Yeni bir biz inşa etmek

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş, darbe anayasasını savunmanın toplumsal bir meşruiyeti kalmadığını, Türk toplumunun yeni anayasa talebinin temel nedenin de mevcut anayasanın dertlere çözüm getirmemesi olduğunu söyledi.

Abant Palace Otel'de düzenlenen 26. Abant Toplantısı'nın ''Vatandaşlık ve Kimlikler'' başlıklı ilk oturumunda konuşan Koptaş, ''yeni bir biz'' inşa etmeyi tartıştıklarını belirtti. Yeni anayasa çalışmalarıyla geleceği inşa ettiklerini ifade eden Koptaş, ''Anayasa, hepimizin ortaklaştığı gibi tek başına bir şey ifade etmiyor ama yeni bir anayasa yapıyor olmanın, bu süreci birlikte yapıyor olmanın, neticede de beraber yazacak olmanın geleceğe dair söyleyeceği şeyler var. Geçmişten farklı bir şey yapıyoruz. 'Geçmişte yaşamış olduğumuz bazı sorunları gelecekte de yaşayacak mıyız, yaşamayacak mıyız, bir arada var olabilecek miyiz, bizi yeniden nasıl tanımlayacağız', şu an buna karar veriyoruz'' diye konuştu. Anayasa yapım sürecine toplumun dahil edilmesi, taleplerin canlı tutulması ve serbestçe dile getirilmesinin çok önemli olduğunu ifade eden Koptaş, Türk toplumunun üzerine düşen görevin köklü sorunların çözümü için yeni anayasa sürecine sıkı sıkıya sarılmak olduğunu söyledi. Koptaş, Ermeni olduğunu ve Türkiye'de yaşadığını belirterek, ''Bu ülkede olan her şey beni ilgilendiriyor, her şey beni etkiliyor. Çevre hakkında alınan bir karardan da eğitimle ilgili karardan da etkileniyorum. Dolayısıyla bunların hepsinde söz hakkım olması gerektiğini düşünüyorum. 12 Eylül 2010'da yapılan referandumun çok önemli bir gösterge olduğuna inanıyorum. 

'Darbe anayasası artık savunulamaz'

O referandumda darbe anayasasını reforme etmeye yönelik paket oylandı ve bu paket yüzde 58 gibi oyla kabul edildi. Toplumun yüzde 58'i olmayan kesiminin de yeni bir anayasayı istediğine eminiz. Darbe anayasasını savunmanın toplumsal bir meşruiyeti kalmamıştır'' ifadelerini kullandı. Türk toplumunun yeni anayasa talebinin temel nedeninin mevcut anayasanın dertlere çözüm getirmemesi olduğunu kaydeden Koptaş, Türk toplumunun çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü olduğunu, Türk toplum mühendisliğinin ise bunun tam aksini yaptığını öne sürdü. Koptaş, geçmişte toplumun kendi dinini istediği gibi yaşayamadığını savunarak, sözlerini şöyle konuştu: ''Tek dinliydik çünkü Müslümanlar ve gayrimüslimler vardı, hatta Sünniydik çünkü Alevilerin ibadet yerleri ibadethane olarak tanınmadı. Sünniydik ama devletin bize söylediği şekilde Sünni olmak zorundaydık. Farklı şekillerde Sünni olamazdık. Dinimizi kendi istediğimiz şekilde yaşayamazdık. Dolayısıyla devletin bize biçtiği tek dinli ama benim istediğim şekilde din' kıyafeti üzerimize uymadı. Dolayısıyla bunu yeniden tanımlamak zorundayız''

'Çok dillilik Türkiye'de hayata geçirilmeli'

Kaybedilen her dilin toplumun ortak değeri olduğuna dikkat çeken Koptaş, çok dilliliğinin Türkiye'de hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti. Lozan'ın tanıdığı hakları bugün kendi vatandaşlarına tanınması gerektiğini dile getiren Koptaş, azınlık olmalarının kendileri için bir avantaj olduğunu, ancak Kürtlerin bu kadar şanslı olmadığını savundu. Koptaş, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Ben şahsen Ermeniliğimi unutmak istiyorum. Bunun her gün hatırlatılması bana zul geliyor. Ama devlet sürekli yaptığı baskılarla Ermeni olduğumu hatırlatıyor, ben Ermeni olduğumu unutamıyorum. Ama demokratik Türkiye'de, bir arada yaşama perspektifiyle Ermeni olduğumu unutmalıyım. Yeni anayasanın geleceği inşa noktasında bir başlangıç olacağını düşünüyorum.' Osmanlı'nın çok kültürlülük bakımından örnek olabileceğini dile getiren Koptaş, 'Ortak tarihimiz sadece kötü örneklerle, düşmanlıklarla dolu değil. Güzel örnekler de var.' diye konuştu.

Mikro ve makro kimlikler

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin ise bireylerin kimliklerini mikro ve makro çerçevede ele almak gerektiğini söyledi. Bilgin, mikro çerçevenin bireylerin kimliğini inşa eden bireyleşme sürecinden oluştuğunu ifade ederek, ''Kimliğimizin mikro çerçevesinin çok fazla önemsenmediği siyasal kültür içinde yaşıyoruz. Çünkü esas itibariyle kimliklerimizin bireyselden başlayarak nasıl geliştiğinden çok, makro çerçevelerle üretilmiş kimlikler ön plana çıkarılmıştır. En temel siyasal kültürümüzde bunu görürüz. Siyaset geleneğimiz, devlet ideolojisi ve Meclise yansımasından bunu görmemiz mümkün'' şeklinde konuştu.