Suçlu devletse, mağdurun hakkı yok

Mağdur haklarının korunmasına yönelik ilk somut adım atılıyor. Mağdur Hakları Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan tasarı kabul edilirse, suçtan zarar gören mağdurlar için destek ve tazminat mekanizmasının önü açılacak. Fakat devlet eliyle işlenmiş suçların mağdurları için yeni bir şey söylemeyen tasarı, bu açıdan, uluslararası insani hukuk normlarının gerisinde kalıyor.

Avukat Işık, işkence, yargısız infaz ve zorla kaybetme gibi ağır insan hakkı ihlallerinde yaşanan en büyük hak kaybının zamanaşımı sürelerinden kaynaklandığını belirtiyor

GOZDE KAZAZ
gozdekazaz@agos.com.tr

Adalet Bakanlığı bünyesinde 2013 yılında kurulan Mağdur Hakları Daire Başkanlığı, suç mağdurlarına yönelik hazırladığı tasarıda son aşamaya geldi. Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanlığı, TBMM ve İngiltere Büyükelçiliği ile birlikte düzenlenen “Uluslararası Mağdur Hakları” sempozyumunda yapılan açıklamaya göre, mağdurlara devlet bütçesinden ya da fonlardan maddi tazminat verilmesi, işyerlerinde mağdurlara da iş kontenjanı ayrılması ve mağduru bilgilendirme hakkı gibi pek çok düzenleme öngörülüyor. Ayrıca, mağdurun, suç failinden özür dilemesini isteme hakkı, mağdurlar ve aile üyelerinin tanıklık ve sorgulamalar sırasında sindirme ve misillemelere karşı korunma hakkı tasarıda yer alacak.

Avrupa Parlamentosu ve Konseyi’nin “2012/29 EU” sayılı direktifi temel alınarak hazırlanan tasarı, Mağdur Hakları Daire Başkanı Muhittin Özdemir’in aktardığı kadarıyla, siyasi iradeden onay bekliyor. Uluslararası mevzuat çerçevesinde, ihtiyaçlar doğrultusunda bir tasarı hazırladıklarını aktaran Özdemir, temel amaçları arasında mağdurun bilgilendirme hakkı olduğunu belirtiyor.

‘Tasarı yetersiz’

Zorla kaybetme ve cezasızlık konularıyla ilgili çalışma yürüten Hafıza Merkezi’nin Hukuk Proje Koordinatörü avukat Serap Işık’a göre, söz konusu tasarı ilk olması açısından önemli; fakat yetersiz: “Tasarının hazırlığında temel alınan 29 sayılı direktif, adli yardım, soruşturma ve kovuşturma sırasında katlanılan masrafların karşılanması, çeviri, tazminat gibi hakların yanı sıra, anlama ve anlaşılma hakkı, bilgiye erişim hakkı ve onarıcı adalet hizmetlerini de içeriyor. Bu hizmetlerin verilecek olması, kuşkusuz Türkiye’de ağır insan hakları mağdurları için umut verici bir gelişme olabilir.” Öte yandan, uluslararası insani hukukta, devlet dışı aktörlerin yanı sıra, kamu görevi üstlenen aktörlerin suç teşkil eden eylemlerinden zarar gören bireylerin de mağdur olarak nitelendirilmesine rağmen, Mağdur Hakları Daire Başkanlığı'nın verdiği bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla tasarıda bununla ilgili bir tanımlama bulunmuyor. 

Üstelik, tasarının maddi tazminatı düzenlerken, manevi tazmin konseptine ve “suçtan zarar gören” kavramına yer vermiyor oluşu, devletin yarattığı mağduriyetlerin dikkate alınmadığının göstergesi: “Ağır insan hakları ihlallerinde mağdurlarının en belirgin talepleri kabul, özür, iade-i itibar, hakikati bilme, anma ve hafızalaştırma... Bu talepler kapsam dışında bırakılarak hazırlanan bir yasa, devletin yarattığı mağduriyetler konusunda yeni bir şey söyleyemez.”

Zaman aşımı

Işık, işkence, yargısız infaz ve zorla kaybetme gibi ağır insan hakkı ihlallerinde yaşanan en büyük hak kaybının ise zamanaşımı sürelerinden kaynaklandığını belirtiyor. Yargı önüne getirilen az sayıda fail, kasten öldürme suçu ile yargılanıyor ve 20 yıllık zaman aşımı süresi dolduğunda da dosya kovuşturmaya yer olmadığına karar verilerek, zamanaşımı sebebiyle kapatılıyor. Yani, zorla kaybetme suçunun iç hukukta yer almaması, sorunun başlıca kaynağı haline geliyor.

Söz konusu tasarı kabul edilirse, suçtan zarar gören çocuklar ve cinsel suç mağdurları başta olmak üzere, suç mağduriyetinin giderilmesi için yeni adımlar atılmış olacak. Fakat, görünen o ki, BM’nin “Herkesin Zorla Kaybetmelere Karşı Korunması Hakkında Uluslararası Sözleşmesi”ni imzalamamış olan Türkiye’de, devlet eliyle işlenen suçlar suç sayılmadığı gibi, mağdurları da haklarını elde edemeyecek.

Kategoriler

Güncel Gündem