15 soruda Soma dersleri

Taşeronlaşmayı, denetim eksikliğini, işveren sorumluluğunu ve kömür enerjisinin bedelini bir kez daha sorgulatan Soma faciasıyla ilgili 15 soruyu DİSK'e bağlı Dev-Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Aslı Odman ve Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü, Enerji Anabilim Dalı Başkanı Tanay Sıdkı Uyar cevapladı.

Fotoğraf: Nar Photos

GÖZDE KAZAZ
gozdekazaz@gmail.com

‘Adalet Arayana Destek Grubu’nun hazırladığı, 2013 İş Cinayeti Almanağı’na göre, geçen yıl çalışırken hayatını kaybeden işçi sayısı en az 1.235’ti. Üstelik, eğer mesleki hastalıklar ya da iş kaynaklı intiharlar kayıt altına alınabilseydi, işçi hak ihlalleri iki katına çıkacaktı.

Devletin kalkınma ve özelleştirmeye dayalı politikasıyla her geçen yıl kabaran iş güvenliği ve işçi hak ihlalleri karnesine Soma’daki maden faciası kömür karası harflerle eklendi. Resmi rakamlara göre 301 işçinin öldüğü, en az 122 işçinin yaralandığı facianın ardından hayatta kalan işçilerin anlattıkları da, esasında devlete ait olan madende yaşanan ihlalleri bir bir gözler önüne serdi.

Taşeronlaşmayı, denetim eksikliğini, işveren sorumluluğunu ve kömür enerjisinin bedelini bir kez daha sorgulatan Soma faciasıyla ilgili soruları uzmanlara sorduk. DİSK'e bağlı Dev-Maden Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, Mimar Sinan Üniversitesi Şehir Planlaması öğretim görevlisi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden Aslı Odman ve Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü, Enerji Anabilim Dalı Başkanı Tanay Sıdkı Uyar 15 soruda Soma madenini anlattı.

1-     Bu kadar büyük bir can kaybına sebep olan faciayı tetikleyenler ne oldu?

Tayfun Görgün: Temel neden şirketin çok övündüğü ve hükümetin de ‘özel sektör mucizesi’ diye sunduğu iki faktörde saklı: Üretim maliyetlerinin büyük bir açgözlülükle kısılmasıyla alınmaktan vazgeçilen tedbirler. Bir de ocakların sahibi Enerji Bakanlığı’nın üretim sınırlarını kaldırarak “Ne kadar üretirseniz hepsini satın alırım” demesiyle aşırı zorlanan üretim. Ve nihayet basit çıkarların esiri olmaktan kurtulamayan, son kontrol ve ihlallere itiraz etmekle mükellef olan sendikanın [Bu örnekte Türkiye Maden İşçileri Sendikası, yani Maden-İş. Agos] aymazlığı ve sorumluluğu ile işçilerin celladı haline gelen ölüm üçgeni tamamlanmış oldu.

2- Yargılanması gereken sorumlular kimler?

Aslı Odman: Üç sorumlu var: Karar verici işverenler, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.

İş sağlığı ve güvenliği yasasının da tanımladığı gibi birincil sorumlu işveren. İşveren dediğimiz de işveren vekili gibi ‘çıtır’lar değildir; karar vericiler, yani şirketin yönetim kuruludur.

Devlet de iki açıdan sorumlu. Soma madeni rödovans sistemiyle işletilen bir ocak. Yani devlet TKİ vasıtasıyla Soma Holding’e kiralayıp yüzde 15 oranında kömür alıyor. Mülkiyet devlete ait. TKİ’nin de 15 günde bir denetleme sorumluluğu var. Devlet bu sorumluluğu şirketin üzerine yıkmış; şirket de kendine bağlı, maaşla çalışan iş güvenliği uzmanlarına yıkmış. Maaşlı elemanın da riski bertaraf etmek için üretimi durdurma imkânı, gördüğümüz gibi olmuyor. Yani devletin, ocak TKİ’nin olduğu için hem denetleme sorumluluğu var, hem de bütün ocaklarda olduğu gibi Çalışma Bakanlığı’na bağlı iş müfettişlerinin denetleme sorumluluğu var.

