Oyun yazarı Ebru Nihan Celkan, Türkiye tiyatrosunun LGBTİ hareketiyle olan serüvenini Agos için yazdı.
Örümcek Kadının Öpücüğü
EBRU NİHAN CELKAN
ebru.celkan@gmail.com
Diğer bütün kamusal alanlarda olduğu gibi Türkiye tiyatrosu da uzunca bir süre, eşcinsel ve trans bireylerin temsilinde biçime önem verdi. Bu biçim, ‘tip’ olarak karşımıza çıkan eşcinsel ve translara seyircinin gülmesine neden olmak dışında bir yere götüremedi bizi. Hayatta olduğu gibi sahnede de başrol değil yan karakter, hikâyeye yardımcı unsur olarak gülünecek, garipsenecek bir ‘tip’leme olmaları yeterli görüldü. Bugün hepimizin güldüğünü hatırladığı bir ‘travesti’ tipi mutlaka vardır. Genellikle sulu şakalar yapan, hayatını seks işçiliğinden kazanan, gündüzleri melek geceleri şeytan olan, lakin gündelik hayata kamusal alana dahil olmayan, mutluluklarını bilemediğimiz, kahkahasına ortak olamadığımız ‘travesti’ tipleri...
lKadınlar, Aşklar, Şarkılar |
Alternatif tiyatroların sokağı tüm gerçekliğiyle sahneye taşıma ısrarıyla, bütün karakterlerde olduğu gibi LGBTİ karakterlerde de çeşitlenmeler başladı. Gülünecek travestiler değil, hayatımızın tam içinden geçen, kökleri tüm diğer ‘normal’ karakterler gibi derinlikli, hikâyenin asli unsuru olan LGBTİ karakterler seyirciye ulaşır oldu.
‘Tip’ değil, karakter
2005 yılında DOT tarafından sahnelenen ‘Kürklü Merkür’de, Enis Arıkan tarafından canlandırılan Lola karakteri, 2006 yılında Esmeray’ın tek kişilik otobiyografik performansı ‘Cadının Bohçası’, trans bireylerin sahnede ‘tip’ olarak değil birer karakter olarak ele alınmasının ilk önemli adımlarıydı. Her ikisi de, bizi klişe hikâyelerden uzak bir noktada yakalıyor, uzun soluklu hikâyeleri olan trans karakterlerle tanışmamızı sağlıyordu. Sahnede feminist mücadele içinde yer alışını, Kürt kimliğini anlatarak seyirciye doğrudan temas eden hayat hikâyesini paylaşan Esmeray, bu engelsiz, sansürsüz paylaşımın dönüştürücü gücü ile yeni dalga yazar, yönetmen ve oyunculara cesaret verdi.
Bu arada, 2006 yılında Ankara’da ilk Onur Yürüyüşü yapılıyor, Lambdaistanbul tüzel kişilik kazanıyor, sokaklar “Susma haykır! Eşcinseller vardır!” diye inliyordu. Sokak sahneye hayat veriyordu.
Aradan geçen yıllar içerisinde, alternatif tiyatroların farklı hikâyelere karşı meraklı ve açık yaklaşımı daha fazla karakteri ‘tip’ olmaktan kurtarıp derinlikli karakterlere çevirirken, onur yürüyüşlerine katılanların sayısı da artmaya, LGBTİ hareketi hak mücadelesi alanını genişletmeye devam ediyordu.
2011 yılına geldiğimizde, yıllar süren uzun ve ısrarcı mücadeleyi bilmeyenler için bir ‘mucize’ gerçekleşiyor ve İstanbul Onur Yürüyüşü’ne onbinler katılırken, siyasi partiler destek veriyor ve Güneydoğu Avrupa’nın en büyük LBGTİ yürüyüşü gerçekleşiyordu.
Eşzamanlı olarak sahneler de bir eşik atlıyordu. Yeni dalga, sokakta yan yana, içiçe olduğunu sahnede de görmek istiyor, kendisini sokakta olduğu gibi sahnede de var etmek istiyordu. LGBTİ karakterler sokaktan sahneye kamusal alanda varoluşunu genişletiyordu.
80'lerde Lubunya Olmak |
DT kayıtsız kalamadı
2011 yılında İkinciKat ‘Limonata’ oyunuyla eşcinsel karakterlerin aşkını, 2012 yılında Craft ‘Uğrak Yeri’nde öldürülen eşcinsel oğlunun erkek sevgilisiyle dertleşen anneyi, Kumbaracı50 prodüksiyonu ‘Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi’ ise annesini hasretle özleyen trans Umut’u alternatif sahnelere taşıdı; her bir oyun seyircinin yoğun ilgisiyle karşılaştı. 2012 yılında Devlet Tiyatroları bütün bu değişime kayıtsız kalmadığını ‘Sessizlik’ oyununu sahneleyerek gösterdi. Karanlık çağ İngilteresi’nde iki kadın arasında yaşanan duygusal ilişkiyi anlatan oyun, Türkiye kurumsal tiyatrosunun bir kulağının sokakta olduğunun en güzel örneklerinden biri oldu.
2012 yılında Onur Yürüyüşü’nde yine onbinler buluştu ve “Dünya yerinden oynar! İbneler, translar özgür olsa” sloganı yürüyüşe damga vurdu.
Artık eşik aşıldı
2013 yılı, Türkiye tiyatro tarihinde en fazla LGBTİ karakterinin sahnelendiği yıl oldu. D22’nin ‘Bent’, Galata Perform’un ‘İZ’, Sahne Hal’in ‘Örümcek Kadının Öpücüğü’, Ekip’in Parti, Mekan Artı’nın ‘80’lerde Lubunya Olmak’, Domus Sanat Çiftliği’nin (Ankara) ‘Kadınlar Aşklar Şarkılar’ ve Craft’ın ‘Garaj’ oyunu ile alternatif sahneler farklı varoluş biçimlerine, farklı aşklara ve hayatlara kapılarını ardına kadar açtı.
Garaj |
Hayatın içinde, sokağın ortasında akmayı tercih eden yazarlar, yönetmenler, oyuncular; pek çok başka alanda olduğu gibi toplumsal cinsiyet ve cinsellik alanında da bir eşiği aştıklarını her geçen gün daha cesur biçimlerde gösteriyorlar. Artık sadece parlak ışıklar altında var olabilen, kamusal alana karışmayan, ehlileştirilmiş, tüketim objesi haline getirilmiş ‘tip’ler yok sahnelerde. Beraber yürümek, sohbet etmek, gülmek, bir hayatı yan yana kurmak isteyeceğimiz dostlarımız, bizler, hepimiz varız o küçük sahnelerde, “Dünyayı yerinden oynatmaya” beraber dönüşmeye ve sokağı dönüştürmeye devam ediyoruz.
Çok değil 11 yıl önce Onur Yürüyüşü 30 kişiyle gerçeleştirildi. Kim bilir belki küçük sahnelerin seyircileri, 11 yıl sonra on binlerce insanı bir araya getiren Onur Yürüyüşü’nün katılımcılarıdır ya da Onur Yürüşü’nün sessiz katılımcılar, alternatif sahnelerin hikâye anlatıcılarıdır.