Mecidiyeköy'deki gökdelen inşaatında yaşanan son facia, kâr hırsı ve ihmaller zincirinin neden olduğu Soma’daki tarihe geçen işçi katliamından ders çıkarılmadığını gözler önüne serdi. ‘Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin gönüllü hukukçularından Erbay Yucak’la, iş cinayetlerinin nasıl önlenebileceğini ve eylem planında nelerin olması gerektiğini konuştuk.
UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr
İstanbul’un en pahalı arazilerinden biri olarak kabul edilen Ali Sami Yen Stadı’nın arazisine yapılan gökdelenler, geçtiğimiz Cuma günü 10 işçiye mezar oldu. İşçileri taşıyan asansör, arızalanarak 32. kattan aşağıya düştü. İşçiler, Tahir Kara, Hıdır Ali Genç, İsmail Sarıtaş, Bilal Bal, Cengiz Tatoğlu, Murat Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Ferdi Kara ve Cengiz Bilgi hayatını kaybetti. İşçilerin hayatını kaybetmesinin ardından, inşaatın sahibi Torunlar GYO, asansörü işleten firma ve denetçiler yaptıkları açıklamalarla sorumluluktan kaçmaya çalıştılar. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.
Her gün ortalama 4 ila 7 işçinin hayatını kaybettiği Türkiye, iş kazalarında dünya üçüncüsü ve Avrupa birincisi. Yaşanan bu son olay, kâr hırsı ve ihmaller zincirinin neden olduğu Soma’daki tarihe geçen işçi katliamından ders çıkarılmadığını gözler önüne serdi. İşçilerin can güvenliği, hâlâ firmaların insafına emanet. Hükümet ise, iş kazalarını önlemeye yönelik eylem planı hazırlandığını açıkladı.
Mecidiyeköy’de 10 işçinin hayatını kaybetmesinin ardından, olayın bütün yönleriyle tartışılması ve sorumlularının yargı önüne çıkartılması gerektiğini söyleyen, ‘Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin gönüllü hukukçularından Erbay Yucak’la, iş cinayetlerinin nasıl önlenebileceğini ve eylem planında nelerin olması gerektiğini konuştuk.
-
Torunlar GYO’da meydana gelen iş cinayetinin ardından, ana iş veren başta olmak üzere bütün ismi geçen şirketler sorumlulukları birbirine atıyor. Burada kimlerin sorumlulukları var? Kimler yargı önüne çıkmalı?
Her iş cinayetinden sonra, sebep olan kişi merkezli haber yapmak tercih ediliyor. Ya iş güvenlikçi, ya mühendis , ya usta ya da taşeron firma... Bu doğru değil. Bütüne bakmak, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin o işyerinde nasıl organize edildiğinden ve nasıl denetlendiğinden yola çıkmak gerek. Nitekim aynı şantiyede Haziran ayında bir işçi hayatını kaybetti. O zaman Çalışma Bakanlığı ‘..gerekli incelemeler ve etkin denetimler yapılacak ..’ diye açıklama yaptı. Dolayısıyla yakın zamanda teftiş görmüş bir yer. Mevcut şantiye, üç dört katlı bir yapı inşası değil. Yüksek katlı, şehrin göbeğinde, yüzlerce işçinin çalıştığı ve Yapı Denetim Kanunu'ndan muaf tutulan bir yerden bahsediyoruz. Üstelik 24 saat inşaat faaliyetinin sürmesinde kamu yararı görülen bir yer.
İhmaller yarışmış denebilir Öncelikle Torunlar GYO ve Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’nun sorumluluğu var. İş güvenliği organizasyon şemasına göre, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin yerine getirilmesinde görevli kişi ve kuruluşlar, projeye kredi sağlayan kurumlar, varsa işçilerin çalıştığı taşeron firmanın sahipleri, 20 kat ve 60 metre üzerindeki yapılara ait yönetmeliğin olmaması nedeniyle 20 katın üstünde olduğu halde ruhsat verenler, asansör imalatını yapan/işleten ve bakım onarım hizmeti verenler, böyle bir iş faaliyetinde gerekli denetimleri yapmadan ve mevcut organizasyonu incelemeden 24 saat çalışma izni verenler, yapı denetimden muafiyetin yerine ikame edilen denetçiler ya da denetim organizasyonu sorumlu.