3-     Şirket yetkilileri, önce yaşam odasıyla kaçış yolunu aynı göstermeye çalışmış; ardından birkaç ay sonra yaşam odalarının yapılacağını söylemişti. Yaşam odasının mevzuattaki yeri ne?

Tayfun Görgün: Mevzuatta açıkça ve isim vererek yaşam odalarının zorunlu olduğu yer almıyor gibi görünse de, “şirketler zorunlu her türlü emniyet ve acil tahliye tedbirlerini almak zorundadır” ibaresiyle yaşam odalarını dolaylı olarak mecbur tutuyor. Fakat bizim ülkemizdeki kamu kurumları ve adli, hukuki süreçler, kesin ifadeler olmadığında, bu türden eksikleri kusur saymıyor genellikle.

4- Soma madenindeki son iş güvenliği kontrolünde noksan husus tespit edilmemişti. Denetim zaafı ne boyutta?

Aslı Odman: Denetim nokta atışıdır. Şu anda oluşan ihmaller birkaç ay önceki rapor sırasında olmayabilir. Denetimi elbette sorgulamalıyız ama denetimlerden de mucize beklememeliyiz. Türkiye’de bir buçuk milyon işletme var. Bunları denetleyecek bin kadar müfettiş var. Az müfettiş olması açısından hizmet kusuru var diyebiliriz. Hükümet iç müfettişlerin özerkliğini sağlayamayarak, sayılarını az tutarak bir politika güdüyor. Ama sorumluluk konusunda hiyerarşiyi doğru koymak lazım.

'Üç sorumlu var: karar verici işverenler, Türkiye Kömür işletmeleri ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı.”

5- Zonguldak Kozlu, Milas Güllük gibi madenler ya da Ostim/İvedik, Davutpaşa, Esenyurt gibi sanayi bölgelerindeki işçi ölümleriyle ilgili hukuki gidişat, Soma davasının olası sonucuna dair bize ne söylüyor?

Aslı Odman: ‘Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin takip ettiği hiçbir dava sonuçlanmadı. Süreçlerine dair bir şeyler çıkarabiliriz. Savcılık taksirden dava açıyor. Zaten can kaybı olduğu için soruşturma sürecini başlatmak zorunda ve ceza hukukunun en alt kademesinden başlatıyor. Eğer aileler müdahil olup da süreci ileri itmezse, ‘taksir’de, yani hatayla adam öldürmede kalacak. Burada indirim ve para cezası olabiliyor. Hâlbuki burada sonuçları öngörülebilir hatadan dolayı ‘bilinçli taksir’den açılmalı dava. Bir de ceza hukukçularının söylediği kadarıyla bu durum ‘olası kasıt’ ile öldürme. Ceza hukukunda iki seviye yukarı çekmeye çalışılacak bu dava. Tabii çok zorlu bir süreç. Somut olarak mağdur olanlar aileler olduğu için, onlar müdahil olursa kamuoyu baskısı işe yarıyor. Ceza davasına müdahil olan aile yoksa ya da tazminat alıp geri çekilirlerse, korkutulurlarsa, kamuoyu baskısı da gazete köşelerinde yazılan birkaç vicdani yazı olarak kalır.

6- Dünya Çalışma Örgütü’nün (ILO) 176 numaralı sözleşmesinin getirdiği maden ve güvenlik şartları, halihazırda imzalanmış iş güvenliği mevzuatıyla yerine getirilemez miydi?

Tayfun Görgün: Mevcut mevzuat ile de getirilebilirdi elbet. ILO 176 sayılı sözleşmesinin imzalanmaması en başta devlet ve hükümetin güvenlikli üretim ve işçi sağlığı konusunda doğrultusu ve niyetini ifade eder. Sonrasında ise Anayasanın 90. Maddesi gereğince iç mevzuat yerine geçer ve hiçbir yasal boşluk kalmamış olur. Ama uygulamanın sağlanması son kertede sendikaların işidir.

