Irak ve Suriye’de varlık gösteren İslam Devleti (İD), artık Ortadoğu’nun bir parçası. Büyük bir koalisyonun uluslararası müdahalesinin sonuçlarını kestirmek güç olsa da, İD’in bölgedeki varlığını bu iki ülkeyle sınırlandırmayacağı açık. Hâlihazırda, Irak ve Suriye dışında Lübnan topraklarına da girmeye çalışan İD, bölgedeki diğer ülkelerde militan devşirmek için çalışmalar yürütüyor.
EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com
İD için Lübnan’ın da bir ‘cihat diyarı’ olduğunu, Ağustos başında Suriye-Lübnan sınırındaki Arsal bölgesinde İD ile Lübnan ordusu arasında yaşanan şiddetli çatışmalar göstermişti. Sünni bölgesi olan Arsal’da faaliyet gösteren Fecr Cephesi’nin İD’e biat etmesiyle başka bölgelere de taşan bir hâkimiyet mücadelesi sürüyor. Fecr Cephesi’nin lideri Muhammed el Cuma’nın tutuklanmasıyla Lübnan ordusuyla çatışmaların hızlanması, İD’in bölgedeki gücünün beklenenin üstünde olduğunu gösteriyor. Zira, İD’in Lübnan üzerine yeni planlarının Lübnan’ın kuzey ve doğu bölgelerinde, Suriye’nin Kalamun bölgesiyle bağlantılı bir ‘emirlik’ kurulmasına kadar vardığı söyleniyor. Bu emirlik kurulmasa da, Lübnan, uzun süredir İD’e katılmak için Suriye’ye gidenlerin geçiş güzergâhı ve radikal örgütlerin para transfer noktası olarak işlev görüyor.
Uzmanlar, İD’in etkinliğinin artmasının Lübnan’daki radikal örgütlerini de cesaretlendirdiği görüşünde. Suriye’deki savaşın başlamasından bu yana, özellikle Şii Hizbullah’ın güçlü olduğu bölgelerde çok sayıda bombalı saldırı olması ve cihat yanlısı örgütlere çok sayıda Lübnanlı’nın katılmış olması, bu durumun en önemli kanıtları. Londra merkezli Uluslararası Radikalleşme Çalışmaları Enstitüsü’ne göre, Lübnan’dan İD’e katılanların sayısı bine yaklaştı.
Tunus birinci
Fakat yine de İD’e katılım sayısı konusunda bölgedeki diğer ülkelere bakıldığında, Lübnanlıların sayısı çok fazla görünmüyor. Bu konuda Ortadoğu’da başı çeken ülke, yaklaşık üç bin kişiyle Tunus. Dolayısıyla kendisini halife olarak ilan ettikten sonra yaptığı konuşmada, İD’in lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin özellikle Tunus’a değinmesi boşuna değil. Zira, Tunus’ta da faal olan Mağrip El Kaidesi, İD’le müttefik olduğunu ilk ilan eden örgütlerden birisi. Bağdadi’nin “namus ve başörtüsüne karşı bir savaşın sürdüğü; kâfirlik, fahişelik ve zinanın görüldüğü” ülke dediği Tunus, bir süre sonra “İslam düşmanı güçler”e karşı savaş alanı olarak görülen Afganistan ve Irak’taki İslamcı örgütlere de en çok militan ihraç eden ülkelerin başında geliyordu. Bu geleneksel iletişim ağının yanı sıra, 2011 Devrimi’nden itibaren süren ekonomik sorunlar, özellikle gençler arasında artan işsizlik ve ülkede süregelen siyasi dengesizlikler, İD’e militan devşirmek için aradığı ideal zemini sağlıyor. Tunus Küresel Güvenlik Çalışmaları Merkezi’nden Nasr Ben Soltana, Tunus’tan İD’e katılımın çok olduğunu ve yaklaşık 8 bin gencin de devlet tarafından Suriye’ye gidecekken yakalandığını söylüyor. İD’in bu ülkedeki popülerliğinin en iyi göstergelerinden birisi de futbol maçları sırasında tribünlerde sıklıkla İD bayrağının görülmesi.
Suudilerin de gözdesi
İD’in en büyük militan kaynaklarından biri de Suudi Arabistan; şimdiye kadar yaklaşık 2 bin 500 Suudi vatandaşının İD’e katıldığı tahmin ediliyor. S. Arabistan ile radikal İslamcı grupların sıkı ilişki içinde olduğu klişesine çok sık düşülse de bu ülkenin devlet politikası El Kaide benzeri gruplara karşı her zaman sert oldu. El Kaide’yi terör örgütü ilan eden ve bu yüzden Arap Yarımadası El Kaidesi’nin sıklıkla hedefinde yer alan Suudi Arabistan, İD’in Musul’u ele geçirerek büyük ses getirmesinin ardından İD’i finanse etmekle suçlansa da bu iddiayı sertçe reddetmişti. Zira, Suudi Arabistan, Ocak’ta Katar’la İD’e (o dönem IŞİD) karşı Nusra Cephesi’ni desteklemek üzere anlaşmıştı. Mayıs’ta da İD’e destek veren 62 vatandaşını tutuklayan Arabistan, İD’e karşı operasyon düzenleyen uluslararası koalisyonun da içinde yer alıyor. Buna rağmen, Suudi Arabistan, “şehitler kervanı” olarak anılan ve tüm Müslüman coğrafyalarda savaşan ‘mücahitler’in bu tür örgütlerde yer almalarına engel olamıyor. Uzmanlara göre bu durum Vahabilik’ten çok, ülkede pompalanan ‘İslamcı milliyetçilik’ten kaynaklanıyor. Bunun sebebi de 1960’larda Mısır’da Abdülnasır’ın “Birleşik Arap Cumhuriyeti’ hayaline karşı, Kral Faysal tarafından ortaya konan ‘İslami Dayanışma’ propagandası.
Arabistan’dan sonra İD’e en çok militan veren ülke ise Ürdün. Bu tür grupların askeri faaliyet de gösterdiği ülkenin Irak sınırını, bu grupların tuttuğu söyleniyor. İD’e bin 500 militan veren Ürdün’deki güçlü Selefi grupların, İD’e karşı en azından sempati besledikleri çok açık. Bu sempatinin, Ürdün’ün İD’e karşı müdahaleye katılmasıyla artacağından endişe ediliyor.
islam Devleti’nin (iD) bölgedeki etkinliğinin artması, Lübnan’daki radikal örgütleri de cesaretlendirdi. Suriye’deki savaşın başlamasından bu yana, özellikle Hizbullah’ın güçlü olduğu bölgelerde çok sayıda bombalı saldırı gerçekleştirilmesi ve bölgedeki cihat yanlısı örgütlere çok sayıda Lübnanlının katılmış olması, bunun en önemli kanıtları. Lübnan’dan iD’e katılanların sayısı bine yaklaşmış durumda.