Gezi direnişi solun kalıplarını sarstı

Gezi direnişi, sol hareket için hem umut haline geldi; hem de yeni siyaset yapma biçimleri, geleneksel örgütlülük kalıplarını hayli zorladı. Bu karmaşık dinamikleri gerek sol siyasetin tarihi gerekse bugünü açısından uzmanları ve doğrudan katılımcılarına, Ahmet İnsel, Masis Kürkçügil ve Can Memiş'e sorduk.

KARİN KARAKAŞLI
karinkarakasli@agos.com.tr

Gezi direnişi, taleplerinin toplumsallığı ve sergilenen dayanışma açısından sol hareket için de büyük bir umut anlamına geldi. Öte yandan yeni siyaset yapma biçimleri, geleneksel örgütlülük kalıplarını hayli zorladı. Bu karmaşık dinamikleri gerek sol siyasetin tarihi gerekse bugünü açısından uzmanları ve doğrudan katılımcılarına sorduk.

Ahmet İnsel (iktisatçı): 'Geleneksel sol-sosyalist hareketler geri plana düştüler'

'Mayıs 2013'ün son günlerinden aynı yılın Haziran ayının sonuna kadar dalga dalga yayılan Gezi protestoları, 5 hektarlık bir parkın iktidarın keyfine göre AVM, otel, müze, vs... yapılmasının tetikleyicisi olduğu bir toplumsal tepki birikimi patlamasıydı. Bu tepki birikimi, iktidarın giderek daha fazla ahlakçı muhafazakarlık, kentsel rant yaratmaya dayalı kalkınmacı politikaları ve muhalif ses ve girişimlere karşı artan bir tahammülsüzlük sergilenmesi, bunların şiddetle bastırılması gibi etmenlerden beslendi. Özellikle Tayyip Erdoğan'ın kibirli ve nobran iktidar diline karşı tepkiler yoğunlaştı. Yurttaş kimliği içinde kim olursa olsun, eşit saygı ve dikkat talep eden bir yurttaş ayaklanmasıydı bu. Yurttaş haysiyetinin iktidar tarafından ayaklar altına alındığına inanlar tepkilerini dile getirdiler.

 

Sol açısından Gezi protestolarının on-onbeş yıldan beri solun yaşadığı dönüşümün önemli bir eşiği olduğunun altını çizmek gerekiyor. Gezi protestolarına damgasını vuran dil ve eylem tarzı şiddeti dışlıyor, iktidara karşı anti-otoriter bir başkaldırıyı merkeze alıyor, sadece iktidarı değil kendini de hicvediyordu. 1990'ların ortasından beri yavaş yavaş gelişen bir eğilim bu. Sanırım her türlü askeri, bürokratik vesayet gücünün müdahalesinin meşruiyetinin kaybolmasının, bu tür beklentilerin solda büyük ölçüde tasfiye edilmiş olmasının yarattığı özgürleşmenin somut yansımalarından biri olarak ele alınabilir. Ben Gezi protestolarında, örneğin 2007'de bağımsız aday kampanyasını başlatan, Ufuk Uras ve Baskın Oran'ın seçilmesi için haftalarca büyük bir özveriyle uğraşan birçok genç arkadaşımızı gene en ön saflarda gördüm. Altı yıl sonra, dogmatik olmayan, insanı ve çevreyi herhangi bir örgütlü gücün tahakkümü altına bırakmamaya kararlı, şiddeti ve karşı-şiddeti dışlayan, bu konularda çok daha bilinçli ve kararlı genç bir kitle bu protesto hareketlerine damgasını vurdu. Geleneksel sol-sosyalist hareketler, basmakalıp sloganlarıyla, her yere dikmeye çalıştıkları bayrak ve flamalarıyla, ağır hiyerarşik yapılanmaları ve otoriter davranışlarıyla bu tabloda geri plana düştüler.

Sol açısından, sağ ve sol otoritarizmlere karşı çıkan, katılımcı demokrasi talebinin merkezinde olduğu bir özgürlükçü toplumsal hareketin güçlü nüvelerinin ortaya çıktığı bir dönem oldu Gezi anı. Gezi protestolarından bir siyasal parti çıkmasını beklemek safdillik olur. Bu tür hareketler bütün bir kuşağı saran, uzun yıllar onun toplumsal davranışlarını belirleyen bir ortak bellek  oluştururlar. AKP iktidarının moral üstünlüğü kaybettiği an olarak anılacak gelecekte Gezi protestoları dönemi. Büyük ihtimalle, çevreci, katılımcı ve özgürlükçü bir siyasal-toplumsal hareketin genişlemesi ve güçlenmesi açısından da önemli bir eşik olarak ileride anılacak.'