7- Başbakan Erdoğan, madencilikte “OHAL ilan edecek” yedi maddelik eylem planı hazırlığında olduklarını açıkladı. İçinde ILO’nun 176 numaralı sözleşmesini imzalama, ailelere tazminat paketi gibi uygulamaların söz konusu olacağı söyleniyor. Bu eylem planı hangi sorunları giderebilir?

Aslı Odman: Bu açıklama bir hedef saptırma. ILO 176 imzalandığı zaman mucizevi bir çözüm olacakmış gibi gösteriliyor. ILO’nun imzaladığımız konvansiyonları uygulanmadığı için devlet ILO’dan her sene protesto yiyor. Ayrıca bize daha yakın olan ulusal mevzuatların içini doldurmakla ilgili problem yaşıyoruz. Devlet, şirket gibi, sermaye sınıfının çıkarlarını savunacak bir şekilde esas meselelere dokunmuyor. Hükümet şu anda kendi çıkardığı yasaların uygulanmasını takip etmiyor. Ben buna ‘politikasızlık politikası’ diyorum.

Eski Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun’un da söylediği gibi, patlamaya hazır 450 ocak var. Bizim bakmamız gereken bu. Soma işletmeleri olağanüstü gibi gösterilse de bugün çalışma hayatının olağan hali Soma işletmeleri.

Ayrıca Soma, Türkiye şartlarına göre de iyi bir ocak. TKİ’den sonra ikinci holding işletmesi. Sarı da olsa sendika var. Ücretler nispeten daha yüksek. Acil eylem planı, her ocaktaki patlama nedenlerine karar verip ister istemez maliyet getirecek şekilde, üretimi azaltacak şekilde önlem almakla olur. Bu da ILO’ya gitmekle değil yerele inmekle olur.

8- Soma A.Ş. ve İmbat A.Ş.’de işçiler Maden-İş üyesi. Sendikaların maden işçilerinin haklarını korumadığı ve hükümet-işveren yanında tavır aldığı da ortada. Sendikacılıkla ilgili neleri sorgulamak gerekiyor?

Aslı Odman: Hızlı üretim çok önemli. Kendi çalışma pratiklerimizden de bunu deneyimleyebiliriz. Daha yoğun çalışıyoruz. Biyolojik sınırımıza dayandığımızda da “yeter” diyebilecek yatay örgütlenmemiz yok. Her aşamada dikey ilişkiler kuruluyor. Yatay örgütlenmeninse adı hâlâ sendika. Korkunç bir sarı sendika var ama bu bizi yatay örgütlenmenin temel prensibi olan sendikalaşmaya karşı doldurmamalı, çünkü özünde yatay örgütlenme var. Mevcut sendikaların belki yüzde 95’ini silkeleyerek bu prensibe sahip çıkmamız lazım.

“Türkiye’deki tüm maden ocaklarının üç ay süreyle üretime ara vermesi gerekiyor. Bu sırada işçilere verilecek toplam kamu veya işsizlik sigortası, sigortada birikmiş paranın binde beşinden az.”

9- Soma’da şirketin iki maden ocağı daha var. Hem oradaki, hem de Türkiye’deki ocaklarla ilgili bugünden itibaren ne yapılmalı?

Tayfun Görgün: Soma’daki maden ocağıyla aynı durumda, hatta daha beter durumda yaklaşık 400 kadar kömür ocağı var. Buralarda 45 bin civarında işçi büyük tehlike altında. Bizim önerimiz bu ocakların üç ay üretime ara vermesi. İşçilere iki bin lira maaş verilerek en fazla 300 milyon TL tutarıyla kamu veya işsizlik sigortası karşılanmalı. Bu miktar örneğin işsizlik sigortasında birikmiş olan paramızın binde beşinden az bir miktar.

