‘Radikal ve Radikal İki’nin kapanış sürecini gazetenin yayın hayatının tümünde görev almış olan iki gazeteciyle, Radikal’de bir dönem yazı işleri müdürlüğü yapan Ali Topuz ve Radikal İki’nin son dönem editörlerinden Nazan Özcan’la konuştuk.
FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr
18 yıllık gazetecilik macerasının sonuna gelen Radikal artık bildiğimiz çizgisinden çok uzak bir şekilde dijital ortamda varlığını sürdürecek. Gazetenin, kendisi başlı başına bir marka olan pazar eki ‘Radikal İki’yse tamamen kapatıldı. ‘Radikal ve Radikal İki’nin kapanış sürecini gazetenin yayın hayatının tümünde görev almış olan iki gazeteciyle, Radikal’de bir dönem yazı işleri müdürlüğü yapan Ali Topuz ve Radikal İki’nin son dönem editörlerinden Nazan Özcan’la konuştuk.
Çok seslilik dedikleri
-
Radikal'i sağcı yazarlar mı bitirdi?
Hasan Celal Güzel, Namık Kemal Zeybek gibi isimler geldi. Bu isimleri Radikal'e taşıyan sürece bakmak lazım. Eğer kamu ihaleleri de alan, sanayide ağırlığı olan bir sermayenin yayın organıysanız hükümetlerle kavga etme, onları üzme, kızdırma lüksleriniz az olur. Bu durumlarda bir tür denge, sübap arayışı olur; bunun adına da çok seslilik demek gibi fikirler ortaya çıkabilir. Hasan Celal Güzel ve Namık Kemal Zeybek devletin sağ bürokrasisi ve oligarşisinde söz sahibi olan isimler. AKP'yle de temas kabiliyeti olan isimlerdi. Halbuki gazeteler kadro, perspektif ve tarz yapılarıdır. Onların kendilerine uygun yerlerde bulunması hem Türkiye'de hem de dünyada daha uygundur; bir tür ortak zemin, ortak dil oluşturmak icap eder. Fakat sermaye konumlanışı böyleyse, çok seslilikten, demokratik vitrinden anlaşılan bu oluyor, oradan da biri olsun, buradan da biri olsun. Daha sonra zaten bu eğilim yaygınlaştı, bu tür isimler her mecrada yer bulmaya başladı. Bu dengecilik yayıncılık açısından bir tür hokkabazlık manası taşır. Bundan sonra da denenecektir ama okuyucu yutmaz.
Ali Topuz |
Çöküşü başlatan iki dönem
-
Radikal’in bocaladığı ve okur kaybettiği belli başlı iki dönem var: 2002-2004 ve 2006-2007. Bu dönemleri anlatabilir misiniz?
2002'ye gelene kadar Avrupa Birliği'yle 'tamam mı, devam mı?' sorusunun cevabı Türkiye'nin iç tartışmasıydı. AB perspektifi yandaşlarıyla karşıtları arasında medyada da kıyasıya bir kavga sürüyordu. Ana akım medya, dil ve söylem olarak daha AB yanlısı görülmesine rağmen içerik olarak değildi. AB'yle Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlaması siyaseten onaylandıktan sonra bir eşik atlanmış olduğu için, AB süreci bir mücadele alanı olmaktan çıktı ve hatta bir kuşku alanına dönüştü. Radikal, AB süreci konusunda çok ısrarcı bir yayın yaptığı için müzakere süreci başladığında burada bir kayıp yaşanmış oldu. Yine insan hakları konusunda belirli bir toplumsal duyarlılık yükselip o konuda aşama kaydedildikten sonra da bu alan nispeten önemsizleşti. AKP'yle denk düşmesinde bir sorun var, çünkü 2002-2004 arasında AKP de bu konularda faal oldu; örneğin sistematik işkencenin devlet politikası olmaktan çıktığına dair ikna dönemidir aynı zamanda bu dönem. Dolayısıyla o türden haberler artık üretilmez ve değeri bir ölçüde düşer oldu. Bu konulara eğilenin AKP hükümeti olması nedeniyle seküler kesim için bir kuşku dönemidir bu. Bu kesim her ne kadar inanç özgürlüğüne saygılı olsa da seküler bir kesim. Bu dönemde, 2002-2004 Radikal'inin muhalif karakterini kaybettiğine dair bir izlenim oluştu okurlarda. Savunduğu politikaların kısmen AKP'yle örtüşmesi, tirajları oldukça düşürdü. Ekonomik kriz dönemine de bu anlamda parantez açmak lazım. O dönem Radikal açık bir şekilde IMF ve Kemal Derviş politikalarını savundu. Bu dönemde de bir kırılma yaşandığı söylenebilir. Bir başka belirleyici olaysa 2003 Irak işgaliydi. Radikal bu işgale kuşkuyla yaklaşmadı, mesafeli de durmadı, ‘Saddam gibi bir diktatörün gidişi desteklenir’ gibi bir argüman kullanıldı. Bir kayıp noktası da burası oldu. Kısaca, ekonomik kriz, AKP politikalarına karşı tutum belirlemedeki sorunlar ve Irak konusu... Bu aynı zamanda toplum içerisinde, gazete okuru diyebileceğimiz kesimde de ayrışma zamanı olarak düşünülür.
