Hocalı mitinginde açılan pankartlar ve atılan sloganlar tüm ‘sağduyu’ sahibi kesimlerde tedirginlik ve tepki yaratınca, hükümet çevreleri hemen “Bu işin içinde yokuz” imajı yaratmaya çalıştı, bildiğiniz gibi. Bu çalışma içinde, İçişleri Bakanlığı, kendi bakanı İdris Naim Şahin’in katılıp konuşma yaptığı bir miting hakkında yasal takip başlatırken, Başbakan Erdoğan, mitingde açılan bazı pankartları ve atılan bazı sloganları kastederek “Bunlar münferit” (kişisel) demişti. Şöyle konuşmuştu:
“İstanbul’daki mitingde marjinal ve münferit birkaç pankartın olması, sloganların atılması Hocalı Katliamı’na dair acımızı, dayanışmamızı gölgelemeye yetmez. Türkiye her vatandaşın hakkını ve hukukunu güvence altına almış bir ülkedir. Etnik kökeni, diline, inancına, derisinin rengine bakılmaksızın bu ülkenin her bir vatandaşı, birinci sınıf vatandaştır. Hukuk önünde eşittir.”
Yani Erdoğan’a bakarsanız, Büyükşehir Belediyesi’nin dev billboardlarına asılan afişlerde ve o afişlerdeki “Ermeni yalanına sessiz kalma!” ifadesinde, gazetelerdeki tam sayfa ilanlarda, İçişleri Bakanı’nin mitingde yaptığı konuşmada hiçbir sorun yokmuş; 1915 Katliamı hakkında mikrofonu eline alan her hükümet üyesi ya da devlet yetkilisi milliyetçi tabanı gaza getiren laflar etmiyormuş da, tek sorun o malum pankartlarda ve sloganlardaymış. Zaten onlar da münferitmiş. Yani mesele yokmuş.
Bu sözlerin mevcut tabloya oturmayışını tarif etmeye çalışıyordum ki, geçtiğimiz salı günü Başbakan yine konuya değinme ihtiyacı hissedince bütün eksik parçalar tamamlandı. Erdoğan, bütün bu olup bitenlerin münferit olmadığını, bir sistemin ürünü olduğunu ispatlamaya çalışanlara “Boş yere uğraşmayın, ben size ispatlarım” demiş oldu sanki. Çünkü şunları söyledi:
“İstisnai fotoğraf karelerinden yola çıkarak, bir kaç tane çekmek suretiyle, marjinal bazı kesimlerin ırkçı görüntülerinden yola çıkarak Türkiye’nin imajını zedelemeye de kimsenin hakkı yoktur. Tabii ben burada bir şeyi daha öğrenmek istiyorum; Hocalı katliamında yüzlerce oradaki soydaşımızın, kardeşimizin katledilmesine acaba bu pankartlardan hareketle yola çıkanlar niçin onlara sahip çıkmıyorlar? Bir de bunu izah etsinler. Onlar katledilmedi mi? Katledildi. Onlar da Ermeniler tarafından katledildi. Bunlara karşı niye bir duruş sergilemiyorsunuz? Orada onlar sizin kardeşiniz oluyor, eee, bizim de Hocalı’dakiler kardeşimiz. Aramızdaki fark bu.”
Bu, en az mitingdeki pankartlar kadar tehlikeli bir ifadedir. Neden derseniz; a) Mitingi eleştirenleri ve bizi hedef tahtasına koyuyor. b) Mitingi eleştirenlerin Hocalı’da olanları umursamadığını söyleyerek, bizi bir kez daha hedef tahtasına koyuyor c) “Ermeniler tarafından katledildi” diyerek, bütün bir milleti itham altında bırakarak, hem ırkçılık yapıyor hem de bir kez daha tüm dünyadaki –ve Türkiye’deki– Ermenileri hedef tahtasına koyuyor. d) “Hocalı’dakiler de bizim kardeşimiz oluyor” diyerek, sadece Türk ve Müslümanların mağdur olmasıyla ilgilendiğini, geri kalanlarla ilgilenmediğini söylüyor ki, burada bir kez daha ayrımcılık, milliyetçilik yapıyor.
Bitmedi. Bir vakamız daha var. Birgün gazetesinin haberine göre, Kartal Milli Eğitim İlçe Müdürlüğü Kartal’daki devlet liselerine Ermeni düşmanlığını artıracak derecede ırkçı ve ayrımcı ifadeler içeren bir kitap dağıtmış, ücretsiz. Gazetenin haberine göre, Yunus Zeyrek imzalı ‘Bu Dosyayı Kaldırıyorum’ isimli kitapta, Ermeni tasarısı “fitne faaliyeti” olarak tanımlanıyor, ‘Özür Diliyorum’ kampanyasına katılan isimler için “gizli Ermeni”, “sülük”, “kansız”, “zıpçıktı besleme takımı” gibi ifadeler kullanılıyor. Birgün’e konuşan Kartal Milli Eğitim Müdürü, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiyesiyle Kartal’da kütüphanesi olan okullara gönderdik. Kütüphanelerimiz zenginleştirmek için Kaymakamlığın gönderdiği bir kitaptır” diyor. Bir anormallik yok yani, müdüre göre.
Hep söylüyoruz. Bir sistem bu. Devlet bunun üzerine kurulmuş. Öyle bunun üzerine kurulmuş ki, resmi ideoloji ile –sağdan– hesaplaşma iddiasında olan bir parti bile bu çizginin dışına çıkamıyor, çıkmıyor. 19 Mayıs bayramlarını, Gençliğe Hitabe’yi kaldırmayı düşünebiliyor ama ‘resmi Ermeni politikası’ndan dışarı çıkamıyor. Çünkü o da bu sistemi aslında zihinsel olarak benimsemiş, paylaşmış durumda. Farkı, klasik ulus-devlet gibi operasyonel işlerden uzak durmak istiyor, kan dökülmesin istiyor. Ulus-devlet bunu yapardı fakat bedeli de ağır oluyordu. Onlar bu işlere girmek istemiyor. O ekibi de dağıtmaya çalışıyorlar zaten, o silah kendilerine de döndüğü için. Ve bu konu, sistemin, sürekli gerili olmasını istediği bir yay gibi. Yayın o halde olmasını iki cephe de (ulus-devletçiler ve muhafazakâr sağ) seviyor, kullanıyor. Çünkü o durumda herkes yayı geren ele değil, yaya bakıyor, o gerginlikten heyecan duyuyor, o gerginlik içinde sistem, devlet, taban, kendini yeniliyor. Üstelik, ok yaydan çıkarsa açıklaması basit: Olay münferit.