Bu üç aylık sürede bu 400 işyerindeki denetim, eksiklerin tamamlanması, yasal ve mevzuat eksikleri tamamlanırken, diğer taraftan işçilere mesleki ve işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimleri tamamlanır. Düzelmesi mümkün olmayan birkaç işyeri varsa tamamen men edilir ve topyekûn bir iyileştirme ve güvenlik sağlanmış olur. Bu süreç ve işlemler olmadan işçiler çalışmaya zorlanmamalı ve maaş ile işten atılma ile tehdit edilmemelidir.

 10- Kömürden yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek için ne yapmak lazım?

Tanay Sıdkı Uyar: Yenilenebilir enerji, yani rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyokütle enerjisi maliyetleri açısından ucuz. Hem etrafı kirletmiyor, hem yakıt olarak kimseye bağımlı değilsin, hem de teknolojisi ucuz. Toplumsal maliyetler hesaplanmadığı için kömürün ucuz olduğu sanılıyor.

Ne yapmak lazım bu karar için? Ekonomi, enerji ve ekolojik karar destek modelini kurmak lazım. Yani ekonomiyi planlayacağın kaynakları belirleyeceksin. Onu yaparken de üyesi olmaya çalıştığımız AB standartlarına ve Kyoto gibi BM kararlarına uyum sağlayacak bir plan yapmak lazım. Bu bizde yok artık, çünkü her şeyi serbest piyasaya bıraktık. Serbest piyasada, başka ülkelerde kullanılmayan standart dışı ve ucuz şeyleri alıyorsun.

2023 yılında Türkiye yenilenebilir enerjiye geçebilir, bu mümkün. Kaynak ve teknoloji var. Karar vericinin sorundan değil, çözümden yana olması lazım sadece. Artık mümkün olduğunu söylemiyoruz, tek çözüm diyoruz.

11- Türkiye’de kayıtlı çalışan 50 bin küsur maden işçisi var. Bu işçilerin istihdamı nasıl olabilir?

Tanay Sıdkı Uyar: Bu işçiler zaten çiftçiydi. Tarımı ortadan kaldırınca insanlar aç kalmamak için madene girdiler. Tabii ki tarımı destekleyeceksin, tabii ki yeşil işlere yönelteceksin bu insanları. Yenilenebilir enerji bunlardan biri. Yerin altındaki milyonlarca yıl önce oluşmuş fosili çıkarmak, çıkarırken insanların ölmesi, çıkmış malzeme yüzünden insanların kanser olması… Bir yandan da güneş paneli var işte. İkisi arasından hangi seçeneğin anlamlı olduğunu çocuklar bile söyleyebilir.

“Patlamaya hazır 450 ocak var. Bizim bakmamız gereken bu. Soma işletmeleri olağanüstü gibi gösterilse de bugün çalışma hayatının olağan hali Soma işletmeleri.”

12- Faciadan sonra maden sektöründeki iş güvenliği ihlalleri daha çok konuşulur oldu. Peki en çok işçi ölümünün yaşandığı sektör hangisi?

Aslı Odman: Türkiye’de sermaye birikim tarzını inşaat sektörüne dayalı olarak tanımlayabiliriz. Dolayısıyla en çok iş cinayeti inşaat sektöründe var. Bir yandan bu sorunu Tuzla tersanelerinde de konuştuk. Sektör inanılmaz büyümeye gitti ve 28 işçi öldü. Sonra madenler özelleştirmeye açılmaya başlandı. Bunun diğer ayağı da termik santraller. HES’ler de dördüncü büyüyen sektör. Sıfırdan başlayan bir sermaye. Barajlar bitti, nehir tipi başladı. 2 bin nehir tipi HES lisansı alındı, 800’ü işletmeye koyuldu.

Genelde bu bahsettiğimiz sektörlerde baskın olan da bir avuç şirket. Hem enerji, hem inşaat işlerine girmiş şirketler. Soma da dahil büyük şirketlerin inşaat kolu var.