Olayın oluş şekline bağlı kalarak kanun ve diğer mevzuata göre sorumluluk tanımı yapabildiğimiz şüphelilerin eylem ve ihmalinin sonuca ne derece etki ettiği yargılamada ortaya çıkar. Dolayısıyla bu eylem ve ihmallerin hepsi saptanarak yargılama konusu yapılmalıdır.
-
Asansörün denetçi kurulu Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi. Kendileri yaptıkları açıklamada denetim yaptıklarını ve denetim süresinin dolduğunu söylediler. Oda da sorumluluğu olan kurumlardan değil m?
Oda, Torunlar GYO inşaatının çalışma organizasyonunda asansörle ilgili olarak üstlendikleri sorumluluk dahilinde şüpheli statüsünde. Yukarıda ifade ettiğim kapsam dahilinde, İşveren ve Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere işçiler dışındaki herkes şüphelidir. Hatta, umarız ki şüpheli olmaktan çıkar, sanık durumuna geçerler. Yargılama faaliyeti sırasında, bizler de dinler ve görürüz. Ne de olsa yargılama maddi gerçeğin açığa çıkartılması amacıyla yapılır.
-
Bilirkişi konusunda da sorunlar yok mu?
Bilirkişiler, mahkemelerin olayın aydınlatılması için teknik ve uzmanlık bilgisine başvurduğu insanlardır. Bilirkişiler hadisede kimin kusuru olup olmadığını bulacak kişiler değildir. Bilirkişilerin yapması gereken o olaya dair yasal mevzuat ne, yapılması gerekenler yapılmış mı, tedbirler alınmış mı alınmamış mı, olay nasıl meydana gelmiş, bunları ortaya koymak. Bizdeki bilirkişiler kusur yönünden de niteleme yapmayı tercih etmekte. Oysa vazifesi değil. Ayrıca, iş cinayetinin meydana geldiği gerçeğini, mevzuatta tanımlanmış hükümler ve çalışma hayatının gerçekleri dahilinde ortaya çıkarma çabası içinde olmuyorlar. İşveren ve kamusal denetim sorumluluğu olanları kayıran bir yaklaşıma sahipler. En azından ilgilendiğimiz davalar bakımından bunu söyleyebilirim. Bu zihniyeti daha da ileriye götürüp hayatını kaybeden işçileri kusurlu gösterdikleri bile oluyor. Bilirkişilerin bu yaklaşımları, yargılamayı daraltır ve tüm sorumluların yargılanması amaçlı adalet arama çabalarına mani olur.
-
Mevzuatta mı sorun var?
Mevcut mevzuat uygulansa bu cinayetlerin yüzde 95’i gerçekleşmezdi. Her iş cinayetinden sonra bir mevzuat eksikliği tartışması açanlar oluyor, bu yanlıştır. Bunu iki nedenle söylüyorum: Birincisi, 'olayla ilgili mevzuata çözüm getirirsek hallolur' demek, iş cinayetlerinin nedenlerini anlamamaktır. İkincisi, kanun ve diğer mevzuatla düzenlenmiş hükümlerden doğan cezai sorumluluğu hafifletmektir. Fakat mevzuat, Geliştirilen çalışma tekniklerine göre güncellenmeli elbet.
-
Sorun nerede?
İşverenin hıza dayalı kazanç hırsı ve Kamusal Denetim sorunu. Eğitim ve ekipman da dahil, kanunda yazılı organizasyonların yapılmaması. Çünkü hıza ihtiyaç duyuyorlar. Hıza ihtiyaç duymak demek 24 saat çalışmak demek. Soma’da olduğu gibi, bir vardiya çıkmadan diğerinin içeri girmesi demek. Zaman kaybına uğrayacağını düşünüyor. İnşaatlarda bu fazlasıyla var. Üçüncü Köprü bağlantı yolunda işçiler gece beton dökümünde yüksekten düşerek hayatını kaybetti. Gecenin bir vakti neden o yüksekliğe çıksın işçi? İnşaat sektörü hıza dayalı çalışıyor. Bu hızın güvenlik tedbirlerinin ihlal edildiği bir süreç doğurduğu gerçeğini işverenin de, Çalışma Bakanlığı'nın da bilmemesi, öngörmemesi mümkün değil.
-
İşçi eğitimleri sık sık tartışma konusu oluyor?
