Gönül İşleri ve Urfalıyım Ezelden dizileri, konuları ve yayınlandıkları kanallar farklı olmasına rağmen ortak bir söylemi paylaşıyorlar. İki dizide de yayınlandıkları hafta kadın tacizi sahneleri yer aldı ve bu sahneler bana bu yazıya başlık atmamı yaratan şekilde verildi: kurtaran erkek, kurtulan erkek, suçlanan kadın.
ESRA GEDİK
esragedik.34@gmail.com
Türkiye’de en önemli konularından biri hiç kuşkusuz kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet. Gün geçmiyor ki ülkenin bir yerinde kadınlar sokak ortasında, işyerlerinde, evlerinde öldürülmesin. Bianet’in çeşitli haber merkezleri ve gazetelerden derlediği erkek şiddeti raporuna göre 2014’ün ilk dokuz ayında erkekler 207 kadın öldürdü; 78 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti; 464 kadına şiddet uyguladı; 89 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu.
Hacettepe Üniversitesi Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları’nın 2014 yılında hazırladığı bildiriye göre kadına yönelik şiddet şekillerini dörde ayırabiliriz: fiziksel şiddet (tokat atma, tekmeleme, sürükleme, dövme, vb.), cinsel şiddet (zorla cinsel ilişkiye girme, vb.), duygusal şiddet (hakaret, küfür, aşağılama, vb.) ve ekonomik şiddet (kadının gelirinin elinden alınması, çalışmasına izin vermemek, işten ayrılmaya zorlamak, vb.). Bahsi geçen bu şiddet biçimlerini pek çok kadın gündelik hayatında, ya kendi hayatındaki ya da toplumdaki diğer erkekler nedeniyle deneyimler. Çoğu zaman utanç, korku ya da suçluluk hissettikleri için şikâyette bulunmazlar ya da bu konuda ne yapacaklarını bilmezler. Şikayette bulunan ve hakkını arayan kadınların çoğu, şikayet sonrası toplum ya da çevresindeki insanlar tarafından (kadın ya da erkek) şiddet görmeye ve suçlanmaya devam eder. Son zamanlarda görülen davaların sonuçlarına baktığımızda da ceza alan çok az erkek olduğunu görürüz.
Esas oğlandan ‘kahraman’ yaratan taciz
Erkeklerin cezasızlığına izin veren ataerkil kültürü yaratan ve normalleştiren unsurlardan biri de televizyon programları. Bunun bir örneği Seda Sayan Show’a eski karılarını öldürmüş bir adamın kahkahalar içerisinde “konuk” edilmesidir. Bu program ve sonrasında yaşananlar ayrı bir yazının konusu olur. Ancak ben bu yazıda geçen hafta yayınlanmaya başlayan iki dizide karşılaştığım iki sahneyi incelemek istiyorum: Gönül İşleri ve Urfalıyım Ezelden.
Bu iki dizi konuları ve yayınlandıkları kanallar farklı olmasına rağmen ortak bir söylemi paylaşıyorlar. İki dizide de yayınlandıkları hafta kadın tacizi sahneleri yer aldı ve bu sahneler bana bu yazıya başlık atmamı yaratan şekilde verildi: kurtaran erkek, kurtulan erkek, suçlanan kadın.
Televizyon dizilerinde taciz, tecavüz ve hamilelik olayları hikayeye hareket getirmek, hikayenin yönünü değiştirmek ya da esas oğlandan bir kahraman yaratmak için kullanılan olaylardır. Pek az dizi bu sahnelere eleştirel yaklaşır ve aynı zamanda kadınların deneyimlediklerini ekrana yansıtır. Yukarıda bahsettiğim diziler ise var olan ataerkil söylemleri yeniden üretmişlerdir: kadınlar korunmaya muhtaçtır, kadınlar tek başlarına iş aramamalı, sokağa çıkmamalıdır; kadınların her daim bir sahibi vardır ve namusları kurtulduysa gerisi teferruattır.
