devletimiz olduğu sürece, Türkiye’nin de adını değiştirsen acaba ne fark edecek...

Özette ve sonuçta, 2015’e gelirken ‘politika’ hep aynı: 1) Aktör: Yakınlaşma teşebbüslerini, sivil toplum yapacağına, “Biz kesmedik, kesildik” ezberini sürdüren Türk Devleti yapmaya devam ediyor; 2) Konu: 1915 katliamının izahı, “Aramıza fitne sokuldu” diye devam ediyor; 3) Amaç: “Aman soykırım tanınmasın” olmaya devam ediyor. 2015’e bodoslama böyle gidiliyor.

Düzeltiyorum, tek bir yeni unsur var: FİFA kuralları gereği, Bursa’daki Ermenistan rövanş maçına Azerbaycan bayrakları sokulmadığı gerekçesiyle, 1918’de işgali kaldırırken ölen Osmanlı askerlerinin yattığı Türk Şehitliği’ndeki Türk bayraklarını direkleriyle birlikte 17.10.2009’da sökmüş olan Azerbaycan yönetimiyle işbirliği. Bir kenara not ediniz.