Masis Kürkçügil (yazar): 'Gezi Direnişi umudu yeşertti'

'Yaşadığımız toplumda, 1908’den bu yana yaşanan kitle gösterilerinde katılım ve kapsam açısından hiç şüphesiz önde gelen Gezi direnişi, doğal olarak iktidarı olduğu gibi toplumsal muhalefeti de fenersiz yakaladı. Tarihte bu çaptaki bir gösteriyi bekleyenler çok olmuştur lakin görenler sınırlı olduğu gibi ne zaman olabileceğini kestirebilenler de parmakla sayılacak kadardır.

Hükümetin şaşkınlığı ve bugüne kadar olanları tarihsel bir zeminde irdelemek yerine komplo teorisi ile açıklama çabaları, kendilerine çokça yakıştırılan toplumu içerden ve yakından tanıma kabiliyetlerinin bir vehimden ibaret olduğunu göstermekte.

Toplumsal muhalefet açısından ise Gezi direnişinin kıymeti harbiyesi kendisi ile sınırlı kalmayacak, yeni tahayyülleri ve mücadeleleri tetiklediği oranda belirginlik kazanacaktır. Böyle bir mirasa talip olan sosyalist hareketin Gezi direnişi öncesi ve mevcut hali pür melali, harekete gücünün ötesinde bir nefes vermiş olmasına rağmen bir yenilenmeye, canlanmaya imkan vermedi. Gezi direnişine can veren çok farklı kesimlerin bir arada durmasını ve yaşamasını sağlayan bir miras değil kendiliğinden, içgüdüsel bir tepkiydi.

Kurumsal çerçevenin dışında böylesine yaygın bir deneyim o an için beklenmedik pratikler doğurmuş olsa da sonrası için yeni tartışmalar ve yeni düşünceler üretmedi.

Ancak kendine uygun siyasal bir ifade imkanı bulamayan çok büyük bir kitlenin arayışı olarak Gezi direnişi, söyleme dayalı siyasetin söylem sahipleriyle sınırlı kaldığı bir dünyada, tıpkı dünyanın bir dizi ülkesinde olduğu gibi yaşadıkları dünyadan hoşnutsuz olan, haksızlıklara karşı çıkan kesimlerin bir isyanı olarak kayıtlara geçti.

Bu isyanın toplumsal ve siyasal içeriği belirgin bir takım taleplerle öne çıkmadı. 2014 Mart yerel seçimlerini de gösterdiği gibi siyasal güç ilişkilerini de değiştirmedi. Ama en azından otuz yıllık bir suskunluk döneminden sonra “yeter” diyenleri derlediği için sonrası için büyük bir umut aşıladı.

Gezi direnişine katılan çok farklı kesimleri arasında bu umudu yeşertmeye aday olanlar belki de Gezi’de çoğunluğu oluşturanlar değil Gezi’den çıkartılacak derslerle Gezi’nin kazanımlarını tarihselleştirebilecek olan sosyalistlerdir. Bugün kimse Türkiye’de 1968’de öğrenci hoşnutsuzluğunun ilk kez Ankara İlahiyat Fakültesinde başladığını veya sağcıların da İÜ Edebiyat fakültesini işgal etiğini hatırlamamakta. 68 deyince, onu da içererek daha ötesine uzanan bir mücadele anlaşılmakta.

Şimdi ve yarın özgürlük ve eşitlik talebinde bulunan her kesim kendi derdini, başka dertlerle birlikte bir çözüme kavuşturmanın yolunu  arayacaktır. Gezi’deki bir arada yaşamaya, komüne, dayanışmaya, feminist ve LGBTİ katılımına, Kürtlerin, Ermenilerin varlığına vurgu yapılacaksa –ki başka şeylerin yanı sıra bunlar yoksa Gezi direnişi de tarih değil mazi olacaktır– bütün ezilenlerin uzun soluklu ortak bir yürüyüşüne ihtiyaç vardır.

Sosyalist sol farklı kesimleriyle henüz bu deneyimin sürekliliğini sağlamaktan uzaktır. Gezi’den yeni üyeler devşirmek, Gezi’yi milat kabul etmek veya Gezi’nin tapusuna sahip olduğunu iddia etmek yerine bu deneyime yeni deneyimler eklenmesi gerekir. Bu da şu veya bu grubun tekelinde olmayıp özgürlük ve eşitlik talep edenlerin, başta bunları  zorunlu ihtiyaç maddeleri görenlerin bizzat kendi eseri olacaktır.

En güzel direniş henüz eylenmemiş olandır!'