13- Maliye Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bir süredir taşeronlukla ilgili yeni bir düzenleme hazırlığında. Bu düzenleme ne getirecek?

Aslı Odman: Taşeronlukla ilgili düzenleme ‘alt işverenlik’ kavramıyla ilk kez 2003’te, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. Maddesi’yle yapıldı. Kanunda dar ve işçi lehinde tanımlanıyor; “yalnızca uzmanlık gerektiren işçiler taşerona verilir” diyor. Taslak halindeki yeni düzenlemede birkaç kelimeyle oynanarak “her şeyi taşerona verebilirsin” deniyor; yani hukuki durum fiili olana uydurulacak.

2001’de 150 bin olan taşeron işçi sayısı iki milyona çıktı. Bir de kayıt dışıyı eklemeliyiz. Türkiye’de kayıt dışı oranı yüzde 43 civarında. Ayrıca resmi olarak kayıt altında olması da yasal olması anlamına gelmiyor. Taşeron işçinin yasallığı, İş Kanunu 2. Madde’ye uygunluğu ancak dava sürecinde belli oluyor. Devlet kendi de dahil olmak üzere taşeronu yasadışı çalıştırıyor.

Montesquieu’nün dediği o ‘Yasanın Ruhu’nda işçi-işveren ilişkisi eşitsiz olarak tanımlanır ve yasa işçiyi korur. Bu düzenleme yasanın içini boşaltacak. Zaten güvencesizleştirmeyle her şeyi kabul etmeye hazır bir işçi kitlesi var. Öz örgütlenmeyi imkânsız kılan güvencesiz, parçacıklı çalışmayı yasaya alıyorsun. Sonra iş güvenliği zaafı olduğunda ancak kader diyebilirsin zaten.

'Eğer aileler müdahil olup da süreci ileri itmezse Soma davasında suç ‘taksir’de, yani hatayla adam öldürmede kalacak. Hâlbuki burada, sonuçları öngörülebilir hatadan dolayı 'bilinçli taksir’den ‘olası kasıt’ ile öldürmeden dava açılmalı.'

 

14- Türkiye’de enerjinin ne kadarı kömürden karşılanıyor?

Tanay Sıdkı Uyar: Birincil ve ikincil kullanımını, yani ham hali ve fabrikalarda elektrik üretmek için kullanılan haliyle kömür kullanımı yüzde 23. Doğalgaz yaklaşık yarısı. Hidrolik yüzde 25 ve geri kalan da yenilenebilir enerji…

15- Türkiye’de 2012 ‘kömür yılı’ ilan edilmişti. Dünyadaki durum nedir? Özelde kömür kullanımı, genelde de fosil yakıtlardan uzaklaşma var mı?

1980’lerden beri yenilenebilir enerji konusunda teknoloji araştırmaları devam ediyor. Uluslararası Kalkınma Bankası (EBRD) kömür santrallerine kredi vermiyor artık. Çünkü kömür yakmak artık AB standartlarının altında kabul ediliyor. Almanya 2050’de yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçeceğini söylüyor. Bu hedefi de kolaylaştırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Nükleeri kapatma kararı aldı. Çin 2050’de yüzde 70-80 yenilenebilir enerjiye geçme hedefi koydu.

Dünyada da kullanım azaldığı için oradaki kömürler buraya geliyor, müşterisi yok çünkü. Müşterisi olmayınca daha ucuza satılıyor. O yüzden Türkiye’de ithal kullanılıyor. Bir yandan yerli kömür de çok kullanılabilir gibi değil. Vatandaşa dağıtıyorlar ama dağıtmamak lazım. Yakıldığı zaman hastane masraflarımızı, yani toplumsal maliyeti artırıyor. En büyük hastaneleri yapmak zorunda kalıyorsunuz ya da dünyanın en iyi kanser tedavisinin yapıldığı ülke oluyorsunuz ki bunlar övünülecek şeyler değil.

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem