İsviçre'de, 2008’de Cenevre Kent Konseyi'nden onay alan bir sanat projesi Türkiye-İsviçre hattında siyasi gerginlik yaratmaya devam ediyor. Cenevre'de, Ermeni Soykırımı'nda ölenlerin anısını yaşatacak olan 'Hafızanın Sokak Fenerleri' adlı eserin yapımı, Türkiye Dışişleri'nden gelen baskılarla bir kez daha ertelendi.
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
İsviçre'de, 2008’de Cenevre Kent Konseyi'nden onay alan bir sanat projesi Türkiye-İsviçre hattında siyasi gerginlik yaratmaya devam ediyor. Cenevre'de, Ermeni Soykırımı'nda ölenlerin anısını yaşatacak olan 'Hafızanın Sokak Fenerleri' adlı eserin yapımı, Türkiye Dışişleri'nden gelen baskılarla bir kez daha ertelendi. Yaklaşık üç hafta önce Cenevre Eyalet Konseyi'nden iki temsilci ve Belediye Başkanı'yla bir görüşme yapan Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosu'nun gündeminde bu proje vardı. Projenin yürütücülerinden, Cenevre Üniversitesi'nden Stefan Kristensen, “Hâlâ resmi bir izin alabilmiş değiliz. Türkiye Başkonsolosu ve diğer Türk örgütleri bu konuda çok agresif. Şehir yönetimi iki hafta önce bir mektupla, eser için yeni bir yer bulmamız gerektiğini söyledi” diyor. Birleşmiş Milletler Cenevre Merkez Binası'nın yanında, Ariana Park'ta yapılması planlanan eser bu özelliğiyle de Türkiye tarafında tepki yarattı. İç siyasette Başbakan'dan gelen 'taziye mesajı'yla birlikte adımlar atmaya çalışan hükümet, uluslararası alanda, siyasi ve ekonomik, elindeki bütün kozları kullanarak Ermeni Soykırımı'yla ilgili projeleri engellemeye çalışmaya devam ediyor, Cenevre de bunun bir örneği.
G-20 pazarlığı
'Hafızanın Sokak Fenerleri' projesinde, Türkiye'yi rahatsız eden ve harekete geçiren iki unsur var. İlk olarak, yapılacak olan eser doğrudan bir 'soykırım anıtı' değilse de Ermeni Soykırımı'nda hayatını kaybedenlerin anısını yaşatmak için düşünülmüş. İkinci olarak, eser BM'nin Cenevre Merkez Binası'nın çok yakınında; bu sembolik durum da Türkiye'yi rahatsız ediyor. Bu bağlamda, 2008’den bu yana projenin engellenmesi için Türkiye tarafından gelen baskılar kademeli olarak artmış. Projenin yürütücüsü Stefan Kristensen “İlk etapta meşhur Celal Bayar'ın torunu olan Celal Bayar'ın öncülüğünde İsviçre'deki Türk örgütleri proje aleyhine baskı yapmaya başladı” diyor. Daha sonraki etapta, Türkiye, elindeki siyasi ve ekonomik silahları İsviçre'yle yaptığı pazarlıklarda kullanmaya başladı. Bu kozlardan biri de İsviçre'nin çok istediği G-20 Zirvesi davetiyesinin Ankara'nın elinde olması. Agos'un 1 Kasım tarihli sayısında 'Türkiye İsviçre'yle soykırım pazarlığında' başlıklı haberde bu konuyu işlemiştik. 10 Ekim'de İsviçre’yi ziyaret eden Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ziyaretten hemen önce İsviçreli meslektaşına iki çok sert protesto mektubu gönderdi. Yapılan görüşmedeyse 'Hafızanın Sokak Fenerleri' projesi masaya yatırıldı. İsviçre Federal Konsey Dışişleri Bakanı Burkhalter ise görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, iki ülke arasında bir 'stratejik ortaklık' planladıklarını ifade etmişti.
İzin veririz ama...
