Edgar Hilsenrath’in aynı adlı romanından Mario Portmann tarafından tiyatroya uyarlanan ‘Das Märchen von letzten Gedanken’ Son Düşüncenin Masalı) adlı oyun, Almanya’nın Konstanz şehrinde sahnelenmeye başladı.
SANTÜKHT ZÜRİKYAN
Prömiyeri 21 Mart Cuma günü yapılan iki perdelik eserin yönetmeni ise yine Mario Portmann. Oyunun ilgi çekici kostüm ve dekorunu Teresa Katharına Binder, müziğini de Stefan Leibold hazırlamış.
Oyunun kahramanı Tovma Khatışyan, anne ve babasını tanımıyor. Kendi zihninde barındırdığı Meddah ile sorularına yanıt arıyor. Dedesi kimdi? Anne ve babası nasıl insanlardı? Nerede ve nasıl öldüler? vb… Oyun, bu yanıtlara ulaşma serüvenini anlatıyor.
Romanı okuyanlar Hilsenrath’in şiirsel anlatımlarını anımsayacaklardır. Tiyatroda da aynı dili yakalamaya çalışan Portmann son derece dinamik bir oyun yaratmış. Sahne, kostüm, müzik ve ışığın desteğiyle görsel anlatımı da izleyicinin beynine kazımayı başarmış.
Başrolde Andre P. Rohde’nin yanı sıra diğer oyuncular Franziska Kleinert, Friederike Poschel, Alışsa Şnagowski, Thomas F. Jung ve Herbert Wegner kendilerini çok öne çıkartmayarak oyunun bir roman olarak algılanmasını sağlıyorlar. Her biri birçok rolü üstlenerek kimi zaman gardiyan, kimi zaman ebe, büyükanne ya da vali olarak izleyici karşısına çıkıyorlar.
Kolay bir sahneleme değil bu oyun. Özellikle Hilsenrath’in‚ zaptiye, müdür bey, vali ve Taşnağtsağan gibi kelimelerini birebir devralan Mario Portmann, Alman izleyiciyi biraz da zorlamayı göze almış. Portmann’ın bu oyunu seçmesi tesadüfi değil; kendisi Jena’da doğmuş ve büyümüş, yani hamurunda Doğu Almanya geleneği olan bir sanatçı.
Doğu Almanları, Batı Almanlarından daha çekincesiz Ermeni Soykırımı’yla yüzleşebiliyorlar. Çünkü her ne kadar da komünist blokta tek tek halkların tarihleri yok sayılıyor ve milat 1917 Ekim devrimiyle başlıyorsa da, Doğu Blok’u Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de neler yaşandığını Batı Blok’u insanından daha iyi biliyor.
Edgar Hilsenrath’in da bu romanı yazması tesadüfi değil. 1926 Leipzig doğumlu yazar, önce annesi ve erkek kardeşiyle Romanya’ya kaçmayı denemiş ama 1941’de Ukrayna’daki bir Musevi gettosuna düşmüş. Savaşın ardından Filistin’e göçeden Hilsenrath, orada da durmayıp Amerika’ya yerleşmiş. Yani Hilsenrath hem ırkçılığın hem de faşizmin göçmeni olmuş.
Oyunun yankıları üzerine
21 Mart gecesi yapılan prömiyerde, sadece salonun içi değil dışı da doluydu. Türkiye Konsolosluğu’nun çağırısıyla bir araya gelen bir grup oyunun durdurulması çağrısında bulundular. Türkiye Konsolosu Serhat Aksen bizzat mektup yazarak oyunun tarihi gerçekleri yansıtmadığını ve arzu edenlerin Stanford Shaw, Guenter Lewy, Justın McCarthy ve Norman Stone gibi bilim insanlarının çalışmalarından yararlanabileceğini dile getirdi. Aksen ayrıca mektubunda her gösterimin öncesinde kendi mektubunun okunması gerektiğini de isteklerine ekledi.
Merkezi Ermeniler Birliği (Zentralrat der Armenier) başkanı Dr. Nazareth Agheguian da yazdığı teşekkür mektubunda, sanatın da aynı politika ve tarih bilimi gibi soykırım konusunun işlenmesinde önemli bir araç olduğuna değinerek oyuncuları ve Konstanz Tiyatrosu’nu kutladı.
Oyunu izlemek isteyenler 17, 23 ve 30 Nisan’da 20.00’de, 25 Nisan’da 19.30’da ve 27 Nisan’da da 18.00’de yapılacak gösterimlerden birini kaçırmasınlar. Özellikle çevre illerden gelebilecek olanlar için hatırlatalım, Konstanz şehri Almanya’nın sıra dışı güzellikte bir köşesi. ‘Son Düşünce Masalı’nı izledikten sonra Bodensee kıyısında bir bira içerek kendi zihninizdeki Meddah‘la da söyleşebilirsiniz.