2006-2007 döneminde Ergenekon operasyonunun alametlerini belirten ve yine AKP karşıtı farklı kıpırdanmalar olduğunda, suikastlerin ve faili meçhul cinayetlerin hortlama eğilimleri de görüldü. O dönem içerisinde Ergenekon ve Balyoz operasyonları başladığında da hem Radikal'de, hem de konuyla ilgili bütün çevrelerde fikri ve duygusal olarak savrulma ve dağılma oldu. Taraf'ın da kurulduğunu hesaba katarsak, zaten bu tür gazeteleri okuyacak 250 bin kişilik bir kitle var. Bu kitle büyümediği gibi dağıldı. Buradaki parçalanma, elde bulunan tiraj zaten fazla olmadığı için ve o dönemin ruhuna uygun haber ve takibatı da tam olarak yapılamadığı için 35 bin seviyesine düştü.
‘Eyüp Can'ın yayın politikası tirajı düşürdü’
-
Eyüp Can matbu Radikal'deki son yazısında “25 binlik tirajıyla Radikal'i kâğıda basmak maalesef ekonomik değil” diyor ve dijitale geçişi buna bağlıyor. Ancak Radikal-Referans birleşmesi iddialı bir projeydi; tirajın düşmesi bir başarısızlık ve özeleştiri gerektiren bir şey değil mi?
Yönetim açısından bakılınca birtakım deneysel projeler peşindeler diyebiliriz. Referans'la Radikal'in birleştiği zaman, Radikal için de çok satacağına dair bir tahayyül kurduklarında, bu da bir tür proje gibiydi. Fakat elinizdeki malzemenin bir dokusu, bir özelliği var; bir tarih ve hafıza oluşturmuş, dolayısıyla okurla bir kontratı oluşmuş durumda. O projenin bu hafızayla uyumluluğu hiç düşünülmemiş. Bunun böyle olduğu gelinen noktada anlaşıldı.
-
Bu proje oluşurken ekip olarak dahil olabilmiş miydiniz?
Büyük medya kuruluşlarında çalışanlar çoğu zaman bunları bilmezler, bu türden 'stratejik' kararların çalışanlarla bir ilgisi yoktur. Paylaşım olmadığı gibi bir ilgisi de yoktur, onlar maruz kalırlar böyle şeylere. Dönüşüm döneminde de böyle oldu; ne Referans çalışanlarına, ne de Radikal çalışanlarına bu tür bir projenin ne anlama geleceği, ne tür sonuçlara yol açabileceği, ne kadar yanlış, ne kadar doğru olabileceğine dair, fikir alma babında bile bir danışma oldu. Emirler, tebligatlar ve talimatlar şeklindeydi. Biz çalışanlar açısından paldır küldür oldu. Son internete geçiş sürecinde olan bitenler de bu usülde yapıldı. İşin gazetecilik boyutu, dijital gazete ne getiriyor, bununla birlikte ne yapılabilir türü fikir akışı olmadı. Radikal'le ilgili bütün dönüşüm süreçleri, yönetimdeki kişilerin projeleri olarak kaldı. Birleştirdiğiniz iki yapının nesini birleştiriyorsunuz? Bu sorunun bir cevabı olsaydı, tabloid ve 'dönemin gerektirdiği' düşünülen bazı tutum ve habercilik tarzları olmasaydı bu kadar kötü bir yörüngeye girmeyebilirdi.
-
-
Eyüp Can, Zaman kökenli bir gazeteci olduğu için Radikal okurunda tepki yaratarak tirajların düşmesine neden oldu mu?
Eğer birleşme ve tabloide geçiş dönemini düşünürsek ve Radikal'in bu dönemde aldığı krediyi düşünürsek, böyle olmadı. 30 bin gibi bir rakamlar telafuz edildiği dönemde oldu bu birleşme. 100 bin, 80 bin gibi bir şekilde gitti; Eyüp Can'ın kişiliğinden kaynaklanan pek bir şey yoktu. Okur bunu çok da biliyor değildi, ‘Nereden geliyor, ne yapıyor?’ diye. Fakat yayın tercihleri, örneğin o dönemde olan Fenerbahçe operasyonunda bir hakeme ilişkin doğru olmayan bir yayın işe çok zarar verdi. Oda TV davası içerisinde Ahmet Şık'ın daha yayınlanmadan toplatılmış kitabının kara propaganda kitabı olarak tanımlanması örneğin. Dolayısıyla Eyüp Can'ın adından, geldiği yerden, bireysel serüveninden ve kişilik özelliklerinden değil, yapılan yayınlara yönelik tercihlerdi.
“Otopsi yapılıp, sonuçlar Hürriyet'te uygulanacak”
-
Radikal'in, Doğan Medya'nın kendi kurduğu gazeteler arasındaki yeri diğerlerinden farklı. Bu açıdan Radikal'in kapatılması Doğan Medya adına daha büyük bir hareketin işareti mi? Medyadan daha geniş bir çekilme görebilir miyiz?