Can Memiş (HDK-HDP Gençlik Meclisi üyesi): 'Gezi, sola yatay ve katılımcı bir model sundu'

'Gezi, pek çok kesim için sarsıcı bir süreci beraberinde getirdi. Daha önce yaşanmamış kimi deneyimlerdi bunlar. Ekoloji ve kent hakkı mücadelesi geniş bir kesim için yalnızca tebessümden ibaretti. Solun gündeminde bu tür 'önemsiz' meseleler henüz yoktu. Fakat Gezi direnişi bu sorunları az çok tartıştırdı. Kimi yanlış anlaşılmalar yaşanmış olsa da, yaşanmaya devam etse de... Mesela Gezi'nin ne mücadelesi olduğu üzerine çok sık konuşuldu. 'Üç beş ağaç meselesi değil' yönlü bir savunu Gezi'yi anlayamamaktı bana kalırsa.  Ancak zorlama da olsa, kent hakkı ve ekoloji alanlarında bir farkındalık yaratılabildi. Sol'un deneyimleri üzerinden bakmaya devam edersek karar alma mekanizmları açısından düşünmek gerek Gezi'yi. Gezi'deki karar alma süreçleri, solun mevcut kabul ve alışkanlıklarını sarsıyordu. Bu açıdan çok radikaldi. Direnişin ilk günlerinden itibaren kararlar forumlarda alındı. Direnişin nasıl gelişeceği, neye evrileceği forumlar esas alınarak kararlaştırıldı. Aşağıdan yukarıya ve yatay bir hareket olarak Gezi'yi ele almak gerek. Direnişin Gezi'den diğer parklara yayılması; bu katılımcı modeli de pek çok yerele yayabildi. Öte yandan solun yıllardır uygulayageldiği dikey örgütlenme modeli, Gezi'deki hayata uymamaktaydı. Gezi'nin öncüsü olma girişimleri boşa düşmekteydi, düşmeliydi. Fakat bugün dahi dikey ve katılımcılıktan uzak bir model, solun geniş kesimlerince sahip çıkılmaya devam ediyor. Ancak yatay ve katılımcı modeli kendi içerisinde işleten bir solun da olduğu veya bir kesimce tartışmalar arasında yer aldığı, bu tartışmanın önemsendiği de unutulmamalı.     

Gezi'deki en sahici şey, bir parkın içerisinde farklı mücadele pratiklerinin buluşabilmesiydi. Hayatın akışı içerisinde çok fazla buluşma olanağı aramayan bu mücadeleler Gezi'de bir dayanışma pratiği sergiledi. Ortak bir dil oluşturma, ortak bir sloganı haykırma zorlu bir süreçti. Elbette istenilen bütün sloganlarımızın aynılaşması değil, dayanışmanın bir sloganda buluşmasıydı. Ve ulaşıldı da, başarılabildi. Gezi; yaşlı siyasete, bürokratik siyaset yapma alışkanlıklarına itirazdı. En temel özelliği gençlerin aktifliği ve aktivizmiydi. Gençlerin bu kadar ağırlıkta olduğu bir isyanın bu alışkanlıkları yeniden üretmesi imkansızdı. Dili gençti ve genç olmasının da bir yansıması olarak mizahiydi. Çünkü artık ezberlerimiz sınırındaki söz/sözler bu isyana karşılık gelmemekteydi. Gezi'den bahsederken duvar yazılarından bahsetmemek imkansız. O yazılar aslında gençlerin yeni sloganlarının, arayışlarının karşılığıydı. Cinsiyetçi-homofobik-transfobik kimi yazılamalara ve sloganlara karşı verilen mücadele ve yarattığı farkındalık da es geçilmemeli. -Keza bu farkındalıkla LGBTİ Onur Yürüşünün önceki senelere oranla gözle görülür derecede coşkulu, katılımı güçlü olması tesadüf değildi-. Gezi'den sonra Sol içerisinde bir kesim gençleşmeyi önemseyerek kendi içerisinde dilde, propagandada, faaliyette gençleşme tartışmalarını yürüttüğü çok açık. Bunu da bütün bir yelpaze için söyleyemiyoruz elbette. Ancak bu tartışmayı yürütmüş siyasetler için de ne denli umut vaad edici bir sonuçla karşılaşıldığı, gelenekselci tavrın ne denli bırakıldığı kolaylıkla tartışılabilir.

Özetle Gezi; sadece iktidara değil, alışkanlıklarımıza da isyandı. İsyanın iktidara dönük olanının yanında, sola dönük itiraz kısmı üzerine düşünmek, Gezi'nin mesajını okumak benim ve bizim açımızdan daha devrimci ve radikal bir sürece tekabül ediyor. Daha umutlu olmak için elde çokça argüman da var tabii; duvarlara yazdığımız 'Turgut Uyar'ın dizeleriyiz' de yeter, değil mi?'

Kategoriler

Güncel Gündem