Yazarımız Yetvart Danzikyan'ın Radikal'de bugün (5 Mart Pazartesi) yayınlanan yazısı; 'İktidar, sistem dışına çıkan çocuklara hiç müsamaha göstermiyor. Hele ki bu çocuklar 'otorite karşıtı' eylemlere katılmışsa. Böyle bir durumda iktidar ve devlet hemen bunu Kürt siyasal hareketine karşı bir argüman olarak kullanıyor ama aslında bu çocukların 'devlet düşmanı' olarak lanse edilmesine katkı sağlıyor.'
Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevinde olup bitenler şöyle bir dönüp
kendimize, çocuklarla kurduğumuz ilişkiye ve Kürt sorunu’nda
nasıl da yakıcı bir aşamaya geldiğimizi görmemiz için bir fırsat
sağlayacak mı acaba? Şüpheliyim. Çünkü Şunlar var: Öncelikle
siyasi ya da adli suçlu ile kurulan ilişkimiz problemlidir. Siyasi
hükümlüyü neredeyse insandan saymayan eğilim hala bu
toplumda güçlüdür. Bu, devletin ve seçilmiş hükümetlerin de
tavırlarına yansır ve aynı Şekilde oradaki bu tavır, topluma
daha güçlü bir biçimde geri döner. Hayata dönüş adı verilen
Bayrampaşa cezaevindeki katliamın o rahatlıkla
yapılabilmesinin sebeplerinden biri budur. Hal böyle iken Kürt
siyasi hareketine mensup tutuklu ve hükümlüler bir kat daha
görmezden gelinir zira burada devlet ve seçilmiş hükümetlerin
yok sayıcı, her türlü ezaya layık görücü bakış açısı çok daha
baskındır. Klasik devlet ve seçilmiş hükümetler olur olmaz her
siyasi konuda hemen “vatan hainliği” söylemine sarıldığında,
bu söylemin ardında her türlü insan hakkı ihlali rahatlıkla,
pervasızca yapılılır ve “yetkililer” bunların yapılmasına göz
yumar omuz silker. Ve artık öğrendik ki, bunlar çocuk bile
olsa, kural değişmemektedir. Pozantı’da olanlar, bu toplumda
çocuklara (ve tabii kadınlara) yönelen güçlü gaddarlığın, siyasi
bir de boyut bulup katlanarak bir kabusa dönüşmesidir. Ve
biliyoruz ki o çocukları oradan çıkarmak sorunu tek başına
çözmeye yetmeyecek. Toplumdaki bu algıyla da uğraşılması
lazım. Diyecekiniz ki, devlet ve toplumdaki mevcut zihniyetle
mi? Evet haklısınız, o yüzden şüpheliyim. Ama bir yerden
başlamak gerekiyor.
Başlamak derken. Bu nereden başladı, nasıl bu noktaya gelin
sorusunun etrafında da bir miktar durmak gerekecek sanırım.
Yani, demek istediğim, cezaevlerinde neden bu kadar çok
çocuk var? Bu konuda Adalet Bakanlığı istatistikleri ilginç
sonuçlar veriyor. Bakanlığın sitesindeki dökümler gerçekten
Kürt Sorunu’nun ve çocuk sorununun nasıl da içiçe geçerek,
katlanarak bu hale geldiğini sayısal olarak da gösteriyor.
Çocuklara ve insanlara veri demek son derece tatsız
olacağından, birkaç, veri demeyelim de, eğilimi, paylaşayım.
Öncelikle Ekim 2011 itibariyle cezaevlerindeki çocuk sayısına
bakalım. 12-17 yaş arasında toplam 2021 çocuk cezaevinde Şu
an. Bunların 1623’ü tutuklu. Yani haklarında aslında hüküm
verilmemiş. Buna rağmen cezaevindeler. Doğrusu müthiş bir
oran. Peki bu hep böyle miydi? Aslına bakarsanız hayır. Burada
diğer iki kategori hayli açıklayıcı oluyor. Bunlardan biri ceza
mahkemelerine açılan davalardaki çocuk sanıkların durumu. Bir
alt kategori olarak da Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250.
maddesi (Bu, istatistiklerde DGM davalarının yerini alan
madde) uyarınca haklarında dava açılan çocuklara bakabiliriz.
