Saflar farklı dertler ortak

Hayatını kaybeden asker ve gerilla aileleriyle görüşen akademisyen Burcu Şentürk, sanılanın aksine, iki grup arasında pek çok ortak nokta olduğunu söylüyor. Şentürk’e göre, aileler birbirini düşman olarak görmüyor.

 

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Kürt sorununda çatışmalı ortamın sancılarını en ağır şekilde yaşayan ‘iki karşı tarafın’ ailelerinin hikâyeleri, akademik bir çalışmada bir araya getirildi. İngiltere York Üniversitesi doktora öğrencisi Burcu Şentürk, ‘Barışı Beklerken’ isimli yüksek lisans çalışması için oğlunu askerde veya dağda kaybeden ailelerle görüştü. Araştırmada, çocuklarını çatışmalarda yitiren Türk ve Kürt ailelerin birbirilerini düşman olarak görmedikleri, pek çok ortak algıyı paylaştıkları dikkat çekiyor.

Burcu Şentürk, asker ve gerilla aileleri ile yüz yüze görüşmeler yaptı. Geçtiğimiz hafta TBMM İnsan Hakları Komisyonu Alt Komisyon milletvekillerine bilgi de veren Şentürk, araştırma sonuçlarına ilişkin olarak Agos’a konuştu.

Türkiye’nin gündemindeki hassas bir mesele üzerine zorlu bir çalışmaya başladığını ancak olumsuz tepkilerle karşılaşmadığın belirten Şentürk, araştırmasında her iki kesimin de kendisini kolayca kabul etmesinin beklemediği bir durum olduğunu ve barışa dair umutlarını artırdığını söyledi.

‘Etnik savaş olarak görmüyorlar’

Şentürk, ailelerin çoğunlukla çok zıt siyasi görüşleri savunsalar da, birbirlerini düşman olarak görmediklerini belirtiyor: “Bunun somut sebepleri var. Örneğin aileler ‘karşı tarafın’ da mutlaka canının yandığını, aile bireylerinin kaybıyla derin bir üzüntü ve keder yaşamasının kaçınılmaz olacağını söylüyorlar. Tam da bu noktada doğrudan belirtmeseler de ‘ama onlar da anne’, ‘ama onların da çocukları gitmiş’ gibi ifadelerle bir tür empati geliştirdiklerini söyleyebiliriz.”

Şentürk’ün bir başka önemli bulgusu da, ailelerin sorunu bir Kürt-Türk etnik savaşı olarak görmediklerini gösteriyor: “Asker aileleri üzerine basa basa şunları söylüyorlar, ‘Şehitlerimizin içinde Kürtler de var, bizim Kürt arkadaşlarımız, gelinlerimiz, damatlarımız, komşularımız var.’ Öte yandan, PKK mensuplarının aileleri ise ‘Bu çatışma Türklerle-Kürtler arasında değil, böyle dersek asıl ayrımcılığı biz yapmış oluruz’ diyor. Ailelerin bu sorunu etnik bir çatışma olarak algılamamaları, Türkiye’de ‘beraber yaşayabilmenin’ somut zeminini gösteriyor bize.”

Asker ailelerinin hayatlarında çocuklarının askerliğinin, onlar çatışmalı bir bölgeye tayin edilene kadar önemli bir gündem olmadığını belirten Şentürk, çocuklarını kaybetmelerinin bu nedenle beklenmedik bir travmaya yol açtığını söylüyor. Şentürk, insanların, evlatlarını yitirdikten sonra devlet tarafından hiç görmedikleri ilgiyle karşılaşmış olmalarının acılarını hafifleten bir durum olduğunu belirtiyor.

‘Dağ ölümle eşdeğer’

PKK’lı ailelerin çocuklarının dağa çıkmalarını kötü bir şey olarak görmediklerini belirten Şentürk, ancak ailelerin çocuklarının dağa gitmelerini ölümle eşdeğer bir durum olduğunu bildiklerini söyledi. Şentürk’e göre, aileler çocuklarının dağa çıkma kararını şiddetle yoğrulmuş ortamın bir sonucu olarak değerlendiriyor. Genç akademisyen, ‘Çocuğum babasının dövülmesine tanık oldu’, ‘Oğlum 15 yaşındayken mahalledeki bir olay sırasında çok dayak yedi, öldü sanıp çöpe attılar. İyileştikten sonra tutunamadı buralarda’ gibi söylemlerle çocuklarının bu kararını anlamaya çalışıyorlar” diyor.

‘Aileler bir araya gelmeli’

Silahlı sürecin sona erdirilmesi konusunda asker aileleri kendilerini çözüm konusunda aktif görmezken, PKK’lı ailelerin çözüme katkı sunabileceklerini düşündüklerini belirten Şentürk, iki tarafın da nihai çözüm konusunda devletin atacağı adımları adres gösterdiğini söylüyor.

Şentürk, ailelerin birbirlerine karşı getirildikleri için birbirlerinin talep ve isteklerini fark edemediklerinin altına çizerek, onların bir araya getirilmelerinin ortak çözüm yollarının bulunması açısından çok önemli olduğunu düşünüyor.

 

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları