Etyen Mahçupyan'ın Zaman gazetesindeki köşesinde bugün (14 Mart Çarşamba) yayınlanan yazısı Hocalı mitingi, davet dili, organize olma biçimi, finansal desteği, önceden tasarlanmış pankartları ve nihayet İçişleri Bakanı'nın somut sahiplenmesiyle önümüzdeki üç yılın ulusalcı stratejisini deklare etmiş oldu.
Çözülmesi gereken mesele bellidir: Sandıkta yenilmesi pek mümkün olmayan ve darbeyle indirilmesi de gerçekçi bir ihtimal olmaktan çıkan AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması için tek bir yol gözüküyor: Kürt meselesinde hükümetin tıkanması ve acz içine düşmesi. Yöntem çok zekâ gerektirmiyor... PKK'nın masada çıkabilecek çözümleri baştan reddettiği ancak eninde sonunda masaya oturulacağının da öngörüldüğü bir ortamda, hükümet reform adımlarının atılmasını görüşme safhasına bırakmak ve bu arada PKK'yı askerî yönden zayıflatmak üzere ikna 'olur'. Böylece hükümetin kontrol edemediği bir güvenlik bürokrasisine muhtaç olması sağlanır ve Uludere olayının gösterdiği üzere, sivil iktidara haddi bildirilir. Verilen mesaj Kürt meselesinin çözümünün devlet içi koalisyonu gerektirdiğidir. Eğer hükümet reformlara ağırlık verirse, o zaman da muhtemelen PKK devreye girecek ve söz konusu adımları fiilen geçersiz kılmaya çalışacaktır.
Ancak önümüzde bir anayasa süreci var ve kamuoyu desteğinin verdiği meşruiyet sayesinde AKP kendi anayasasını referanduma sunma gücüne sahip. Dahası hükümetin güvenlik bürokrasisini kontrol edemediği berrak bir gerçeklik olarak ortaya çıktığı ölçüde, AKP'nin anayasaya daha da sahip çıkacağını tahmin etmek zor değil. Çünkü anayasanın AKP açısından esas getirisi, demokratik hak ve özgürlükler değil, özellikle güvenlik bürokrasisinin yeniden yapılandırılması ve sivil siyasetle ilişkilendirilmesi için bir meşruiyet zemini üretilmesi olacaktır.
Bu durumda AKP'yi iktidarı paylaşmaya zorlayabilecek bir destek stratejiye ihtiyaç var. Hocalı mitingi bunun habercisiydi ve hükümeti karşı koyamayacağı bir milliyetçilik tuzağına çekmenin birinci adımıydı. Buradaki mantık geçenlerde Alper Görmüş'ün hatırlattığı üzere misyoner konusuna epeyce benzemekte. Yani AKP'nin dünya nezdinde bağnaz ve ırkçı bir tutuma kaydığının, Türkiye'deki gayrimüslim cemaatlere sahip çıkmadığının gösterilmesi, Batı'da AKP aleyhtarı bir kamuoyu oluşturulmasının ve sert eleştiriler yapılmasının sağlanması, hükümetin de 'doğal olarak' Batı'dan uzaklaşarak daha ulusalcı bir çizgiye kayması. Bu tablo amaçlanan koalisyonun da kendiliğinden oluşmasını ifade edecek ve sonrasında 'ehlileşmiş' bir AKP ile bir süre daha yola devam edilebilecektir.
Gündem bu planın işlemesi için gayet uygun çünkü 2015'e sadece üç yıl var ve üstelik 2015 bir seçim yılı... Yapılması gereken öncelikle 'Türk' ve 'Ermeni' tarafları arasındaki gerilimi artırmak, toplumu daha milliyetçi bir dile doğru teşvik etmek ve böylece hükümetin olası bir esneklik siyasetinin önünü kesmektir. Azerbaycan'ın da katkısıyla bunu gerçekleştirmek epeyce kolay gibi duruyor, çünkü hem Ermenistan yönetiminin hem de sesi çıkan Ermeni diasporasının zaten milliyetçiliğe teşne olduğunu biliyoruz. Dahası bu gerilim ortamı bizzat AKP'lilere de hayli çekici gelecektir... Soykırım konusunda ne yapacağını bilemeyen, Ermenistan sınırını açamayan hükümetten, söz konusu çatışma ortamında kimse olumlu bir adım bekleyemez. Bu da hükümeti rahatlatır ve seçimde milliyetçi oylara talip olmasını mümkün kılar.
Ne var ki herkesi 'mutlu' edecek olan bu gelişme, AKP'nin ayağının altındaki halıyı çekme potansiyeli taşıyor ve kimsenin kuşkusu olmasın ki ulusalcı asabiyenin iradesi ve organizasyon gücü o halıyı büyük bir maharetle çekecektir. Hocalı mitingini düzenleyenler veya oraya İçişleri Bakanı'nı göndermeyi uygun bulan Başbakan farkında olmayabilirler, ancak Hocalı'yı anma düzenlemesi ideolojik olarak Ermeni karşıtı olmakla kalmayan, siyasî işlev açısından AKP karşıtı olan bir hamleydi. Amaç AKP'yi muhtemelen kendilerinin istemediği oranda ama yine muhtemelen kendilerinin itiraz edemeyeceği bir bağlamda malum 'milli dava'nın içine çekmekti.
Birinci gösteriye bakan gönderen hükümetin bir sonraki gösteriye kayıtsız kalması çok güç olacak, belki de o vesile ile birkaç bakanı daha da saldırganlaşmış 'münferit' pankartlar altında konuşurken izleyeceğiz. Bu arada Ermeni milliyetçiliğinin de boş durmayacağını, 'Türklerin' ve Erdoğan hükümetinin ırkçılığını dillerine dolayacaklarını öngörebiliriz. İsterseniz buna bir de PKK'nın da Ermeni soykırımının tanınması için söylem geliştirdiğini ekleyin... Bu arada Agos Gazetesi'ne veya bazı gayrimüslimlere irili ufaklı saldırganlıkların olmasını ise kimse yadırgamaz herhalde...
Hedef AKP'dir... Önümüzdeki üç yıl soykırım 'iddiası' bir bahane olacak, AKP'nin adım adım ulusalcı bataklığın içine çekilmesi sağlanmak istenecektir. Eğer İslamî kesimin entelektüel gücü bu süreci etkileyemez ve başta Başbakan olmak üzere AKP kadroları basiret zaafı yaşarlarsa, 'devlet' yeniden topluma hakim olur.
Yapılması gereken 2015'i bugünün siyasî gündemi açısından 'önemsizleştirmektir'... Yani bir yandan soykırımın insanî yönüne hemen sahip çıkmak, öte yandan 2015'i de aşan bir biçimde Ermenistan ile uzun vadeli bir yol haritasında anlaşmak.