Gönül İşleri’nin bu hafta yayınlanan ikinci bölümünde Sinem Kobal tarafından canlandırılan Sevda karakteri sevgilisi ile kavga etmiştir. Sevgilisi Tibet, Sevda ve annesi arasında kalmıştır ve bir türlü Sevda’nın yanına gidip konuşamamaktadır. Sevda, Tibet ile konuşmanın yollarını arar, akşam geç saatlerde bir partide olacağını öğrenir ve “tek başına” partiye gider. Tibet Sevda’yı bir odaya sürükler ve orada zorla cinsel ilişkiye girmeye çalışır. Tam bu sırada Sevda’nın ablasının yanında çalışan Bedir gelir ve “sen bu kızı sahipsiz mi sandın?” diyerek Tibet’i döver, kızı kucaklar ve kurtarır. Bu sahne ve sonrasında Sevda’nın Tibet’ten şikayetçi olmaması bize ne anlatır? Birincisi kadınlar gece geç saatlerde yanlarında erkek olmadan sokağa çıkıyorsa kesin başına kötü bir şey gelir. İkincisi, kadının bedeni, cinselliği ve namusu bir erkek tarafından korunmalı, sahip çıkılmalıdır, aksi takdirde sahipsiz kadınların başına taciz, tecavüz gibi olaylar gelmesi olasıdır. Son olarak da Sevda gibi, bir erkek tarafından namusunuz kurtulduysa dönüp de sizi bu duruma sokan erkeği şikâyet etmenize gerek yoktur çünkü siz de suçlusunuzdur, millet sizin hakkınızda dedikodu yapar, aileniz sizin hakkınızda ne düşünür, ailenizin adını çıkarmamak lazım.. Sizi koruyan başka bir erkek varken, size tecavüz etmeye çalışan erkek bir daha size zarar veremez. İşte sorun tam da buradadır. ‘Erkektir yapar’ anlayışı çerçevesinde hakkında şikayette bulunulmayan erkek bunu başka kadınlara yapmaya devam edebilir. Dahası yaptığının yanlış olduğunun bile farkında olmayabilir. Bu sahnede sunulan şey kadınları sessizleştirmek ve izole etmekten öteye gitmez. Özetle erkekler kurtulur, suçu ve suçluluğu kadın yaşar.
Aynı şekilde Urfalıyım Ezelden dizisinin ilk bölümünde iş arayan bir kadın, bir plak dükkanına iş görüşmesine gider. Patron karşısında genç bir kadını görünce niyeti değişir ve kadını dükkanda sıkıştırmaya, taciz etmeye başlar. O sırada bağrış çağrışa yan dükkandaki delikanlı erkekler gelir ve kızı himayelerine alırlar. Yine tacize uğrayan kadın dükkan sahibinden şikayetçi olmaz çünkü kurtarılmış ve başka erkelerin himayesine alınmıştır.
Bu iki sahne de bize var olan erkek şiddetini normalmiş gibi gösterir. Suçlu olan bu normal olan şeylerden bihaber olan kadınlardır. Dikkat etmemişler, kendilerini buna göre ayarlamamışlardır; gece tek başına dışarı çıkmışlar, bir erkekle yalnız kalmışlar, evde oturmak yerine iş aramışlardır. Bu sahnelerin böyle verilmesi var olan söylemi daha da derinleştirir. Kadınlar kendi davranışlarını, hayatlarını, hayat tarzlarını, giyimlerini kontrol etmelidir. Ancak erkek istediğini istediği gibi yapmakta özgürdür. Başka bir deyişle, erkeklere sınırsız özgürlük tanınırken, erkekliğin (delikanlı ya da değil) içerisinde bahsi geçen durumlar normal iken, kadınlar taciz, tecavüze uğramamak için kendi özgürlüklerini sınırlamalıdırlar ve toplumdaki ahlak kurallarına göre hayatlarını düzenlemelidirler. Bedenleri, cinsellikleri ve namusları bir erkeğin kontrolünde ise eğer “rahat” bir yaşam sürebilirler, yine o erkeğin çizdiği kurallar çerçevesinde.
Sosyal medyada dolanan o güzel pankartta da dediği gibi “bana nasıl giyineceğimi öğretme, oğluna tecavüz etmemesi gerektiğini öğret!” Bu nedenle dizilerde erkeklerden kahraman yaratmak için var olan söylemler kullanılarak, kadınların deneyimleri göz ardı edilmemeli ve yayınlanan programlar ile terbiye edilmemelidir. Yerleşmiş kalıpları, söylemleri yıkmak atomu parçalamaktan daha zorken, kadınların hayatını daha da güçleştiren bu tarz sahnelerle dizilerin hikâyelerinin geliştirilmesi, bizzat kadın cinayetlerinde o tetiği çekmeseniz de, o tetiğin çekilmesine ortam yaratan, sebep veren ataerkil ve cinsiyetçi söylemlerin ve toplumsal cinsiyet algılarının canlı tutulmasına neden olur. Dizilerde ve fimlerde tazic ve tecavüz sahneleri gösterilmesin demiyorum. Ancak bu sahnelerin daha eleştirel çekilmesi ve cinsel şiddetin kadınların yaşadıkları açısından yansıtılması, en azından bu durumla karşılaşmış kadınların sessizleşmek yerine ses çıkarmayı denemelerine bir şans verebilir.