Sovyetler döneminde kimsenin aklına gelmeyen “Yarınım ne olacak?” sorusu, iş hayatının değişen temposu, gelişmemiş kapitalist düzenin üzerine eklenen farklı siyasi ve ekonomik sorunlar, Ermenistanlıları zorluyor. Gündelik sorumluluklar, 30 yıl önceki kadar “dertsiz” bayram kutlamalarına izin vermiyor.
ALİNE OZİNİAN
Yerevan’ın doğum günü ilk kez 1968 yılında kutlandı. O yıl, şehrin tarihinin 2750. yıldönümüydü. O gün için özel olarak Cumhuriyet Meydanı’na 2750 fiskiyesi olan bir havuz yapıldı. O günden bu yana her yıl 12 Ekim’de Ermenistan’ın başkenti Yerevan’ın şehir ilan edilişinin yıldönümü, halk dilindeki adıyla “Yerevan’ın doğum günü” kutlanıyor. Ancak ağız birliği yapmışçasına herkes, “Yerevan-Erepuni bayramı”nın Sovyetler Birliği döneminde daha özel bir anlam taşıdığını anlatıyor. Türkiye’ye has “nerede o eski bayramlar” nostaljisinden öte, eski günleri özlemek için insanların haklı sebepleri var aslında.
Bu yıl Yerevan’ın 2796. yılı kutlama törenleri için ayrılan 400 bin dolarlık bütçe, bu bayramı halkın burnundan getirmek için başlı başına bir sebep oldu. Belediye’nin organizatörlüğünde yapılan iki günlük törenler arasındaki folklor gösterileri, spor ve satranç müsabakaları, fotoğraf sergileri, açık hava etkinlik ve konserleri, ip cambazı gösterileri, çocuklara özel organizasyonlar, 2796 metrelik maraton ve 2796 yardıma muhtaç aileye yardım organizasyonlarına katılım çok az oldu. Bütün pompalamalara rağmen şehirde bir bayram havası esemedi.
Hedef Sarkisyan’ın istifası
Yerevan-Erepuni kutlamlarından bir gün önce ülkenin gündemi oldukça kabarıktı. Ermenistan’da “Sen benim halimden bihabersin!” anlamını taşıyan bir söz vardır: “Benim kara gönlüm, senin pembe eteğin”. Deyim yerindeyse tüm bu kutlamalarda meydanlara taşan insanlar da bu hissi uyandırdı.
Yaklaşık bir ay önceden başlayarak, Ermenistan’ın Abovyan ve Gümrü gibi 6 büyük bölgesinde katılımın yüksek olduğu mitingler yapıldı. Parti temsilcileri tüm halkın 10 Ekim’de Yerevan’daki büyük mitinge çağırdı. Opera Meydanı’nda, muhalefet partileri liderleri Levon Ter-Petrosyan, Raffi Hovhanisyan ve Gagik Dzarukyan’ın da katılacağı dev bir eylem yapılması amaçlanıyordu.
Gerçekten de, verilen sözler tutuldu ve hem parti başkanları hem de sayıları 40 bini bulan gösterici Özgürlük Meydan’ında toplandı. İstedikleri tek şey, hile karışmış bir seçimle iş başına geldiğini düşündükleri Serj Sarkisyan’ın istifasıydı. Bu miting Türkiye ve uluslararası basında aynı gün imzalanan, Rusya, Belarus ve Kazakistan’ın hali hazırda üye olduğu Avrasya Gümrük Birliği’ne Ermenistan da dâhil olduğunu kesinleştiren anlaşmaya karşı bir gösteri gibi yansıdıysa da, bunda hiçbir gerçeklik payı yoktu.
Anlaşmaya göre 1 Ocak 2015’te faaliyete başlayacak ve üye ülkeler arasında ekonomik entegrasyona yönelecek birliğe Ermenistan üye olmuştu bile. Son araştırmalara ve anketlere göre Ermenistan halkının büyük çoğunluğu, kendi terimi ile “Rus Birliği’ne” sıcak bakıyor. Bunun için temel gerekçeleri de güvenlik zaafiyeti. Kaba tabirle: “Bir tarafımız Türkiye, diğeri Azerbaycan, bizi korusa korusa Ruslar korur.”
Halk dışında ülkenin üç ana muhalefet partisi ve hatta Taşnaklar da AEB yerine Avrupa Birliği’ne yaklaşmanın siyasi ve ekonomik kazanç getirebileceğini şu anki şartlar altında inandırıcı bulmuyor.
90’lara özlem
Resmi, dini, hatta ailevi özel günler 90’larda farklı kutlanıyordu Yerevan’da. Coşku ile, iyi günlerin geleceği ümidi ile, “Hadi biraz daha sıkalım dişimizi” düşünceleriyle, aza kanaat ederek, bazen borçla ama mutlulukla kutlanıyordu. Seneler geçip, hiçbir şeyin yoluna girmemesi, ekonomik darboğaz, işsizlik ve kaçınılmaz olarak dış göç, artık insanları durağan bir kötümserliğe mecbur etmiş durumda.
Sovyet döneminde en sevilen bayramın Yerevan-Erepuni olduğunu söyleyen gazeteci Lusine Hovhanisyan, diğer resmi kutlamalar gibi sıkıcı ve ideolojik olmadığı için aylarca bu bayramı beklediklerini anlatırken hüzünleniyor: “Aslında o yıllarda şehrin ne kadar eski olduğundan ya da tarihinden bahsedilmiyordu, belki kitaplarda okumuş, müzelerde bir şeyler görmüştük, ama daha güzeldi o zaman, Sovyet ile ilgisi yoktu, şehrin günüydü. Okulda dans gösterileri düzenliyorduk, ana caddelerde dans ediyorduk. Cebimizdeki para o gün sokakta eğlenmeye yetiyordu. Mutluyduk…”
“Yerevan-Erepuni” günü, pembe düf taşından yapılmış binalarla bezenmiş şehrin tüm sokaklarının sabahın ilk ışıkları ile yıkayan “çır-dzan” yani “su-püskürten” araçlar ile yıkanması herkesin en unutamadığı anılardan. Tam o gün bindiğim taksi şoförü de gözleri parlayarak aynı anekdotu anlatınca, Yerevan Belediyesi’nin sokakları aynı saatte yıkayacağını hatırlattım. Yılların emekçisi sinirlendi: “Bırak yahu! Hep para aklamak için. Ne kadar çok para harcamışlar biliyor musun! O parayla faydalı bir şeyler yapsalardı… Yok… Numara bunlar…”
Sovyetler döneminde kimsenin aklına gelmeyen “Yarınım ne olacak?” sorusu, iş hayatının değişen temposu, kısacası, gelişmemiş kapitalist düzenin üzerine eklenen farklı siyasi ve ekonomik sorunlar, Ermenistanlıları oldukça zorluyor. Gündelik sorumluluklar, 30 yıl önceki kadar “dertsiz” bayram kutlamalarına izin vermiyor.
Geçen hafta bayram havası yoktu Yerevan’da… Aksine, böyle günlerde daha da yükselen hoşnutsuzluk vardı. Belediye’nin organize ettiği bayrak ve balonları mutluluk ile alan küçük çocuklarını dolaştıran ebeveynlerin yüzlerindeki ifade çocuklardan çok farklıydı. Bir gün önce hükümete, “Yeter artık, gidin, halkı rahat bırakın!” denen meydanda, hiçbir şey olmamışçasına yürüyebilmek hiç de kolay değildi.