Dünyanın gündeminde Suriye var gibi gözükse de, esas anlaşmazlık konusunun yeni bir sistem kurmak isteyen güçler arasındaki mücadele olduğu söylenebilir. Bir yandan halkların daha özgür yaşam için savaştıklarına tanıklık ediliyor, öte yandan bu özgürlük hallerinin nasıl düzenleneceği konusuna kendilerinin dışındaki oyuncular da katılıyor.
Avrupa, Yunanistan’ın kurtarılmasıyla bağlantılı olarak AB’yi kurtarmaya çalışıyor ve bu arada Almanya’nın kurtarıcı rolünün liderliğe dönüşmesini izliyor. Almanya, AB’yi kurtarmanın siyasal kazancını ileride kullanmayı beklerken, ekonomik maliyetini de Rusya ve Çin ile kurduğu yeni ilişkilerle azaltmayı umuyor. Ancak sorun şu ki, şu sıralar Rusya ve Çin ile ABD’nin arası pek iyi değil ve Obama ABD’si, Almanya liderliğindeki AB’nin kendi kanatları altında konumlanmasını bekliyor.
AB ekonomisini kurtarırken ABD’nin rakiplerine avantaj sağlayacak girişimler yerine ABD’nin gösterdiği kaynakları kullanmasını bekleyen Obama, durumu ‘ABD ekonomisinin düzelmesi eşittir AB ekonomisinin düzelmesi’ olarak ifade ediyor.
Almanya’nın Rusya-Çin yönelimi, ABD ile Çin arasındaki rekabeti kızıştırırken, Rusya ile işbirliği ihtimallerini azaltıyor; zira ABD’nin birinci tercihi kendi derdine düşmüş AB yerine Rusya ile yakınlaşarak küresel sistemde istikrar yaratmaktı. Almanya’nın bu işbirliğinin tam ortasına konuşlanması, umulan ittifakın gerginliğe dönüşmesine yol açtı.
Gerginliğin özeti, Rusya’nın Ortadoğu ve Uzakdoğu’daki hareket alanlarının ABD tarafından daraltılması ve ABD-Rusya ittifakı için bu durumun bir tür şantaj olarak kullanılması. Tabii, sürecin NATO füze savunma sistemiyle de desteklendiği hatırlatılmalı. Rusya’nın Ortadoğu-Uzakdoğu bölgesindeki etkisinin sınırı İran’dan, Avrupa’daki etkisinin sınırı ise Ukrayna’dan geçiyor. Dolayısıyla “Ukrayna’da neden Batı yanlısı başbakan hapiste?” diye sormaya gerek kalmıyor. Rusya batı hattını garanti altına almaya uğraşırken en büyük desteği Almanya’dan alıyor, ancak aynı Almanya ABD’yi karşısına almak da istemiyor ve giderek radikal bir tercihe zorlanıyor.
Ancak Ortadoğu-Uzakdoğu hattı daha karmaşık ve bu kaotik yapıdaki en kilit iki oyuncu İran ile İsrail.
İsrail, her ne kadar ABD’nin politikalarını zora sokan bir oyuncu olsa da hâlâ ABD’nin bölgedeki varlığını, İran da Rusya’yı endişelendiren işler yapmasına rağmen hâlâ Ortadoğu’ya açılan kapıyı ifade ediyor. Bugün İran ile İsrail’in savaş eşiğinde dolaştıkları düşünülürse, mücadelenin şiddetini anlamak daha kolay olabilir. Ancak savaşın, ABD ile Rusya’yı, istemedikleri oranda karşı karşıya getirme ihtimali bulunuyor; dolayısıyla savaşın bir ihtimal olarak kalması, savaş olmasından daha makbul bulunuyor.
İran-İsrail savaşı ihtimali, çevredeki tüm ülkeleri tercih yapmaya zorlar. Azerbaycan ve Ermenistan Rusya-İran ekseninde mi yer alırlar, Irak bütün olarak ABD’yi mi destekler, Türkiye İran karşısında pozisyon alabilir mi soruları, tam da bu seçim aşamasına işaret ediyor. Çevredeki ülkeler karar veremedikçe, onların kararlarını hızlandıracak ve aynı oranda da yönlendirecek bazı gelişmeler oluyor; bu da Suriye sorunsalı olarak ifade bulabilir. Rusya-İran Esad rejimini desteklerken, ABD-Türkiye muhalefeti destekliyor ve dolayısıyla, bu iki kesim birbirine zıt biçimde konumlanıyor.
Türkiye bu tür bir saflaşmadan zarar göreceği için ABD’nin diğer müttefiki İsrail’den uzak, Rusya’nın müttefiki İran’a da yakın durmaya çalışıyor ya da çalışıyordu. Ancak ‘MİT olayı’ gibi olaylara bir bütün olarak bakıldığında, Türkiye’nin tercih yapmaya fazlasıyla zorlandığı ve direndiği her durumda, yaşayacağı iç sorunların artacağı söylenebilir.