2005 yılında 150, 2006 yılında 474 çocuk hakkında bu
maddeden dava açılmış. 2008’da bu sayı 948 oluyor. 2009’da
bu rakam 2.036’ya, 2010’da ise 3.312’ye çıkmış. Çarpıcı bir
artış var doğrusu.100.000 çocuk arasındaki sanık sayısı
oranından da bu eğilimi tespit edebiliyoruz. 2001 yılında
DGM’lik suçlardan sanık olan çocukların 100.000 çocuk
arasındaki oranı 4 iken 2010 yılında 43 olmuş. 10 katlık bir
artış var. Tüm suçlara baktığımızda ise 100.000 çocuk
arasındaki sanık sayısı oranı 2002’de 977 iken 2010’da 1723
olmuş.
( http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2010/cocuk/cocuk4.pdf
Bir diğer kategori de çocuk ve çocuk ağır ceza
mahkemelerinde verilen mahkumiyet kararları. 2002 yılında
59 çocuk hakkında hapis cezası kararı verilmiş. 2006 yılında
1614 çocuk için hapis cezası kararı veriliyor. 2010 yılında ise
bu sayı katlanarak artıyor ve 5950’ye çıkıyor. 10 yılda 59’dan
5950’ye gelmişiz, 100 katlık bir artış.
http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2010/cocuk/cocuk17.pdf )
Pekala. Bu eğilimleri nasıl yorumlamalı? Basit bir bakışla “eh ,
çocuklar daha fazla suç işlemişler işte, ne olacak?” denebilir.
Mesele bu kadar basit değil oysa. Öncelikle çocukların, iktidar
tarafından düz bir suçlu olarak görülmesi var. Bu ciddi bir
mesele. İktidar, sistem dışına çıkan çocuklara hiç müsamaha
göstermiyor, onları “çocuk” olarak görmüyor. Hele ki bu
çocuklar “otorite karşıtı” eylemlere katılmışsa. (Taş atan
çocuklarla ilgili hukuki çabaları hatırlayın) Böyle bir durumda
iktidar ve devlet hemen bunu Kürt siyasal hareketine karşı bir
argüman olarak kullanıyor ama aslında bu çocukların “devlet
düşmanı” olarak lanse edilmesine katkı sağlıyor. Ve meselenin
derinine inmeyi reddediyor. Oysa burada üzerinde durulması
gereken adli-polisiye adımlardan çok nasıl olup da bir
coğrafyadaki çocukların, böyle bir ruh haline girdiği sorusu
üzerinde düşünmek ve çözüm üretmektir. Herhalde en yakıcısı
bu fakat tek meselemiz bu da değil. Çünkü çocuk meselemiz
Kürt meselesinden, taş atan çocuklardan ibaret değil. Diğer
alanlarda da yargı sürecine takılan çocuk sayısında müthiş bir
artış var. Ve çok açık ki burada da iktidarın, otoritenin
gitgide artan bir algı eksikliği söz konusu. Topluma bakışta
dindar-dindar olmayan sınıflamasına gidildiğinde, belki
seçmeninizi ve toplumun dindar kesimini tatmin edebilirsiniz.
Ama hayat, bilhassa sokaklardaki hayat bu sınıflama üzerinden
yürümüyor. Dolayısıyla iktidarın bakışı çok sayıda kör nokta
yaratıyor. Bu kör noktalarda çaresiz, ailelerinin, çevrelerinin
gadrine uğramış çok sayıda çocuk var. Bu çocukların
yaralarına pansuman yapmak için çok daha geniş, hayatın her
türlü dinamiğini hesaba katan bir bakış açısına ihtiyaç var. Bu
tablo karşısında “ya tinercidir ya dindar” demek, çocuklara
“dindar değilseniz umurumuzda değilsiniz” demektir. İyi ama,
bir ülke çocuklarına bunu diyebilir mi?