Agos Gazetesi, bu hafta 'Maden değil öfke patladı' manşetiyle çıkıyor.
FOTOĞRAF: EMİN ÖZMEN (Agence Le Journal)
Gerginliği gündelik hayat atmosferine dönen, her bir oksijen molekülü ile öfke, hayal kırıklığı ve isyan solunan Türkiye, bu kez de Manisa'nın Soma ilçesindeki maden ocağından patladı. Türkiye tarihinin en büyük maden faciası,ihmallerle gelişi malumun ilamı halini almış bir katliama dönüştü. Faciada ölenlerin sayısı gazetemiz baskıya giderken 274'tü ve kayıp her an artmaya devam ediyordu.
Ucuz hayatların ve ucuz ölümlerin ülkesinde Soma'ya ilişkin sadece birkaç veri bile infial hissi için yeterli. Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, madendeki incelemesinde havalandırma sisteminin eksik ve eski olduğunu belirtti. İş cinayeti davalarına bakan uzman avukatlar, cezasızlık dolayısıyla faciaların durmadan yinelendiğine dikkat çekti.
Şu çok açık ki Soma'da yaşanan şey, öngörülemez ve önlenemez şeylerin tarifi olan kaza değil, özelleştirme ve ucuz emek nedeniyle bir kenara itilen işçi sağlığı ve maliyeti yüzünden taviz verilen güvenlikten ve bütün ihmal ve eksikliklere kâr amacıyla göz yuman siyasi erkten kaynaklı toplu bir cinayet. Dahası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve işverenin hiç yargılanmaması bu ölümcül gidişatı âdeta meşru kılıyor. Türkiye'nin Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 176 numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi'ni halen ısrarla imzalamamış olması da maden işletmesi sahipleri ve hükümetlerin sorumsuzluğunu perçinliyor.
Daha da vahimi, aynı sorumsuzluk faciaya ilişkin sergilenen siyasi tutum ve tutturulan gayriciddi, insan onurunu rencide edici üslupta da sürüyor. Yangından saatler sonra bile halen yaşananların boyutuna ilişkin sağlık bilgi kasten gizlenirken, bizzat bir Bakan'ın faciayı ‘sıkıntılı bir durum’ olarak tanımlaması, Başbakan'ın ise “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında, fıtratında bunlar var” cümlesini sarfetmesi, vahameti sergileyen iki sarsıcı örnekti.
Faili meçhullerden suikastlere, kitlesel provokasyonlardan köy boşaltmalara, bombalamalardan katliamlara hoyrat devlet siyaseti ile nam salmış bir ülkede gayet tabii ki, emek alanında da insani şartlar gözetilmez. Çünkü burası halen eşit vatandaşların ülkesi olamadı. Bu çarpık düzende de hukuk, siyasetin keyfi intikam aygıtına, denetim mekanizmaları rüşvet odaklarına, hükümet de halkın tepkisine duyarsız, bir sandık çoğunluğuna dönüştü.
Cehenneme dönüşen ocaktan kurtulanlar için oraya yeniden dönmekten başka çare yok. Peki ya siyasi iktidar? Gezi Direnişi’nden bu yana âdeta inatla tırmandırılan, itina ile korunan faillerle katlanılmaz bir hale vardırılan toplumsal öfkenin, her protesto gösterisinde boca edilen gazdan daha yoğun ve tehlikeli hale geldiğini kavramak için daha kaç ölüm gerekiyor?
Bu vesileyle faciada hayatını kaydebenlere Allah’tan rahmet, aile ve yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyor, faili bulunmamış her cinayetin bir diğerinin mıknatısı olacağını esefle anımsatıyoruz. Bazı yollar geri dönüşsüz, bazı tüneller çıkışsızdır. O imkânsızlığa düşmemek umuduyla...