Sorun işçi sağlığı ve iş güvenliğini maliyet kaleminden görmekle başlıyor. Nitekim, Torunlar GYO , Soma, Esenyurt, Milas/güllük, Ostim/İvedik gibi toplu işçi katliamlarının yaşandığı hadiseler de dava dosyasındaki belgelerde, sağ kalan işçilerin ifadeleri de ‘ işçi sağlığı ve güvenliği eğitiminin‘ nasıl bir formaliteye dönüştürüldüğünü yeterince ortaya koyuyor. Standart sunum yapılıyor. Usul yerine getiriliyor. İşçi de 'eğitim aldım' diye imza atıyor. Eğitimler sahada ve yapılan işe göre verilmek zorunda. İşçiye verilen eğitim de yetmez, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin yerine getirilmesine, güvenli iş yapılmasına dönük organizasyonun kurulması, etkin kılınması önemli. Bütün bunları ihmal edilecek bir kalem olarak gördüğünde ihmal de, cinayet fiili de başlıyor.
-
*Hükümet eylem planı hazırlayacağını açıkladı. Nereden başlamalı?
Yazılı mevzuat ve bu mevzuata göre gerçekleştirilmesi gereken ‘ çalışma hayatının güvenliğinden’ hükümet sorumludur. Eğer, cinayetleri önlemeye yönelik bir niyetle konuyu ele almayı düşünüyorsa, şimdiye kadar yaşanan iş cinayetlerinin nedenlerine bakılmalı. İlk yapılması gereken mevzuat gereklerinin yerine getirilmesinde işi sıkıya almak. Taşeron sistemi, ucuz ve güvencesiz/ güvenliksiz iş gücünün adı olmuş. Bunu kaldıracaksın. Ama taşeron kalkınca da bitmez. Bütün sorumluların yargılanması konusunda çık bir tutum sahibi olacaksın. İş cinayetleri arasında alaka hiyerarşisini sayıya göre kurmayacaksın. Ailelerin tazminatlarını garanti altına alacaksın. İşverenlerin, ailelere tazminat ya da adalet dayatmasını gayrı-hukuki ve gayrı ahlaki bulduğunu ortaya koyacaksın. Kamusal denetimden vazgeçmeyecek, aksine etkin kılacaksın. Bunun için iş müfettiş sayısını artırıp, müfettişlerin özerkliğini sağlayacaksın. Ceza yargılamalarını etkin kılacaksın. Kamu görevlilerinin yargılanmalarında direnç göstermeyeceksin. Sendikalaşmadan/ işçilerin örgütlü olmasından rahatsız olmayacak, önünü açacaksın ve sendikalara örgütlü olduğu her yerde iş güvenliği uzmanı bulundurma zorunluluğu getireceksin. Bunlar başlangıçta yapılması gerekenler. Ayrıca iş cinayetlerinde, TBMM ile sınırlı olmayan Bağımsız Komisyon oluşturulmasını, bu komisyonun görev yapmasını teşvik edeceksin. Bir mevzuatın altına imza atmakla bu iş bitmiyor. Sendikalar ve siyasi partiler de acil eylem planı hazırlamalı. Şimdiye kadar neden bunu yapmadıklarına dair de iki kelam etmelerinde yarar var. Böylece mazeretlerini anlamış oluruz.
-
*Sendikaların iş cinayetleri konusundaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapılması gerekenlere, işçi hayatını kaybetmeden önce dikkat çekmek gerekiyor. İşçi ailelerinin adalet mücadelesine destek vermeliler. Bunları yapmak, halen çalışmaya devam eden işçiler için bir şeyler yapmak demek. Bütün sendikalar ve siyasi partiler acil eylem planı konusunda kendi vazifeleri de dahil olmak üzere, görüşlerini ortaya koymalı. Sendikalar devam eden davalara müdahil olmalılar, davaları sahiplenmeliler. Her sendika kendi çalıştığı sektör için gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını izlemeli. Sendikaysan sorumluluk hissetmelisin. İşçilerin hayatı konusunda bilgi ve donanım taşımakla yükümlüsün. Sendikalar akademiyle beraber işçi sağlığı ve iş güvenliği için enstitü kurabilirler. Sendikaların gücü yeter. Bu mesele sınıf mücadelesinin de, insan hakları mücadelesinin de, demokratikleşme mücadelesinin de asıl gündemidir. İnsanlar yazılı kurallara rağmen, geçim için çalışırken hayatını kaybediyor. Barolae ve Barolar Birliği iş cinayetlerindeki tutumsuzluğunu değiştirmeli.