ROBER KOPTAŞ

Rober Koptaş

HAYAT OLDUĞU GİBİ

Anayasa’nın gör dediği

Meclis’teki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na Ermeni toplumu adına sunulan öneri metninin demokratik ve çoğulcu bir bakış açısına sahip olmasını ne kadar önemli bulduğumuzu anlatmıştık geçen hafta. Gelin, bu hafta da madalyonun öbür yüzüne bakalım. O yüzde, Türkiye Ermenilerinin şu an içinde bulunduğu açmazın yansıması var.

Biliyorsunuz, anayasa raporunu bizler adına Meclis’e, Başepiskopos Ateşyan sundu. Hükümet tarafından alınan bir karar sonucunda Patrik Genel Vekili atanan Başepiskopos Ateşyan... Onun yanında ise, Patrikhane tarafından yürütülen anayasa öneri çalışmasında yer alan Krikor Döşemeciyan ve Avukat Atınız ile, çalışmaya Eşit Yurttaşlık grubu adına katılan Avukat Sebu Aslangil vardı. Yani, tüm Türkiyeli Ermeniler adına sunulan anayasa öneri metni, dini kurumun lideri ve onun belirlediği kişiler tarafından sunuldu.

Zaten ondan önce, aynı dini kurum, Rum Patrikliği’nde tüm gayrimüslimler adına yürütülen çalışmalara katılırken de bizlere sorma ihtiyacı duymamıştı. O çalışma, halktan, kilise veya sinagog cemaatlerinden görüş alınarak hazırlanmamıştı. Neyse ki, kapalı kapılar ardından hazırlanan o metnin kim tarafından ve nasıl sunulacağı konusunda bir anlaşmazlık yaşandı da, Ermeni Patrikliği, sivillerden görüş alarak çalışma yürüten Eşit Yurttaşlık grubuyla temas kurdu, onları anayasa çalışmasına davet etti.

Lafı uzatmayayım. Demem o ki, Anayasa gibi önemli bir konuda, Ermeni toplumunun seçilmişlerinin, okumuşlarının, siyaset alanında fikir üretenlerinin, yazıp çizenlerinin ve daha da önemlisi halk tabakasının hiçbirine danışma iradesi gösterilmemesi, Patrikliğin başka pek çok konuda olduğu gibi “Tek yetkili ve temsilci benim” tavrını sürdürmesi, hiç de “çoğulcu ve demokratik” değil. Yetkililere tavsiyem, şimdi bu yazı üzerine kalkıp “Ama şöyle çalışıldı, böyle yapıldı, şunların fikirleri alındı” türünden bir açıklama yapmaya zahmet etmemeleri. Çünkü gerçeğin böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir dini kurumu yalan söyler duruma düşürmeyelim, lütfen.  Patrikliğin, Eşit Yurttaşlık grubunun çalışmasına neden ihtiyaç duyduğunu da biliyoruz. Her şey bir yana, raporun Meclis’e nasıl sunulduğu ve o sunum sırasında verilen fotoğraf da, zaten kimin tek söz ve yetki sahibi olduğunu çok güzel anlatıyor.

Meseleye, “Patriklik hiçbir şeye karışmasın, sadece dini alanla ilgilensin” diyen katı laik bir gözlükle bakmıyorum. Elbette ki yüzlerce yıllık tarihi olan, Ermeni kültürünün yaşaması ve gelişiminde çok önemli bir rol oynayan Kilise’nin pek çok konuda söyleyecek sözü olacaktır, olmalıdır da... Ancak mevcut durumda, sivillerin Ermeni toplumuyla ilgili söz ve yetki hakkının sadece dini kurumun ve daha da doğrusu Başepiskopos Aram Ateşyan’ın iki dudağı arasında olduğu ortada. Bu bakımdan, daha önceki dönemlerden bile kötü durumdayız ve üstelik Başepiskopos Ateşyan halk tarafından seçilmiş ve yetkiyi halktan almış bile değil.

Konumunu bir hükümet kararına borçlu olan bir ruhani o. Üstelik söz konusu hükümet kararı da, ABD Dini Özgürlükler Komisyonu tarafından bile eleştirilen, meşruiyeti olmayan bir karar.

Oysa Ermeniler, geçmişlerinde, sivil yönetim ile ruhani kurum arasındaki dengeyi sağlayabilmiş, bunun olabildiğince demokratik mekanizmalarını oluşturabilmişti. Ruhani odak, Cumhuriyet rejiminin bu mekanizmaları baskıyla ortadan kaldırmasının ardından tek başına kaldı ve görülüyor ki bu durumdan da son derece memnun. Oysa bu memnuniyet halkın memnuniyetsizliği üzerine yükseliyor.

Başepiskopos Ateşyan, şimdilerde, seçilmiş patriklerin yaptığı gibi sivil bir danışma kurulu oluşturmaya çalışıyor. Oysa kendisinin onayıyla seçilecek bir danışma kurulunun yetkisi de, hareket alanı da çok sınırlı olacak. Bu, sorunlarımızı çözebileceğimiz bir yol ve yordam değil.

O yüzden, Anayasa çalışmasının biraz daha açık ettiği katı iktidarı anlayışını ortadan kaldıracak, bugünün ruhuna uygun yeni bir sistem kuracak yolları konuşmamız gerek. Bunu tek başına ruhaniler yapamaz. Sivillerin aktif katılımı gerekir.

Önümüzdeki haftalarda, bu konu üzerine daha ayrıntılı eğileceğim.