Hayatının son 12 yılını Türkiye, Suriye, Pakistan ve Filistin’de geçiren misyoner Sebastian James’in kısa süre önce ‘Beklenen Uyanış’ adıyla yayımlanan kitabı, başta Protestan camiası olmak üzere Türkiye’deki Hıristiyan cemaatlerinde tartışma yarattı.
FOTOĞRAF • UYGAR GÜLTEKİN
FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr
Sebastian James, ABD Arizona doğumlu, 36 yaşında Hıristiyan bir misyoner. Hayatının son 12 yılını Türkiye, Suriye, Pakistan ve Filistin’de kendi deyimiyle “İncil’i paylaşarak” geçirmiş. James’in kısa süre önce ‘Beklenen Uyanış’ adıyla yayımlanan kitabı, başta Protestan camiası olmak üzere Türkiye’deki Hıristiyan cemaatlerinde tartışma yarattı. Bunun nedeni ise kitabın ana fikri: “Türkiye, Ermeni Soykırımı ve Rum, Süryani gibi diğer Hıristiyan toplulukların bu ülkeyi terk etmesiyle sonuçlanan 1894-1923 arasında yaşanan olaylarla yüzleşmeli. Bugün başta Türk/Kürt kökenli Hıristiyanlar olmak üzere Türkiye toplumu, geçmişte atalarının işlediği bu günahı itiraf etmeli ve bu ülkenin kadim Hıristiyan topluluklarından özür dilemelidir. Bu olmadan, Türkiye’nin özellikle manevi anlamda rahata, huzura kavuşması mümkün değildir.”
2002’de Türkiye ile kesişen yol
Sadece ortalama Türkiyeli okuru değil, Türk veya Kürt kökenli Hıristiyanların da bir kısmını rahatsız eden kitabın yazarı Sebastian James’i daha yakından tanımak istedik. ABD’nin mütevazı güney eyaletlerinden biri olan Arkansas’ta 1978’de doğan James, her pazar kiliseye giden dindar bir ailede büyümüş. 18 yaşındayken de kendi deyimiyle “kendisini Müjde’ye adamış”. Türkiye’yle yolu Adanalı bir Türk olan eniştesi aracılığıyla kesişen James, Hıristiyanlığı anlattığı eniştesi de İsa Mesih’e iman edince, onunla Türkiye’de neden bu kadar az sayıda Hıristiyan olduğunu konuşmaya başlamış. Eniştesinin de bunun nedenini çok iyi bilmediğini gören James, Türkiye tarihiyle ilgili kitaplar okumaya girişmiş. Özellikle 1894-1923 arasında Hıristiyanların başına gelenleri okudukça Türkiye’ye olan merakı daha da artan James, Hıristiyan teolojisi eğitimini tamamladıktan sonra 2002’de Türkiye’ye gelip İstanbul’a yerleşmiş ve burada İslamiyet üzerine de yüksek lisansını tamamlamış.
Kürtçe de biliyor
İstanbul’da Türkçe öğrenmek için devam ettiği bir dershanede Suriyeli Kürt arkadaşlar edinen James, İstanbul’a tıp öğrenimi gören bu kişilerden Kürtçe öğrenmiş. Bir süre sonra Kürt arkadaşlarının davetiyle Suriye’nin Kamışlı bölgesine giden James, oradaki Kürtlerle Ermeniler ve diğer Hıristiyanlar hakkında pek çok görüşme gerçekleştirmiş. Kamışlı’da görüştüğü Kürtler, Ermenilerin nasıl toplu olarak öldürüldüğünü, sağ kalanların bölgeyi nasıl terk ettiklerini ayrıntılarıyla anlatmış. Burada katledilmiş Ermenilere ait toplu mezarlar da gören James, Kamışlı’dan sonra Türkiye’nin doğusuna yolculuklar yapmaya başlamış. Muş, Bitlis, Kars, Diyarbakır, Bingöl gibi pek çok şehre yolculuklar yapan James, bu şehirlerde İncil’i paylaşmış, tıbbi destek projelerinde çalışmış. Bu dönemde, bölge halkıyla oralarda yaşayan Hıristiyanların başına neler geldiğini, neden günümüzde o şehirlerde hemen hemen hiç Hıristiyan kalmadığını konuşan James, “Türkiye’nin doğusunda yaşayanlar, özellikle Kürtler, yaşananlarla yüzleşmek ve itiraf etmek konusunda Türkiye’nin batısında yaşayanlardan daha iyi durumdalar” diyor. Bunun nedenini ise “O bölgelerde Hıristiyan nüfus çok daha fazlaydı ve ayrıca o bölge Hıristiyansızlaştıktan sonra bölge halkı hiç de iyi günler yaşamadı” sözleriyle açıklıyor.