Agos'a konuyu değerlendiren İsviçre-Ermenistan Parlamento Grubu Genel Sekreteri Sarkis Şahinyan “İsviçre Dışişleri Bakanlığı'ndaki yeni kadro G-20 gibi suni ama imaj olarak medyatik menfaatleri öne sürerek bu eseri yapma kararı alan Cenevre yöneticilerine etki etmeye çalışıyor” diyor. Projenin yürütücüsü Kristensen ise iki ülke arasındaki 'diplomatik' ittifak başladığından beri İsviçre Federal Konseyi aracılığıyla, Ankara'nın dolaylı baskısının hissedildiğini aktarıyor. Proje için belirlenen yerin de –BM Cenevre Merkez Binası yanındaki Ariana Parkı’nın– Türkiye için rahatsızlık yaratmasıyla ilgili olarak da Kristensen bu yönde BM Cenevre Merkezi'ne de baskı uygulandığını ama işe yaramadığını ifade etti ve “Şimdi Kazakistan Başbakanı olan, o dönemin BM Cenevre Ofisi Sekreteri Karim Massimov, BM'nin bu işe karışmayacağını ve Cenevre yönetiminin ne isterse onu yapacağını söylemişti” şeklinde konuştu. BM kanadından sonuç alınamasa da Türkiye'nin yer değişikliği konusunda uyguladığı baskıların sonuç verdiğini görüyoruz. Türkiye Cenevre Başkonsolosu'nun yaklaşık üç hafta önce Cenevre Eyalet Konseyi'nden iki temsilci ve Cenevre Belediye Başkanı'yla yaptığı görüşmeden sonra, Kent Konseyi'nin eline bir mektup ulaştı. Üç aydır inşaata başlamak için izin beklediklerini söyleyen Stefan Kristensen “İzin yerine bu mektupla karşılaştık” dedi. Mektuptaysa şu ifadeler yer alıyor: “Hafızanın Sokak Fenerleri projesinin sahip olduğu prensipleri paylaşıyoruz. Ancak Cenevre'nin tarafsızlığıyla ilgili endişelerimizden dolayı, sizden sanat eseri için belirlenen mekânı değiştirmenizi talep ediyoruz. Proje için belirlenen yer değiştirildikten sonra size gerekli izinler verilecektir.”
‘Soykırım anıtından daha fazlası’
İsviçre Belediyesi Çağdaş Sanat Fonu yöneticisi Michele Freiburghaus:
-
Bize 'Hafızanın Sokak Fenerleri' projesini anlatabilir misiniz?
Belediye Meclisi uzun bir zaman önce, Cenevre ve Ermenilerin ortak hafızasına dikkat çeken bir anıt adına, uluslararası sanat yarışması düzenlenmesi için önerge verdi. Ana fikir sanatsal açıdan değerli, toplu hafızayı yansıtan bir sanat eseri yaratmaktı. Burada soykırım, savaş ve şiddet gibi olaylar sonrasında travma geçirme, acı çekme anlamında kullanılıyor. Tüm bu olguların üzerinde düşündükten sonra, onların sanat eserlerine nasıl entegre edilebileceğini belirttik. Seçilmiş yapıtın, bahsedilen tüm özellikleri barındırmasının yanısıra geleceğe dönük de olması açısından, geleneksel anıt fikri bir kenara bırakıldı.
-
İsviçre basınında ‘Ermeni Soykırımı Anıtı’ olarak ifade edilmesine rağmen, sizin söylediklerinize göre bu eser daha fazla anlam taşıyor. Siz de bu kanaatte misiniz?
Kesinlikle. Seçilen yapıtın adı ‘Hafızanın Sokak Fenerleri’, tek bir mekândaki dokuz sokak ışığını içeriyor. Bu fikri bulan sanatçı Parisli Ermeni Melik Ohanyan, toplu şiddet, sürgün ve kültür üzerine kafa yorarken, tesadüfen, New York’taki artık kullanılmayan, sağdan soldan bükülmüş ve biraz kırılmış sokak lambalarına denk gelmiş. Bir sokak lambasının kolaylıkla bir sembol olarak tanımlanabileceğini düşünmüş. Bu nesne, tüm dünyanın tanıdığı, dünyadaki her şehirde var olan ve ister sürgünde olsun, ister olmasın tüm dünyanın kendini ilişkilendirebileceği bir nesne. Sanatçı, lambanın tüm fonksiyonlarını devre dışı bıraktı ve normalden daha uzun hale getirdi. Soykırım kelimesi mesela, asla telaffuz edilmedi; sanatçı sadece toplu şiddet neticesindeki travmadan bahsediyor. Biz en alttan okumaya başladık; eserin etrafına saçılmış bölüm ve parçaları okuyarak yukarıya doğru ilerlenmesi gerekiyor. Bir noktada artık okuyamıyoruz; başımızı ve gözlerimizi gökyüzüne doğru kaldırıyoruz. Metinler Ermenice ve İngilizce yazılı.
Bazı sokak lambalarının bir, bazılarınınsa iki ve hatta üç gövdesi bulunuyor. Her biri özgün. Bu yapıt çarpıcı olduğu kadar, çok mütevazı da olabilir. Anıt, daha önce başka yerlerde bir ya da daha fazla sefer görmüş olabileceğiniz eserlere benzemiyor. Bu anıt, yürüyebileceğiniz, oturabileceğiniz ve aynı zamanda randevu verebileceğiniz, piknik yapabileceğiniz bir mekân.