Bu çok büyük bir anlam yüklemek olur. Genel olarak Türkiye gibi hukukundan ve iktidar-sermaye ilişkilerinden kaynaklanan sorunları olmayan bir yer olsaydık, yine bu dijital medyanın geleneksel gazetecilik üzerindeki baskısını konuşuyor olacaktık. Bunu da unutmamak lazım, eğer böyle bir şey olmasaydı belki bu kadar düşmemiş bir tiraj olacaktı ve kapanması başka sebeple olabilecekti. Dijitalde olan biteni algılayıp, nasıl paraya dönüştürürüz hesabı yapılıyor ve Doğan Medya Grubu da bunu yapıyor, Radikal bu anlamda bir deneme tahtası. Bu türden köklü 'araç' değişikliklerinde örneğin matbaaların değişmesi var. Radyo ve televizyonun etkisi var. Aracın değişmesi köklü bir değişiklik manasına geliyor ve ilk görülecek şey telif haklarının aldığı ağır darbe. Türkiye zaten bu konuda sıkıntılı, gazeteciler zaten bu anlamda çok fazla sömürülüyorlar. Havuz diye bir şey icat ediliyor ve bir muhabirin haberi 7-8 farklı kaynakta kullanılıyor, tek bir telif karşılığında. Müzik ve sinemada farklı arayışlar olduğu gibi sermaye sahipleri medyada da bu konuda bir arayışta. Radikal de bu açıdan Hürriyet'e kıyasla daha ucuz bir ürün olduğu için deneme tahtası görevi görüyor. Bu deneyin daha sonra otopsisi yapılacak ve oradan çıkan sonuçlar farklı şekilde uygulanacak.
Radikal İki'nin editörü Nazan Özcan:
‘İki defa kapak değiştirmek zorunda kaldık’
Nazan Özcan |
-
Radikal İki'yi farklı kılan neydi?
Kapağından içeriğine kadar Türkiye'nin daha önce görmediği bir yayındı. Her kesimden insanın yazısının yayımlandığı bir mecra oldu. KCK tutuklusu milletvekili ya da basından kişiler, Balyoz'dan tutuklu insanlar yazı gönderdi. Şimdi düşünüyorum, oraya Murathan Mungan, Orhan Pamuk yazdı; ev hanımları, Türkiye'nin farklı üniversitelerinden seslerini duyuramayan ama şahane fikirleri olan akademisyenler yazdı. Eşcinseller,
Aleviler, Ermeniler, Kürt milletvekilleri yazılar gönderdi, burası açık bir platformdu. Radikal İki'yi farklı kılan buydu, her zaman sürpriz yazıları; ilginç, hiç düşünmediğimiz yerlerden bakan insanları görebiliyorduk. Türkiye'nin fikir ve özgürlükler alanında ilerlemesine büyük bir katkımız oldu.
-
Radikal İki dijital versiyona aktarılmıyor, bu kararın arkasındaki süreç nedir?
Birleşmeden sonraki süreçle başladı her şey, tam olarak ne oldu kestiremiyorum, siyasete mi kurban gittik bilemiyorum ama bir şekilde Radikal İki'nin istenmediği bize belli edilmiş, hissettirilmişti. “Bu hafta siz de çok ileri gitmediniz mi?” sorusunu, “Şunlar başımıza bela açacak”, “Onun yazıları zaten hep böyle” gibi lafları duymaya başladık. Uyarılar şeklinde oldu. Mesela eskiden Radikal İki'yi Perşembe basardık, yönetimdekiler de basılmış halini okurdu. Ama birleşmeden sonra Radikal İki'nin basılmadan önce yönetim katına gelmesi konusunda tutum belirtildi. Doğrudan Eyüp Can'dan böyle bir istek gelmedi ancak uygulama bir şekilde buna dö-nüştü, bizden çıkışları yönetime bırakmamız istendi. İki defa da Radikal İki'nin kapağını değiştirmemiz gerekti. Başlangıçta 24 sayfaydık ama artık son dönemde 16 sayfa için yalvardığımı biliyorum. Çok rahat yapabilirdik ama burada tamamen yok etmeye yönelik başka bir şey vardı. Bunu düşündük Tuğrul Bey'le beraber. Farklı bir şey, genelden ayrı bir şey yaptık ve burada oluşan gelenekten korktular. Tuğrul gitti Nazan geldi ama yayın politikası aynı oldu, bu geleneğin devam etmesinden korktular, çünkü artık bu bireylere bağlı olmaktan çıkmış, Radikal İki kendi başına bir şey olmuştu. Yeni dijital oluşumda böyle bir duruş ve geleneği görmek istemediler. Böyle yorumluyorum, başka türlü bir şey aklıma gelmiyor. Radikal İki olarak bir fark ortaya koyup Radikal'in önüne geçmişiz diye düşünüyorum. Çünkü biz savrulmadık.