‘Türkiye’de halka öğretilen yalanlar var’
Tüm bu deneyimler James’e Türkiye’nin mevcut durumuyla yaşanan geçmiş arasında şöyle bir bağ kurmaya yöneltmiş: “Bugün Türkiye, nüfusa oranla Hıristiyan nüfusun dünyada en az olduğu ikinci ülke. Afganistan’dan sonra geliyor. Yüz yıl önce nüfusunun en az üçte birinin Hıristiyan olduğu bir ülkede bugün Hıristiyan nüfusun bu kadar azalması beni çok düşündürdü. Üstelik özellikle 1965’ten bu yana gerçekleşen tüm çabalara rağmen, İncil Türkiye’de çok az biliniyor; sadece üç, dört bin kişi Müjde’ye iman etmiş durumda. Bu süreçte kurulan kiliseler ise zayıf ve etkisiz.”
James’in ‘Beklenen Uyanış’ı yazma nedeni de bu: “Türkiye’ye mesaj vermek istedim. Kutsal Kitap’ta günahlarını gizleyenlerin hüsrana uğradığı ancak günahlarını itiraf edenlerin bereket bulacağı söyleniyor. Türkiye’de halka öğretilen yalanlar var. Bu yalanlar hem bu ülkede daha önce yaşamış Hıristiyanlarla ilgili hem de Hıristiyanlıkla ve bizzat Kutsal Kitap’la ilgili. Ermeni Soykırımı’yla ilgili de pek çok yalan söyleniyor. Üstelik bu sadece işlediği günahı örtmek değil, bir de üstelik ‘Biz yapmadık, onlar yaptı’ diyerek Ermenilere iftira atıyorlar. Yani bir kez daha suç işliyorlar.”
Kiliselerin yüzleştirme görevi
James’e göre Türkiye’nin yaşanan acılarla yüzleşmesinde kiliselere öncülük görevi düşüyor: “ABD’de de dünyanın pek çok ülkesinde de Ermeni Soykırımı’na benzer katliamlar elbette yapıldı. Ama o toplumlar bunu itiraf ettiler ve af da dilediler. Buna da kiliseler öncülük etti. Bu tür yüzleşmelerden sonra o ülkelerde pek çok şey yoluna girdi. Türkiye’de Ermeni, Rum ve Süryani kiliseleri değil, Türklerin ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu kiliseler buna öncülük etmeli. Kiliseler bu yüzleşmeyi yapmazsa, Ermeni, Rum, Süryani kardeşlerinden af dilemezse toplumun genelinden ne bekleyebiliriz ki?
Yüzleşmenin ve özür dilemenin toplumdan gelmesi gerektiğini belirten James “Devletten hiçbir beklentim yok. Devlet ancak toplumdan güçlü bir özür çağrısı gelirse bundan etkilenir. Yoksa her devlet sadece kendi çıkarını düşünür. Başka bir şey değil” diyor.
Ermenilere düşen…
“Peki ya Ermeniler, kitabınız hakkında ne düşünüyor?” sorumuzu ise şöyle yanıtlıyor James: “Ermenilerin yüreğinde büyük bir acı var. Aralarında Protestan kiliselerine gidenler de var ama orada da yüreklerindeki acıyı paylaşamıyorlar. Kitabımı okuyan bazı Ermeni kardeşlerim ‘Özür dilemek kolay ama bu bir şey telafi eder mi?’ diye soruyor. Ben bu soruya karşı Kutsal Kitap’ın affetme çağrısını hatırlatıyorum. Türkler/Kürtler özür dilemeyi bilmeli ama Ermeniler de affetmeye hazır olmalı.”
Kitaba farklı tepkiler ve ortak metin hayali
James, kitabı yayımlandıktan sonra kendisine yönelik birbirinden farklı tepkiler almış. “Birlikte çalıştığım, İncil’e hizmet etme amaçlı bir kurum, kitaptan sonra benimle ilişkiyi kesti. Bir kilise pastörü de benimle artık görüşmüyor. Kiliseye sürekli gidip gelen, Hıristiyan olduğunu iddia eden bir kişi beni tehdit etti. Kitabı Türkiye’deki tüm kiliselerin pastörlerine gönderdim. Bazılarından çok olumlu tepkiler aldım. Bir kısmı ise ‘Şimdi bunun zamanı değil. Çok tepki çekeriz’ dediler.”
Amacının ne Türklere hakaret ne de Türkiye’yi aşağılamak olduğuna dikkat çeken Sebastian James, “En yakın arkadaşlarımın çoğu Türk. Bundan sonra da Türkiye’de yaşamak istiyorum. Temennim, Türkiye toplumunun Ermeni Soykırımı günahıyla yüzleşmesi ve özlediği huzura kavuşması.”
James’in geleceğe yönelik bir de projesi var: “Türk ve Kürt Hıristiyan pastörlerle biraraya gelip ortak bir metin hazırlamak istiyorum. Bir tür bildirge olarak yazılacak bu metin, Ermeni Soykırımı ve Hıristiyanlara yapılan diğer kötülüklerle yüzleşme çağrısı ve af isteği içerecek. Ermenilerden, Rumlardan, Süryanilerden, bu ülkenin kadim Hıristiyan topluluklarından özür dileyen bir metin olacak bu.”