Yemekte Dışişleri’nden arkadaşlar da var, sohbet arasında biri “Fransa’da ‘Soykırım olmamıştır’ demek suçtur, ama bizde ‘Olmuştur’ demek suç değil” diyerek ülkemizi yüceltti.
Arkadaşım hariciyecilerle tartışmayacağım bir konu varsa, Ermeni meselesidir. Çünkü hem masum meslektaşlarını ASALA’ya kurban vermişlerdir, hem de Dışişleri mensuplarının ‘Bekçi Psikolojisi’ (watchdog psychology) ancak TSK’dan rekabet kabul eder. Ama yine dayanamadım: “Yanlış. Şu anda yargılanan var. İkincisi, bunu suç sayan özel maddeye bizde gerek yok, çünkü ilgisiz maddeler fazlasıyla yetiyor.”
TCK olmazsa, TBK verelim
Güzel bir yemekte lafın uzaması tatsızlığını göze alsan, söyleyecek şey çok. Mesela Taha Akyol’un Hürriyet’te (23.12.11) “Son iki yılın kayıtlarını araştırdım: Türkiye’de 1915 olaylarına ‘soykırım’ diyen hiç kimseye mahkûmiyet verilmemiştir! Böyle bir soruşturma ve kovuşturma da yoktur!” deyişi gerçekten ‘fazla zekice’ ve dolayısıyla biraz ayıpça. Çünkü:
1) Mart 2011’de, Nobel’li tek Türkiyeli Orhan Pamuk, “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük” sözleri yüzünden, Ergenekon sanığı Kemal Kerinçsiz de dahil altı kişiye tazminat ödemeye mahkûm edildi. Çünkü Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “Her Türk vatandaşının Pamuk’a dava açma hakkı vardır” demişti. Demek ki “Soykırım olmuştur”u cezalandırmak için özel bir maddenin varlığı şart değil. Yargı, buluyor ve uyguluyor. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi buldu ve uyguladı: T. Borçlar Kanunu’nun (TBK) haksız fiili düzenleyen 41-49. maddeleri! Daha önce de yazdım, Fransa’da Prof. Lewis’i “Soykırım değildir” dediği için cezalandıran hükmün tıpkısının aynısı!
Sonra, Temel Demirer var. “Hrant Dink Ermeni olduğu için değil, soykırımı tanıdığı için katledildi” demek yüzünden halen iki yıl hapis talebiyle yargılanıyor. İddianamesinde aynen “Resmî Türk görüşüne aykırı olarak Ermeni soykırımından söz ettiği...” ibaresi geçiyor. Suçlama maddesi: Meşhur TCK 301 ve 216. Aynı şekilde, “Soykırım olmuştur”u cezalandıran özel bir madde olmadığı için, Türk Yargısı buldu ve uyguladı. Nitekim, Ekim 2004’te Azınlık Raporu çıktığında, Basın Savcısı Nadi Türkdoğan, iddianamesinde ben ve Prof. Kaboğlu için de bu 301’i ve ‘kin ve nefret yayma’yı cezalandıran 216’yı kullanmıştı.
2) ‘Son iki yıl’dan öncesi? Hazırlıkları sona yaklaşan Türk Dış Politikası - Cilt III’te, Fethiye Çetin ‘İnsan Hakları Konusu’ bölümünde yazıyor: “Suç tarihi: 21.07.2006. Hrant Dink’in Reuters ajansına yaptığı soykırım açıklaması üzerine Hrant Dink, Arat Dink ve Sarkis Seropyan’a ‘Türklüğe hakaret’ten (TCK Md. 301) dava açıldı. Birer yıl hapisle sonuçlandı”.
Devam edelim: Ragıp Zarakolu, George Jerjian’ın ‘Gerçek Bizi Özgür Kılacak’ adlı kitabını (2004) yayımladığı için Haziran 2008’de beş aya çarptırıldı.
