ORAL ÇALIŞLAR

Oral Çalışlar

Sıfır Noktası

Başbakan ırkçı mitingde ne buldu?

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Hocalı Katliamı mitingine katılmakla kimseyi şaşırtmadı. Kendisini, “Onun yeri orasıydı” diyecek kadar tanımış bulunuyoruz. İş onunla kalsaydı, iyimser bir yorum yapar ve “AK Parti içinde bir grup milliyetçi” deyip durumu idare etmeye çalışırdık.

İyimser yorum yapma imkânı kalmadı. Başbakan Tayyip Erdoğan, tüylerimizi diken diken eden sloganların atıldığı ırkçı mitinge sahip çıktı. Kürt sorunundaki çözümsüzlükten bu yana aşağı doğru seyreden çözüm iradesi bu son çıkışlarla taban yaptı diyebiliriz.

Hocalı Katliamı konusunda aniden bir hareketlenme ve ‘uyanış’la yüzyüze geldik. Bunun ‘resmi bir uyanış’ olduğu, mitinge katılan zevattan belliydi. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in mitingdeki konuşması, bu ‘uyanış’ın ana ipuçlarını barındırıyordu. Şahin, “O kan o gün akmıştır ama hesabı bitmemiştir. Türk milleti yaşadıkça o kanın hesabı yapılacaktır ve hesabı sorulacaktır” sözleriyle ırkçı mesajlar verdi.

Belli ki, Azerbaycan’la bugünlerde ‘özel bir sıcaklık’ söz konusu. Türkiye ile Azerbeycan arasında siyaseten ciddi bir paralellikten söz etmek zorken, nasıl oldu da böyle bir noktaya gelindi? Örneğin birkaç yıl önce, Ermenistan’la Türkiye arasındaki sınırların açılması ihtimali nedeniyle, iki ülke yönetimi arasında ciddi sorunlar yaşanmıştı. Tayyip Erdoğan, Azerbaycan yönetiminin MHP ile işbirliği yaparak yürüttüğü kampanya tarzı girişimleri sert bir dille eleştirmişti.

Bu mitingin daha öncekilerden farkı, düzenleyicisinin Ergenekonculardan çok hükümet olmasıydı. Bu amaçla Azerbaycan’la yeni bir siyasi strateji kurulduğu bile söylenebilir. Bu stratejinin, Ermeni Tehciri’nin 100. yıldönümü olan 2015 yaklaşırken, buna karşı bir ittifak arayışı olduğu yorumu da yapılabilir.

Üç yıllık süre içinde birçok ülkenin meclisinden ‘Ermeni Soykırımı’ kararlarının çıkacağı ve “Soykırım yoktur” direnişinin giderek daha fazla tecrit olacağı bir döneme doğru ilerlerken, Türkiye Azerbaycan’la ittifak yaparak bu dalgaya karşı koymayı mı düşünüyor?

Taksim Meydanı’nda görüldüğü gibi, bu ısrarın ancak ırkçılarla ve aşırı militan kesimlerle birlikte yürütülebileceği anlaşılıyor. Bütün bunlar, içeride ve dışarıda ‘milliyetçi’, ‘içe kapanmacı’ bir tercihi de elbette daha yoğun şekilde beraberinde getirebilir.

“Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz” pankartı, sıradan ve marjinal bir ırkçılık olarak görülemez. Orada atılan sloganlar da münferit değil. Bu eğilimi küçümsemek yerine ciddiye almak gerekir.

Başbakan Erdoğan kitleler üzerinde etkili bir lider. Eğer sıradan ırkçılığı görmezden gelen bir tutum içine giriyorsa, bu tehlikelidir. İdris Naim Şahin gibi, artık ‘insan hakları’ ile sorunlu olduğu açıklık kazanmış bir bakanla bu süreci yürütmeyi seçmek de bir eğilimi yansıtıyor.

Her alanda İttihatçılığı eleştiren ve kötülüğün kaynağı olarak gösteren bir siyasi partinin, İttihatçıların gerçekleştirdiği insanlıkdışı bir katliamı, başka katliamları öne çıkararak göğüslemeyi düşünmesi garip değil mi?

Hocalı’dan yola çıkarak Ermenileri hedef haline getirilen dil, ırkçı ve bölücü bir dildir. Bu dil Ergenekon’un dilidir.

Mitingdeki ‘hükümet eli’ eğer anlık bir tercihi ifade etmiyorsa, yeni bir siyaset stratejisinin işaretlerini veriyor olabilir.

Dünyada tartışılması mümkün olmayan 1915’i, Hocalı Katliamı ile dengelemeye çalışmak, acıları yarıştırmaya kalkmak da inandırıcı değil.

1915 bu ülkenin ortak bir acısı olarak anılmalı. İşte o zaman, gerçek demokrasiye uygun bir insani tutumun zemini oluşur.

Çok zor değil. Aslolan vicdandır.