Türkiye ve Fransa’dan bir grup aydın, Başbakan Erdoğan’ın ‘taziye mesajı’ olarak bilinen yazılı açıklamasının ardından başlayan tartışmalarla ilgili olarak ortak bir metne imza attılar. Metin, Ermeniler ve Türkler arasında barış döneminin başlamasının özlemini dile getirirken, bu barışın hangi koşullarda mümkün olabileceğine de değiniyor. Metni olduğu gibi yayımlıyoruz.
Türkiye ve Fransa’dan bir grup aydın, Başbakan Erdoğan’ın 23 Nisan’da yaptığı ve kamuoyunda ‘taziye mesajı’ olarak bilinen yazılı açıklamasının ardından başlayan tartışmalarla ilgili olarak ortak bir metne imza attılar. Agos’un yanı sıra Radikal ve Fransız Liberation gazetelerinde de yayımlanan metin, Ermeniler ve Türkler arasında barış döneminin başlamasının özlemini dile getirirken, bu barışın hangi koşullarda mümkün olabileceğine de değiniyor.
Bu metni imzalayan bizlerin ortak rüyası Ermeniler ve Türkler arasında, her iki halka ve tarihlerine saygı çerçevesinde, bir barış döneminin başlamasıdır...
Türkiye Cumhuriyeti siyasal kültürüyle çok uzun bir süre, kurucu bir suçu koruma altında tutmak için geçmişe ulaşmanın önünü tıkadı ve kalıcı bir hukuk devleti kurulmasına engel oldu. Ancak 1915’te vuku bulan korkunç olayı ve sonuçlarını silmeye kimsenin gücü yetmez. Son 10 yıl, bu konuda pek çok alanda yol alınmasına tanıklık yaptı. Akademik araştırmalar, kültürel etkinlikler, anıtların restorasyonu, bireylerin köklerini araması, kamusal alanda anma toplantıları düzenlenmesi gibi önemli adımlar birbirini takip ediyor. Yıkılmış olanların bir kısmını tamir etmek, çok büyük bir mağduriyet yaşamış olanlara yardım etmek, onlara özel bir hak tanımak amacıyla ciddi, samimi ve sürekli bir bellek çalışması yapmak artık mümkün. Yaşamın ve belleğin izleri, birbirleriyle kesişmeye başladı. Girişimimiz bunun bir devamıdır ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin, engellemek bir yana, bu kesişmede yerini alacağını varsaymaktadır.
Diaspora Ermenileri, tarih konusunda yüzyıl sonra hâlâ sahte bir tartışmaya mahkûm olmaktan rahatsızlar. Köklerinin yer aldığı toprakları ziyaret etmek, bunları çocuklarına göstermek arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Bugünün Türkiye’si onları bu konuda engellemiyor. Ama devlet sorumlularının tek bir hakikat sözü, onların belleklerindeki yaraları sarmaya yardımcı olabilir. İsimlerini sarsılmadan duymaları mümkün olmayan köy ve kentlerle yeni ilişkiler kurabilmeleri, ancak böyle güçlü bir davetin gelmesiyle mümkün olabilir. Ve Hrant Dink’in dediği gibi böylece “su çatlağını bulur”.
Ortak rüyamız şöyle: Öyküleriyle ve mekânlarıyla Türkiye’nin belleği ölmüş Ermenileri, soykırımın mağduru olduklarını kabul ederek onurlandırır; buna yol açan kişi ve fikirleri teşhir eder; tarih kitapları ve sokak adları, Ermenilerin yok olmasını yöneten ve bunu uygulayanların isimlerini değil, Ermenileri kurtarmış olan vicdanlı ve adil insanları över; Türkiye devleti Ermeni kilisesi ve vakıflarına, sahip oldukları anıtları iade eder; Türk ve Ermeniler bu ortak kültürel varlıktan kıvanç duyarlar.
Rüyamızda laik Türkiye Cumhuriyeti’nde eksiksiz ve tam bir yurttaşlık da var. Müslüman olmayanlar kamu görevlerinde yer alıyor, onları katledenlerin yargılanmaları eksiksiz yürütülüyor, yasalar nefret söylemini suç ilan ediyor; Ermeniler ve Türkiyeliler, kendi uslupları içinde, iki kimliklerini de yaşamak isteyen Müslüman Ermenileri kucaklıyor.
Rüyamızda Hrant’ın işaret ettiği su çatlağının, bugün Ermeni dünyasının büyük bir kısmını barındıran genç bağımsız Ermenistan’a kadar ulaşabileceği de bulunuyor. Rüyamızda Türk hükümeti, onu ambargoyla boğmak yerine, sınır boyundan gelen talepleri dinleyip, sınırı açıyor, Ermenistan’ın izolasyonunun son bulmasına yardım ediyor; Ermenistan’a Karadeniz’deki limanlarından birine, Trabzon veya Samsun’a, ayrıcalıklı ulaşım olanağı tanıyor; ve eski adıyla Kilikya’da Akdeniz kıyısında Mersin veya Ayaş (Yumurtalık), iktisadi bir kolaylığın ötesinde, ortaçağdan beri var olan kültürel mirasın parladığı, yeni birçok kültürlü yaşamın merkezi oluyor.
İki ülkenin Ağrı Dağı’nı manen paylaştığı rüyasını görüyoruz; yeni dönemi de bu simgeliyor. Ağrı Dağı, UNESCO tarafından dünya kültürel miras listesine dahil edilen büyük bir doğal parka dönüşüyor ve Türkiyelilerle Ermenilerin birlikte değer katacakları bir tür serbest bölge oluyor; beşeriyetin köklerinin yer aldığı Ağrı, bir barış feneri oluyor.
Bu rüyayı gerçekleştirmeye başlamak üzere, bu metni imzalayanlar, 1915’in tehcir yolu üzerinde anma düzenlemek isteyen dünyanın dört bir yanındaki Ermenilere yardım sözü veriyorlar. 2015’te, atalarının topraklarına, onların hatırasını ve tarihsel izlerini bulmak için birlikte gidecekler.
Samim Akgönül, Cengiz Aktar, Gorune Aprikian, Ariane Ascaride, Sibal Asna, Serge Avedikian, Ali Bayramoğlu, Marie-Aude Baronian, Rosine Boyadjian, Anaîd Donabed-ian, Denis Donikian, Robert Guédigian, Claire Guidicenti, Nilüfer Göle, Defne Gürsoy, Ahmet İnsel, Ali Kazancıgil, Jacques Kebadian, Ferhat Kentel, Raymond Kevork-ian, Michel Marian, Gerard Malkassian, Umit Metin, Aravni Pamokdjian, Manoug Pamokdjian, Isabelle Ouzoun-ian, Armand Sarian, Betül Tambay, Gérard Torikian, Serra Yılmaz.