3) Dava açılıp mahkûmiyet verilmeyenleri buraya almadım. Ama, “Kimseye mahkûmiyet verilmemiştir” ne demek allahaşkına? Bir ülkede insanları yargı terörüyle yıldırmak için mahkûm etmek şart mıdır? Dava açarak yıllar boyu mahkemelerde süründürmek yetmez mi? Hatta kapınıza tebligat için bir polis gelse, bu sizi yeterince germez mi? Zarakolu bu kitabı 2004’te yayımlamış, 2008’de mahkûm olmuş. Beraat etseydi, bu dört yıllık ıstırap vatandaşa yeterli zulüm sayılmayacak mıydı?
Dava açmak ve Nefret Söylemi
Bu durumda, Türk Yargısı’nın tutumu Türkiye için katmer katmer kambur demek:
Birinci katmer: Madem, yemekteki arkadaşın söylediği gibi “Soykırımdan bahsetmek suç değildir”, öyleyse ceza da olamaz. Ama bal gibi vardır. Demek ki ceza hukukunun “Suçsuz ceza olmaz” diyen temel ilkesi Türkiye’de geçersizdir. Bu durumda, mahkemeye verilen veya mahkûm edilen vatandaş için, bu, bir nefret söylemine, yani ‘ırk, dil, din, renk, cinsiyet, vs. önyargısından kaynaklanan söz veya eylem’e hedef olmaktan başka nedir? Hemen izah edeyim:
301’den mahkûm edilen Hrant, 14.10.2005’te bir açıklama yaptı: “Türklüğe hakaret suçlaması benim gözümde bir ırkçılık isnadıdır. Karar kesinleşirse kimsenin yüzüne bakamam.” Savcılık, bu açıklamanın çıktığı Agos’a ve çalışanları H. Dink, A. Dink, S. Seropyan ve A. Engin’e ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ten dava açtı. Oysa açıklama istisnasız tüm basında çarşaf çarşaf çıkmıştı; dava sadece Agos’a açıldı. İzahat yeter mi?
İkinci katmer: Madem suçlamak için TCK 216 kullanılmaktadır, o zaman bakın bu madde ne diyor: “(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Yani, Yasama’nın nefret suçunu cezalandırmak için getirdiği bu madde, Türk Yargısı tarafından, olmayan suçu cezalandırmak için kullanılmaktadır. Bu, ‘Ermeni’ deyince nefretlerin kabarması değil de nedir?
Üçüncü kambur: Madem 301 ‘Türk Milleti’ni aşağılamayı cezalandırmaktadır ve madem “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” (Anayasa md. 66), eski İçişleri Bakanı Meral Akşener “Ermeni dölü” diyerek hem Kürtlere hem Ermenilere küfür ettiğinde niye Türk Yargısı kılını kıpırdatmamıştır? Bu tutumu Ermenilere ve Kürtlere nefret söylemi değil midir?
Nefret Suçu yasası geliyor ama...
53 kurum bir araya geldi, sivil toplum yasa hazırlıyor. İşlenen bir suç, eğer ırk, dil, din, cinsiyet vs. önyargıları yüzünden işlenmişse, bu ağırlaştırıcı sebep sayılacak. Türkiye, ilk defa, medeni bir ülkeye layık bir Nefret Suçu yasasına sahip olacak.
Olacak da, Türk Yargısı hakkında son günlerden bir haber: “Kayseri’de oynanan basketbol maçında, İsrail’i protesto ettikleri ve ‘Kahrolsun İsrail’ sloganı attıkları gerekçesiyle haklarında dava açılan 30 kişi, ilk duruşmada beraat etti. Mahkeme, kararında, ‘Kahrolsun kelimesi hakaret değil beddua, İsrail ise bir devlettir. Suç değil’ dedi.” (M. Duran, Taraf, 28.01.12)
(not: ‘Temel Milli Yararlara Karşı Hareket’i 3 ila 10 yılla cezalandıran TCK 305’in gerekçesinde verilen örnekten hiç bahsetmedim bile: “Ermenilerin soykırıma uğradıklarının basın ve yayın yoluyla propagandasının yapılması, gibi.”)